YAZARLAR

Asrî zamanlar vakanüvisi: Ali Ekber Aydoğan’a saygıyla…

Almanya’da yaşayan Türkiyelilerin neredeyse bütün dertleri, Derdiyoklar’ın dilinden kalabalıklara ulaşmış. Bu anlamda, Ali Ekber Aydoğan’ı “asrî zamanlar vakanüvisi” olarak tarif etmek yanlış değil.

2018 yılını Berlin’de geçirmiş, bi’bak tarafından düzenlenen “Yerli Müzik” başlıklı seminerler dizisinde memleket tarihini şarkılarla anlatırken Almanya’da yaşayan Türkiyeli göçmenlerin yaptığı müziğin izini sürmüştüm. Rap ve rock bir yana, konuştuğum herkes tek bir topluluğu işaret ediyordu: Derdiyoklar. Topluluk dediğime bakmayın, Derdiyoklar, bir ikili ama çıkarttıkları gürültü ve sahne “şov”ları, değme rock topluluklarına bedel. O yılın sonunda bi’bak tarafından Berlin’de yayımlanan “Yerli Müzik / Türkiye’nin şarkılı tarihine adanmış resimli küçük sözlük” başlıklı kitabımda Derdiyoklar’a da yer vermiş, küçük maddeyi şöyle kotarmıştım:

"Ali Ekber Aydoğan ve İhsan Güvercin tarafından 1979’da kurulmuş ikili. Modern-folk ve disko-folk adını verdikleri türde çalışmalarıyla dikkat çektiler. Sahne “şov”ları çok önemli: Düğünlerde yaptıkları gösteriler, hızla tanınmalarına sebep. Enstrümanlarını kendileri yapıyorlar ve sahnelerine teatral bir hava getiriyorlar. Bir yandan geleneksel türküler söylerken diğer yandan Almanya’da yaşayan Türkiyelilerin meselelerine dikkat çeken şarkılar yapıyorlar. Müzikleri çağının ilerisinde, bu yüzden hâlâ dinleniyorlar. İkilinin kurucularından Aydoğan, Güvercin’in ayrılmasından sonra yoluna başka isimlerle devam etti. Hâlâ sahnede ve hâlâ aynı enerjiyle gösterisini sürdürüyor."

Derdiyoklar’ın kurucusu Ali Ekber Aydoğan ya da onu tanıdığımız ismiyle Derdiyoklar Ali, cumayı cumartesiye bağlayan gece geçirdiği bir kalp krizi sonucu aramızdan ayrıldı. Son gününe kadar enerjisi tükenmemişti ve yeniden sahneye çıkmak, kendi deyimiyle “tiyatro”sunu sürdürmek için pandeminin bitmesini bekliyordu.

Derdiyoklar, Almanya düğünlerinin vazgeçilmezi. Onları çocukken, Almanya’da yaşayan tanıdıklarımızın Türkiye’ye geldiklerinde zorla izlettiği düğün kasetlerini çekilir kılan performanslarıyla tanıdım. Enteresan kaset kapaklarına bakar, çocuk yaşımda bir anlam vermeye çalışırdım: Sakallı ve şalvarlı bir adam, elinde tüfek şeklinde bir gitar tutuyor! O dönem elim pek gitmemişti ama plak toplamaya başladığımda tesadüfen elime geçen bir plaklarıyla sevdim, peşlerine düştüm. Kasetleri ve plaklarını arşivime kattım, tanışma yollarını aradım.

Derdiyoklar’la tanışmayı deli gibi arzuladığım dönemde onları canlı dinlemeyi çok istemiş, bir türlü denk getirememiştim. Babylon’da verdikleri ilk konser öncesi heyecanla bir yazı yazmış, konsere gitme hayalleri kurarken aynı geceye denk gelen bir başka çalma yüzünden orada olamamıştım. Sonrasında şans bana güldü: Grubun kurucusu, fikir babası Ali Ekber Aydoğan’la, yeni albümünün yayımlanması vesilesiyle, 6 Nisan 2014’te, Beyoğlu Mephisto’da düzenlenen bir söyleşide yan yana geldik. Ben sordum, o anlattı. Sonrasında bu yan yana gelişi, telefon konuşmaları ve yazışmalarla taçlandırdık. Nihayet, aynı yılın 1 Ağustos günü, Saint-Nazaire’de düzenlenen Festival Les Escales’de aynı sahneyi paylaştık. Sonrasında Coop’tan Burgazada’ya uzanan pek çok yerde birlikte çaldık. Kiminde çalamadık: Coop’ta, 2016 yılının 26 Şubat günü düzenlenen konserin sonrasında ben çalacaktım ama Derdiyoklar öyle kaptırdı ki sahneden indiklerinde saat sabahın 4’ünü gösteriyordu. Ali Abi ya da Ali Dayı yanıma geldi, “Murat kardeşim, kendimizi tutamadık, bakma kusurumuza” dedi. Çalamadığıma sevindiğim tek gecedir.

Bizi Mephisto’da yan yana getiren, tanışmamıza vesile olan albüm, “Hepsi Bir Hiç” adını taşıyan 40. yıl albümü. Derdiyoklar diskografisinin 17. üyesi. İçinde sekiz yeni şarkı var ve bunların hepsi geçmişten kopup gelmiş gibi. Bu, Ali Ekber Aydoğan’ın istikrarının göstergesi. Hep yeni şarkılar yaptı ama çizgisini hiç değiştirmedi. Bu, kendisini tekrarladığı anlamına gelmesin. Bilakis eskiyi bugüne taşıyordu ve bu arada, onca modernleşmenin yanında gelenekten uzaklaşmıyordu. Derdiyoklar’ı Derdiyoklar yapan, Aydoğan’ın bu tavrı.

Ali Ekber Aydoğan’ı (ve elbette Derdiyoklar’ı) tarif için kullanacağımız kalıp, “gelenekten geleceğe” olmalı. Bir ayağı Anadolu’da (hem de tam ortasında: Malatya’da), diğer ayağı Almanya’da. Sazını alarak memleketi terk ettiği tarih, 1974. Öncesinde, 1972’de yapmış olduğu bir 45’lik var: “Köyümün Sorunları / Başlık Parası” Pek ses getirmeyen, bugün nadir rastlanan bir plak bu. Yazık ki, Anadolu-pop’un zirvede olduğu yıllarda, onca ürün arasında kaybolmuş gitmiş… Aydoğan, Derdiyoklar’ı, yeni ve taze bir kan olarak vücuda getirmiş ve 40 yılı aşkın bir süre boyunca memleket müziğinin atardamarlarından biri yapmış. Almanya’dan oturma izni aldıktan sonra Darmstadt’a yerleşen sanatçı, ikiliyi, 1979 yılında hemşerisi İhsan Güvercin’i yanına alarak kurmuş.

Türkiye’de o yıllarda pek etkisi yok gibi görünüyor ama Derdiyoklar, Almanya’da çok ünlü. Sadece bir düğün grubu olarak algılanmasın; ikili, bütün zamanların en çok satan plaklarının da sahibi. Ali Ekber Aydoğan’ın yoldaşı, başlarda İhsan Güvercin. Sonradan yerine Mehmet Tanış gelmiş ama Derdiyoklar denince aklımıza gelen kadro, Ali ve İhsan’dan ibaret. Aydoğan, sonrasında farklı isimlerle çalışmış ama başta bu ikilinin birlikte kurduğu düzeni değiştirmemiş. Güvercin’le yaptıkları “şov”lar (ki kendisi buna “tiyatrolar” diyor) ömre bedel.

Derdiyoklar videoları bir dönem düğün sahibi tanıdıklar aracılığıyla elden ele dolaştırıldı; sonrasında, teknolojinin nimetlerinden faydalanılarak YouTube ve diğer platformlar aracılığıyla izleyicisini buldu. Müziklerini ya da performanslarını bilmeyenler, bu videolar sonrasında, Derdiyoklar’ın “anlatılmaz yaşanır” olduğunu öğrendi. En meşhur videolardan biri, “Derdiyoklar 1984” başlıklı olan. Ruhi Su ve Cem Karaca’dan bildiğimiz “Dadaloğlu”nu seslendirdikleri bu videodaki “olay” sahiden görülmeye değer: Gitarını tüfek gibi tutan, zaman zaman yere bırakıp etrafında bir ayindeymişçesine dans eden, sırtında ve hatta ayağıyla çalan bir gitarcı ve ona eşlik eden “çılgın” bir davulcu. Davulcu dediğimize bakmayın, bir yandan ritm tutarken diğer yandan şarkıyı seslendiriyor! Gitarcı ise sırtında gitar çalarken burnuyla orgun tuşlarına dokunuyor. Anlatırken bile yoran bu performans, neredeyse bütün Derdiyoklar konserlerinde saatlerce tekrarlanırdı. Bu “tiyatro”, “Halay bizim çekelim / Dizilelim sekelim” sözlerini müteakip, Aydoğan’ın gitarıyla başını çektiği ve neredeyse bütün salonun katıldığı halayla sonlanırdı.

Ali Ekber Aydoğan, Malatya’nın Fethiye beldesi Yukarı Tenci obasından. İlkokulda bağlama çalmayı öğrenmiş, ortaokulda beste yapmaya başlamış. Baba tarafından akrabası Antepli Hasan Hüseyin’den aldığı ilhamı cemevlerinde zakirlik yapan Kâzım Amca’sından aldığı feyzle birleştirmiş, yolunu çizmiş. Derdiyoklar’ın ilk albümü, 1979 tarihli “Şu Dünyanın Halkı”.

Sadece albümler değil, başkasına verdiği şarkılarla da ünlenmiş Ali Ekber Aydoğan. Güler Duman’ın seslendirdiği “Türkülerle Gömün Beni” ve yıllar önce İbrahim Tatlıses’in sesinden bize ulaşan “Emine / İsyan Etmek Boşuna”, en bilinenleri. Külliyatta, Belkıs Akkale’den Azer Bülbül’e değişik isimlerin seslendirdiği pek çok şarkı var. Repertuvarları enteresan: “Dadaloğlu”ndan “Odana Serdim Halı”ya, oradan özgün bestelere uzanıyor. En enteresanları, Almanya’daki yabancı düşmanlığı üzerine yazılanlar. Ali Ekber Aydoğan, bu mevzuya kafayı fena takmış ve “Liebe Gabi” ile bu tarzda şarkılarına başlamış. 1989 tarihli “Hop Hop Dazlaklar / Disko-folk 10 yaşında” başlıklı albümle aynı adı taşıyan şarkı, bunlardan biri: “Sokakları süpürürüm / Almanya’da çöpçüyüm ben / Yine de hor görülürüm // Başımıza taş vurdular / Düşmanlığa baş vurdular / Hitlerciler çıldırdılar // Dinleyin Derdiyoklar’ı / Laftadır insan hakları / Saldırıyor dazlakları // Hey hey Naziler / Hop hop dazlaklar // Helmut diyor ‘pis yabancı’ / Turgut diyor ‘Alamancı’ / Bir gün çekip gitsek buradan / İşe alır mı Sabancı?” Derdiyoklar, bu şarkıda çok önemli bir sorunu dile getirirken bir başka meselenin de altını çiziyor: Türkiye’de “Almancı” olarak anılan, Almanya’da yabancı olarak tanıtılan gurbetçiler. “Almancı”, o dönem Türkiye’de dillere pelesenk olmuş bir tanım ancak burada yaşayanlar bu tanımdan haklı olarak çok da hoşlanmıyor. İlk Türkçe rap şarkılarında bile, buna isyan eden ifadelere rastlıyoruz. Derdiyoklar şarkılarına dönersek, sadece bu düşmanlığın değil, Solingen olayından başlık parasına pek çok mevzunun işlendiğini görüyoruz. Almanya’da yaşayan Türkiyelilerin neredeyse bütün dertleri, Derdiyoklar’ın dilinden kalabalıklara ulaşmış. Bu anlamda, Ali Ekber Aydoğan’ı “asrî zamanlar vakanüvisi” olarak tarif etmek yanlış değil -ki yıllar önce hakkında yazdığım bir yazının başlığı buydu. Tıpkı bu yazı gibi.

Derdiyoklar, şarkılarıyla yaşananları kayıt altına alırken ya da tarihe not düşerken bir modanın da öncüsü olmuş. Onların sahneye çıkışıyla, Almanya’da, bu tarzda müzik yapan topluluklar türemiş: Derdiçoklar, Delicoşlar, Gencolar, Özdemirler, Şahinler ve Akbaba İkilisi, onların izini süren topluluklar arasında bir çırpıda akla gelenler.

Yaptıkları müziğin türünü “Disco Folk” olarak tarif ediyorlar. Ali Ekber Aydoğan, yukarıda bahsi geçen son albümünde, bu ifadenin yanına bir de "Anatolia Rock”ı iliştirmiş. Sanatçı, müziğini şöyle tarif ediyor: “Türkiye ve Avrupa arasında köprü oluşturup Anadolu düğün kültürünü sazımız ve sözümüzle Avrupa'ya taşıyarak geleneklerimize büyük bir boyut kazandırdık.”

Kimi Derdiyoklar plakları yakın zamanda yeniden basıldı ve ilgi gördü. Ayrıca iki eski albüm [“Yaşayın Hayvanlar” (1981) ve “Özlenen” (1987)] “Koleksiyon” adıyla yeniden basılmış, dinleyicisine ulaşmıştı. Sonrasında art arda düzenlenen konserlerle onları farklı yerlerde izleme şansına sahip olduk. Unutamadığım performanslardan biri, 30 Temmuz 2017’de, Ada Tantanası başlığıyla Tantana Records tarafından Burgazada’da düzenlenen konser -ki öncesinde ve sonrasında bizzat çalmış, Taner Öngür katkılı Derdiyoklar’ın Cennet Bahçesi’ni nasıl şenlendirdiğine şahit olmuştum.

Derdiyoklar’ı ilk dinlediğimde önce saza, sonra sese, en sonunda söze vuruldum -ki söz, topluluğu bugüne getiren en önemli unsur. Bunda Ali Ekber Aydoğan’ın payı büyük. Sözlerini ve şiirlerini 2006 yılında “Türkülerle Gömün Beni” adlı kitapta toplayan Aydoğan, bu kitabın girişinde yer verdiği bir şiirin başında macerasını şöyle anlatıyor: “1974 yılında Almanya’da mahkeme kararıyla oturma hakkına kavuştuktan sonra, konser ve düğünlerde çalıp okumaya başladım ve Almanya’nın her yöresini dolaşarak yakından tanıma fırsatını buldum. Zamanla, işsizlik ve yoksulluktan dolayı memleketten uzak yaşama mecburiyetinde kaldığımızın farkına vardığımda, vatan hasretliğini dile [getirdim].” Kitabın güzel tarafı, şiirlerin başına iliştirilmiş bu parçacıklar. Aydoğan, yaşadıklarını, etkilendiklerini, gördüklerini yazmış ve kitabı otobiyografiye dönüştürmüş. Kitaba adını veren “Türkülerle Gömün Beni”, bir vasiyet cümlesi olmanın ötesinde, hayatının özeti.

Ali Ekber Aydoğan’ı ve hayatını merak edenler için Roll’un Eylül-Ekim 2007 tarihli 122 numaralı nüshasında yayımlanan Derya Bengi-Çiğdem Öztürk imzalı söyleşiyi işaret edeyim. “Türkiye’nin Size İhtiyacı Var” başlıklı bu söyleşi, onu tanımak, Derdiyoklar tarihini öğrenmek isteyenler için muazzam bir başvuru kaynağı. Onun yanına az önce andığım kitabı ve kitabın girişinde yer alan Fikret Otyam imzalı “Kimdir bu Ali Ekber Aydoğan, Derdiyoklar?” başlıklı yazıyı da koymak elzem.

Bu küçük anma yazısını, konserlerde şahit olduğumuz “tiyatrolar”dan biriyle bitireyim: Bateri solosu sonlanıyor, Ali Ekber Aydoğan silah şeklindeki gitarıyla bir an suskun kalıyor ve dinleyicilerden biri bağırıyor: “Ateşle!” Sonrasında seyreyleyin gümbürtüyü… Yazık ki bunu bir daha göremeyeceğiz. Ali Ekber Aydoğan, Neşet Ertaş’la birlikte sonlandı sandığımız ozanlık ve muhabbet geleneğinin son temsilcilerinden biriydi. Sazı sustu ama gelenek sürüyor. Onu, sazıyla, kimilerine cazip gelen cazıyla uğurlarken sözünü ettiğim festivalde birlikte kaldığımız otelin defterine iliştirdiği dörtlüğü bu yazının son cümlesi olarak buraya alayım:

“Derdiyoklar dertler gayet çok fazla,
İlgimiz kalmadı baharla yazla,
Ölürsek mezara gömsünler sazla,
El alem yas tutar, bize ne dostlar…”

Derdiyoklar Ali namıyla maruf Ali Ekber Aydoğan’ın, Ali Dayımızın anısı önünde saygıyla eğiliyorum.


Murat Meriç Kimdir?

1972’de doğdu. Çanakkale ve İzmit’te okudu. Ankara’da kimya mühendisliği eğitimi alırken, dinlediği müziğin tarihine merak saldı ve oradan ilerledi. Kendini bildi bileli plak topluyor; okuyor, dinliyor, dinlediklerini yazıyor, sevdiklerini çalıyor. Kedi gibi meraklı. Rakı, roka, bamya, erik seviyor. Çanakkale - İstanbul arasında yaşıyor ama Ankaracı. 1996’da Müzük adlı dergiyi çıkartan ekipten. Sonrasında Roll mürettebatına katıldı. Mürekkep, Birikim, Milliyet Sanat, Virgül, Bant gibi dergilerde yazıları yayınlandı. Yeni Binyıl, Radikal ve BirGün'ün yazarlarındandı. Ankara’da Radyo Arkadaş’ın kuruluşuna katıldı, radyo programları başta TRT, pek çok radyoda yayımlandı; kimi televizyon programlarının danışmanlığını yaptı, metnini yazdı. 2002 - 2003 yıllarında TRT için Kırkbeşlik adlı televizyon programını hazırladı ve sundu. Kalan Müzik için bir Tülay German albümü (Burçak Tarlası 64 – 87, 2001) derledi, pek çok albüme yazar ve danışman olarak katkıda bulundu. Pop Dedik / Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği (İletişim Yayınları, 2006), 100 Şarkıda Memleket Tarihi (Ağaçkakan Yayınları, 2016), Yerli Müzik (bi'bak Berlin, 2018) ve Hayat Dudaklarda Mey / Memleketin Anason Kokan Şarkıları (Anason İşleri Kitapları, 2019) adlı dört kitabı, üzerinde çalıştığı pek çok projesi var. Üniversitelerde ve kültür merkezlerinde müzik tarihi üzerine seminerler verdi, veriyor. Düzenli olarak Gazete Duvar'da, arada bir Kafa’da yazıyor; Açık Radyo için hazırladığı Harici Bellek başlıklı program salı günleri 19.30'da yayımlanıyor.