YAZARLAR

Babalar Günü’ne şarkılı küçük bir katkı

Vesileyle, başta babam, bütün babaların Babalar Günü’nü kutlar, artık “uzakta” olan babaların anısı önünde saygıyla eğilirim.

Bugün Babalar Günü. Haziran ayının üçüncü pazarında kutladığımız gün. Geçtiğimiz 9 Mayıs’ta yayımlanan yazımda o gün kutlanan Anneler Günü’ne şarkılarla küçük bir katkı yapmış, memlekette yapılmış kimi şarkılardan örnekler vermiştim. Bugün, Babalar Günü’nü kutlarken babalar için söylenmiş şarkılara göz atayım istedim. Memleket gündemi üzerimize gelirken, bizi nefessiz bırakırken, biraz ondan uzaklaşırız belki… Nefretin unutulacağı, barışın kök salacağı günlerin hasretini şu acı dolu günlerde kurarken, şarkılar bir nebze olsun bize güç verir.

Annelerin aksine babalar için yazılmış, onlara söylenmiş şarkı çok az. Şarkılar daha ziyade babaların dilinden yazılmış, babalar, çocuklarına seslenmiş. Cem Karaca, 1970 yılında Ferdy Klein Orkestrası eşliğinde söylediği “Baba”da bundan dem vuruyor: “Bir dolu şey söylendi analar için / ‘Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar’ dediler / Ama hep, hep analar için..." Bu serzenişin ardından bir ağıt başlıyor: “Uzakta, çok uzakta, bulutların orada / Oradasın babam benim, yukarılarda / Daha dün beraber geçmişten bahseder / Kahvemi içerdin aynı köşende...” Cem Karaca’nın babası Mehmet Karaca, bu şarkıyı dinleyenlerden. Oğlu sürgündeyken hayatını kaybetti; şarkının sahibi, “bir avuç altın öğüt, mirasın bana” dizesiyle andığı babasının cenazesine katılamadı.

Cem Karaca, babasını kaybettiği yıllarda yazdığı bir şarkıda oğluna seslenmiş, iki farklı düzenlemeyle biri Almanya’da diğeri Türkiye’de yayımlanan iki albümüne aldığı bu şarkıda oğlu Emrah’a öğütler vermişti: “Gam, keder, elem, tasa, gurbet, hasret, dertler geçer gider elbet / Bir merhaba, acı kahve, hatır sorma ve dostluklar yaşar elbet // Sımsıkı sev sen sevmeyi / Bazen almadan da vermeyi / İstanbul şehri malın olsa / Ölümden öteye köy yok ya // Gün olur, devran döner, akar seller, kalır kumlar, kavuşuruz / Eser yeller, yağar karlar, gelir bahar, açar güller, koklaşırız...” Şarkının sonrasında, Karaca, emekten dem vuruyor ve eski günlerine selam çakarcasına oğluna öğütler veriyor: “İşte ağaç, işte deniz, işte toprak, işte hayat budur oğlum / İşte eller, işte emek, işte ekmek, işte hayat budur oğlum // Başını dik tut hiç eğme sen / Aklına ve yüreğine güven / Çağını bil, çağına yakış / Güzelliklerle yarış..."

Emrah Karaca, adını Karacaoğlan’ın bir şiirinden alıyor. Cem Karaca, bu şiirden bestelediği şarkıyla 1967 yılında Altın Mikrofon Armağanı Yarışması’na katılmış, adını böyle duyurmuştu. Baba Karaca, oğlu Emrah’ın doğumundan bir yıl önce yaptığı bir şarkıda, şunları söylüyordu: “Biz görmedik sen görürsün yavrum / Didişmeden geçen bir gün mutlaka / Yalansız, dolansız bir dünyayı / Kuramadık, kurarsınız mutlaka // Boşa harcandı benim yıllarım / Boşa geçen yıllarıma yanarım / Affet beni ne olur, yalvarırım yavrum / Yarın senin ellerinde, güzel kur…” Şarkının ilerleyen dakikalarında “kulun kula kul olmadığı bir yarın” özlemini dile getiren Karaca, biraz önce andığım şarkıda dile getirdiklerine benzer öğütlerle sözlerini sonlandırıyor: “Biliminle, kitabınla, aklınla / Ellerinle, dişinle, tırnağınla / İnsan olmanın verdiği onurla yavrum / Yüreğinle kur yarını, güzel kur…”

“Mutlaka Yavrum”, bildiğimiz kadarıyla üç kere kaydedilmiş. O yıllarda plak olarak yayımlanan ilk kayıttaki sözler, yukarıdakiler. Yıllar sonra, iki farklı kayıt daha bulundu. Bunların biri, İngilizce sözlüydü. Bu şarkılar, muhtemelen, dönemin etkili müzik dergisi Hey’in 29 Ekim 1975 tarihli nüshasında karşımıza çıkan bir haberde anlatılanlar… “Cem Karaca, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) için bir plak yapıyor” başlığıyla yayımlanan haberin devamında, o yıl çalışmak üzere İzmir Fuarı’na giden Cem Karaca’nın, Filistin pavyonundaki deftere şu satırları yazdığı söyleniyor: “Egemen güçlere karşı yürütülen bütün bağımsızlık savaşlarının başarıya ulaşacağına inancım var. Namuslu bir Türk aydını ve devrimcisi olarak kardeş Filistin halkına başarılar dilerim.” FKÖ görevlileri bu desteği karşılıksız bırakmamış ve Karaca’nın çalıştığı gazinoya giderek ona bayrak ve rozet armağan etmiş. Karaca, bu jest üzerine şu açıklamayı yapmış: “Onlardan Filistinli ozanların şiirlerini istedim. Getirdiler. Fazla slogan dolu buldum. Oysa amaç, sloganlarla propaganda yapmak değil, daha çok gerçeğe dayanan sözlerle doğruyu bulmaya çalışmaktı. (…) Turgay Gönenç, ‘Ninni’ adlı bir şiir yazdı. Hemen müzikledik. Daha sonra İngilizce söz yazdık. Stüdyoya girdik. Bantı doldurduk ve teslim ettik. Parça öylesine hoşuma gitti ki Türk müzikseverlerinin de mahrum kalmaması için ‘Kavga’ adlı yeni 45’liğimizin B yüzüne almaya karar verdik. Türkiye için sözlerini yeniden yazdık ve adını da ‘Mutlaka Yavrum’ koyduk.”

Cem Karaca’nın en büyük rakiplerinden biri olan Erkin Koray, “Baba” lakabıyla anılan şarkıcılardan. Kulvarı farklı ama Müslüm Gürses, bir diğer “Baba”. Kimileri Orhan Gencebay’a da bu lakabı yakıştırır ama Gencebay, bilhassa ‘70’li yıllarda “Orhan Abi” olarak anılırdı. Bir de Ferdi vardı: Mazlumların, gariplerin, sıla hasreti çekenlerin sesi Ferdi Tayfur. Arabesk, bu üçlünün yaptığı çalışmalarla yükseldi. Erkin Koray -ki memleket rock tarihine katkıları yadsınamaz- tam da arabeskin yükseldiği yıllarda yaptığı şarkılarla, bu türün sağlam bir zemin üzerine oturmasını sağladı. O dönem yolu Orhan Gencebay’la kesişmişti ve birlikte yaptıkları kimi kayıtlar, rock ve arabeskin yakınlaşmasına vesile oldu.

Arabeskin hüküm sürdüğü yıllarda ısrarla rock yapan, ‘80’li yılların hemen başında art arda yaptıkları iki albümle bu kulvarı dolduran Hardal, şarkılarından birini bir babanın ağzından yazmış. “Babalar Küçük Oğullarına Söylesin Diye” başlıklı şarkı, 1982 yılında piyasaya çıkan ikinci Hardal albümü “Nereden Nereye”nin açılışında yer alıyor: "Solgun durma öyle / Ne derdin var söyle / Ağlama, üzülüp dert etme her şeyi kendine” dizeleriyle başlıyor, “Ağlama, bu dünyada her şey gelip geçer / Sen sevgini ver, yeter” dizeleriyle sürüyor. Sonrası, biraz hüzünlü: "Gün olur sevdiğin terk ederse seni, ağlama / Hatta bir gün biz de ayrı düşsek bile, ağlama / Bil ki öldüremez büyük sevgileri ayrılıklar bile...” Şarkının sözleri ve müziği, Şükrü Yüksel’e ait.

Kısa bir süre sonra, Barış Manço’nun yazdığı bir şarkıyla tanışıyoruz: “Güle Güle Oğlum”. İki oğlan babası olan Manço, şarkıda, bir babanın evlilik öncesinde oğluna verdiği öğütleri dillendirmiş: “Güle güle oğlum / Ne kadar da çabuk geçmiş meğer yıllar / Kendi kanatlarınla uçacak kadar büyüdün ha / O kadar oldun mu sen oğlum? / O kadar büyüdün mü? /.../ Güle güle oğlum / Gözlerimin nemlendiğine aldırma / Sen de anlarsın bir gün baba olunca..." Hemen hemen aynı yıllarda yazılmış ve söylenmiş bir Fikret Kızılok şarkısı da bu minvalde: "Sendeki sen sana soru sorunca / Ortaçağı, Galile’yi bilince / Okuduğun İnce Memed olunca / Yaşlı gözlerle bana gelip sakın üzülme yavrum / Böyle büyür insanlar, ağlamak çare değil / Zaman değirmenini durdurmak kolay değil…" Şarkı, Kızılok’un Bülent Ortaçgil’le birlikte Çekirdek Sanatevi’nde verdiği resitalde seslendirilmiş, kayıt altına alınmıştı. Sonrasında bir demo kaydı da yayımlandı.

Babaların çocuklarına söyledikleri şarkılar bir yana, babalara söylenmiş ya da ithaf edilmiş şarkılar da var. En güzellerinden biri, Can Kazaz’ın “Sürsün Bahar”ı. Kazaz, şarkıyı şöyle anlatıyor: “Bu şarkının melodisi vardı başta. Yoldaydım bir gün, otobüsteydim. Biraz heceler şeklinde geliyor melodiler, ‘sürgün, sürsün, sürgün bana, sürsün bahar’ gibi. Böyle anlatınca tam oluyor mu bilmiyorum ama bu heceler kafamda bir uyum yaratıyordu. Şarkıdaki gelincik çiçeği, babamın annem için kullandığı bir metafordu. Şarkıda bir sürü imge var, hepsi de yaşanmış anılardan alıntı. Bir insan bir yakınını kaybettiği zaman, geçmişe dönük bütün anılarını hatırlamak istiyor. Bu kaybın hasarını, yaşadığınız güzel anıları yaşatarak aşabileceğinize inanıyorum. O yüzden de bütün güzel anılarımı bu şarkıya koymaya çalıştım.” Atiye’nin 2011 yılında yayımlanan albümü “Budur”da seslendirdiği “Baba” ise, bir kız çocuğunun hislerini dinleyiciye aktarıyor: “Baba özledim seni / Çok özledim / Olmaz mı olmasan uzaklarda? / Hani anlatırdın ya / Dağda bir odada / Yedi kardeş paylaşırdınız / Acı, tatlı ama ortaklaşa / Yalınayaklarla yağmurda, karda / Çalışırdınız bir arada /…/ Biliyor musun baba / Razıyım hatta / Yalınayaklarımla işe koşmaya / Güneşin altında pamuk toplamaya / Yeter ki sen ol yanımda..."

Bir dönemin unutulmayan dizilerinden Süper Baba için bestelenen jenerik şarkısı, bütün zamanlarda yazılmış en güzel şarkılardan biri belki de: “Bana bir masal anlat baba” dizesiyle başlıyor, şöyle devam ediyor: “Anlatırken tut elimi / Uykuya dalıp gitsem bile / Bırakıp gitme sakın beni…” Dizide Oya Küçümen’in sesinden dinlediğimiz şarkı, Yeni Türkü repertuvarının vazgeçilmezlerinden. Yanına, topluluğun “Yeşilmişik” albümünde karşımıza çıkan “Açelya”yı iliştirmek elzem. Meral Özbek’in “Babam’a” ithafıyla yazdığı sözler, şarkıyı sessiz ve etkileyici bir ağıta dönüştürüyor: "Denizin dibinde karanlıklar gibisin / Işığın içinde saklıdır, bilmezsin / Hayat artık sensiz akıp gidiyor / Senden habersiz, sessiz..." Bu bahiste, Süper Baba sonrasında çekilen Baba Evi adlı dizinin Aşkın Nur Yengi tarafından seslendirilen jenerik şarkısını da hatırlatayım ve yazıyı, yakın dönemde bir film vesilesiyle yeniden ortalığa çıkan Erkut Taçkın şarkısı “Baba”yla bitireyim. Şarkı, filmde anlatılanla neredeyse çakışıyor: “Bir baba evlatlarını aramış son gün / Seslenmiş her yere çaresiz kalmış o gün..." Sözlerini Mehmet Teoman’ın yazdığı şarkının orijinali, Paul Anka’nın 1974 tarihli “Anka” albümünde karşımıza çıkan “Papa”. Türkçe versiyonu, öğütlerle bitiyor: "Affedin onu / Bir baba olmadıysa bile sizlerle / Yalnızlık ona / Çok geç öğretti bu gerçeği /.../ Hepiniz toplanın artık onun yanında / Öpüp okşamalı titreyen elleri..."

Babalardan söz eden şarkılar bu kadar değil elbette… Dahası da var ama onlar bir başka yazıya kalsın. Benimki, günün mânâ ve ehemmiyetine binaen küçük bir hatırlatma. Bu vesileyle, başta babam, bütün babaların Babalar Günü’nü kutlar, artık “uzakta” olan babaların anısı önünde saygıyla eğilirim.


Murat Meriç Kimdir?

1972’de doğdu. Çanakkale ve İzmit’te okudu. Ankara’da kimya mühendisliği eğitimi alırken, dinlediği müziğin tarihine merak saldı ve oradan ilerledi. Kendini bildi bileli plak topluyor; okuyor, dinliyor, dinlediklerini yazıyor, sevdiklerini çalıyor. Kedi gibi meraklı. Rakı, roka, bamya, erik seviyor. Çanakkale - İstanbul arasında yaşıyor ama Ankaracı. 1996’da Müzük adlı dergiyi çıkartan ekipten. Sonrasında Roll mürettebatına katıldı. Mürekkep, Birikim, Milliyet Sanat, Virgül, Bant gibi dergilerde yazıları yayınlandı. Yeni Binyıl, Radikal ve BirGün'ün yazarlarındandı. Ankara’da Radyo Arkadaş’ın kuruluşuna katıldı, radyo programları başta TRT, pek çok radyoda yayımlandı; kimi televizyon programlarının danışmanlığını yaptı, metnini yazdı. 2002 - 2003 yıllarında TRT için Kırkbeşlik adlı televizyon programını hazırladı ve sundu. Kalan Müzik için bir Tülay German albümü (Burçak Tarlası 64 – 87, 2001) derledi, pek çok albüme yazar ve danışman olarak katkıda bulundu. Pop Dedik / Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği (İletişim Yayınları, 2006), 100 Şarkıda Memleket Tarihi (Ağaçkakan Yayınları, 2016), Yerli Müzik (bi'bak Berlin, 2018) ve Hayat Dudaklarda Mey / Memleketin Anason Kokan Şarkıları (Anason İşleri Kitapları, 2019) adlı dört kitabı, üzerinde çalıştığı pek çok projesi var. Üniversitelerde ve kültür merkezlerinde müzik tarihi üzerine seminerler verdi, veriyor. Düzenli olarak Gazete Duvar'da, arada bir Kafa’da yazıyor; Açık Radyo için hazırladığı Harici Bellek başlıklı program salı günleri 19.30'da yayımlanıyor.