Berlin Film Festivali: Ödüller tartışmaya açık

Festival sona erdi, benim aklımda bir film kaldı. Celine Song imzalı "Geçmiş Hayatlar" ödül alır diye düşünmüştüm. Acaba bu filmi izlerken jürinin aklı neredeydi?

73'üncü Uluslararası Berlin Film Festivali'nde en iyi film için verilen "Altın Ayı" ödülüne Fransız yönetmen Nicolas Philibert'in "Sur l'Adamant" belgesel filmi layık görüldü.
Google Haberlere Abone ol

Ahmet Boyacıoğlu

Bir film festivalinde jürinin nasıl kararlar alacağını önceden kestirmek pek mümkün değildir. Jüri aka da konabilir… Gerisini siz getirin. 73. Berlin Film Festivali’nde de 32 yaşındaki Kristen Stewart’ın başkanlığında, beş kadın, iki erkekten oluşan jürinin belirlediği ödüller çok tartışılacak gibi görünüyor.

Ödül töreni her yıl olduğu gibi bin 600 kişilik Berlinale Palast salonunda yapıldı. Hava soğuktu ve kar atıştırıyordu. Yine de fotoğrafçılar ve imza almak isteyen sinemaseverler kırmızı halının etrafındaki bariyerlerin arkasında toplanmışlardı. Jüriyi ve film ekiplerini getiren arabalar kırmızı halının üzerinden geçerek salonun ana girişine kadar geliyorlar, fotoğraf çekimi ve imza vermelerden sonra içeri giriliyor. Burada Kristen Stewart’ın elbisesinden birkaç cümle ile söz etmek gerek. Hani bazen insanlar giyinmeyi unutup yarı çıplak sokağa çıkarlar ya, Stewart’ın içini gösteren ve bir bilim kurgu filmi için dikildiği izlenimini veren elbisesi de insanda öyle bir duygu bırakıyordu. Herhalde kırmızı halıda geçirdiği on dakika içinde çok üşümüştür.

.

Ünlülerden önce bir kadın, elindeki kocaman Ukrayna bayrağını sallayarak dört–beş dakika kırmızı halıda dolaştı, artık herkesin kanıksadığı bir olay bu.

Festivalin idari yönetmeni Mariette Rissenbeek açılış konuşmasında bu defa Türkiye ve Suriye’deki depreme geniş yer ayırdı. Bir Türk sinemacı ile konuştuğunu, Türkiye’de film yapımının bir hafta boyunca durduğunu, set çalışanlarının ve karavanların yardım için deprem bölgesine gittiğini söyledi. Herhalde festival sırasında biri kulağına bir şeyler fısıldadı.

Burada En İyi İlk film Ödülü’nün 50 bin euro, En İyi Belgesel Ödülü’nün de 40 bin euro değerinde olduğunu yazmakta fayda var. Bizde bu paralarla uzun metraj film çekiliyor.

Ana yarışmanın ödüllerine gelince: Genelde teknik bir dalda verilen Üstün Sanatsal Katkı Ödülü "Disco Boy" filminin görüntü yönetmeni Helene Louvart’a gitti. En İyi Senaryo Ödülü "Music" filmine verildi. "Music" benim izlemeye zaman bulamadığım filmlerden. Berlin’de her yere yetişmek için kendinizi birkaç kez klonlamanız gerekli. Zevkine çok güvendiğin yaşlı bir sinemacı, "Ben filmi izledim, hiçbir şey anlamadım, filmde senaryo yoktu ki" dedi. Olabilir, zevkler ve renkler değişiyor. Almanlar bu cinsiyet ayrımı ya da ayrımsızlığı konusuna fena halde takmış durumdalar. Cinsiyet belirtilmeksizin verilen En İyi Oyuncu Ödülleri de genellikle kadınlara gidiyor. Yine öyle oldu; En İyi Yardımcı Oyuncu Ödülü, "Gecenin Sonuna kadar" adlı filmdeki performansıyla Thea Ehre’nin oldu. Jüri En İyi Oyuncu Ödülü’nü "20.000 Cins Arı" (20.000 Species of Bees) adlı filmin sekiz yaşındaki oyuncusu Sofia Otero’ya verdi. Sofia Otera filmde, kendini kız gibi hisseden bir erkek çocuğunu oynuyor, çok da iyi oynuyor ancak küçük kız şimdi bu ödülle ne yapacak? Umarım ileride mutsuz olmaz. Ne yazık ki çocuklar genellikle daha sonra aynı başarıyı yakalayamıyorlar ve hayatlarının dengesi bozuluyor. Otero, festivalde bu ödülü alan en genç oyuncu olarak tarihe geçti ancak ödülün başka bir faydası olur mu emin değilim. Jürinin de neden böyle bir karar aldığını anlamak mümkün değil.

Sofia Otero

En İyi Yönetmen Ödülü "Le Grand Chariot" ile Philippe Garnel’in oldu. Yönetmenin çocuklarını oynattığı bu film de pek beğenilmemişti. Bir mansiyon olarak düşünülmesi gereken Jüri Ödülü’nü Joao Canijo’nun yönettiği Portekiz fimi "Bad Living" kazandı. Benim 25. dakikada salonu terk ettiğim, son derece yavaş ilerleyen bir filmdi.

Festivalin en iyi ikinci filmine verilen Jüri Büyük Ödülü’nü "Kızıl Gök" (Roter Himmel) ile Christian Petzold kazandı. "Sonunda içime sinen bir ödül" diye düşünürken Kristen Stewart ve festivalin sanat yönetmeni Carlo Chatrian ile idari yönetmeni Mariette Rissenbeek, En İyi Film Ödülü’nü açıkladılar: Nicolas Philibert’in yönettiği "On the Adamant". Paris’te ruh sağlığı bozuk insanlara hizmet veren bir yüzer poliklinikte geçen bu belgeseli beğenen pek yoktu. Ancak jüri böyle karar verdi.

Christian Petzold

Yarışmada Ukrayna filmi olmadığı için ne yazık ki Ukrayna’ya ödül çıkmadı.

Festival sona erdi, benim aklımda bir film kaldı. Celine Song imzalı ABD, Güney Kore yapımı "Geçmiş Hayatlar" (Past Lives) ödül alır diye düşünmüştüm. Belki filmin adını "Geçip Giden Hayatlar" diye çevirmek daha doğru olur. Yirmi beş yıla yayılan çok hoş bir aşk hikâyesi. On iki yaşında birbirlerine aşık olan, kızın ailesinin Güney Kore’den Kanada’ya göçmesi ile ayrılmak zorunda kalan, on iki yıl sonra Facebook sayesinde tekrar ancak bu defa internet yoluyla yeniden karşılaşan iki sevgili düşünün. Sonra ikisi de kendi yollarına gidiyorlar ve tekrar karşılaşmaları için bir on iki yıl daha geçiyor. Son derece duyarlı, zekice kotarılmış bir ilk film. Acaba bu filmi izlerken jürinin aklı neredeydi?