Apartheid ve uluslararası sözleşmeler

Apartheid kavramı, ulus devletlerdeki etnik-din-kültür temelli dışlama politikalarına karşı mücadelede etkin bir silah olacağa benziyor. Türkiye Apartheid’ı tartışmaya başlamıştır.

Google Haberlere Abone ol

Taner Akçam*

"Yüzyıllık Apartheid” kitabım belli bir ilgi uyandırdı. Kitaptaki merkezi tezlerden birisi, ülkemizdeki rejimin Apartheid rejimi olduğu. Kavram aslında yeni değil ama Türkiye’de pek bilinmiyor. Apartheid denilince sadece Güney Afrika ırkçı rejimi akla geliyor ve bu rejim de ortadan kalktığı için kavramın anlamını yitirdiği düşünülüyor. Ve hatta Güney Afrika örneğine bakarak Apartheid’ı, azınlıkta olan bir ırkın çoğunluk üzerine tahakkümü gibi anlayanlar bile mevcut.

Oysa Apartheid bugün, Uluslararası Ceza Hukukuna göre bir suç. Elbette bir suç kategorisi olarak Güney Afrika rejimi ile bağlantılı olarak ortaya çıktı. Ama gelinen noktada bu rejimle doğrudan bağını kopartmış durumdadır. Bu bakımdan Apartheid kavramını Soykırım kavramı ile kıyaslamak önemlidir. Soykırım kavramının ortaya çıkmasında Holokost’un etkin ve belirleyici bir rolü olmuştur. Ama bugün Soykırım kavramının Holokost ile herhangi bir bağı, ilişkisi kalmamıştır. Herhangi bir ülkede soykırım olup olmadığını anlamak için Holokost’a bakmak veya Holokost ile arada benzerlikler aramak gerekli değildir. Apartheid için de geçerli olan budur. Güney Afrika rejimi kaynaklı bir kavram olmakla birlikte bir ülkede Apartheid olup olmadığını anlamak için Güney Afrika rejimi ile benzerlik aramak gereksizdir, yanlıştır.

Soykırım kavramı 1948’de kabul edildiğinde onu “ölü doğmuş bir metin” olarak görenler oldu. Nitekim 1990’lara, Yugoslavya ve Rwanda katliamlarına kadar bu ceza maddesi hiç kullanılmadı. Apartheid için ama durum biraz farklı olacak gibi duruyor. Kavram, ulus devletlerdeki etnik-din-kültür temelli dışlama politikalarına karşı mücadelede etkin bir silah olacağa benziyor.

DÖRT SÖZLEŞME

Apartheid’ın, Güney Afrika örneğinden bağının koparılarak, Uluslararası Ceza Hukukuna göre evrensel suç sayılmasında dört ayrı sözleşme önemlidir.

  • 1965: Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme (ICERD)
  • 1968: Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçlar İçin Zaman Aşımının Uygulanmayacağına Dair Sözleşme
  • 1973: Apartheid Suçunun Bastırılması ve Cezalandırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme (Apartheid Sözleşmesi) ve
  • 1998: Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü

Bu dört sözleşmenin dışında elbette, 1960’lardan itibaren gerek Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda gerekse Güvenlik Konseyince Güney Afrika ve Apartheid konusunda alınmış kararlar vardır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun aldığı 14 adet karar vardır ve bunların tümünde Apartheid bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu kararlar, ağırlıklı olarak Güney Afrika rejimi ile ilgili olarak alındıkları için burada özetlenmeyeceklerdir.

  • 1965 Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme (ICERD) 1969’da yürürlüğe girmiştir. Türkiye 2002’de çekince ile imzalamıştır.

Apartheid kelimesi sözleşmenin girişinde ve üçüncü maddesinde iki defa geçer. Güney Afrika’ya doğrudan bir atıf yoktur ve Apartheid genel tanımlanır ama hukukçular kavramın Güney Afrika bağlamında kullanıldığını savunurlar. Sözleşmeni Giriş bölümüne göre, taraf devletler:

"dünyanın bazı bölgelerinde hala görülmekte olan ırk ayrımcılığının tezahürlerinden ve apartheid, ayrımcılık veya ayırma politikaları gibi ırksal üstünlük veya nefrete dayalı hükümet politikalarından [...] endişe duymaktadırlar," denir.

Madde 3 ayrıca üye devletlerin ırk ayrımcılığına karşı çıkma yükümlülüğünü ortaya koyar:

"Taraf Devletler ırk ayrımcılığını ve apartheid'ı özellikle kınar ve kendi yetki alanlarındaki topraklarda bu nitelikteki tüm uygulamaları önlemeyi, yasaklamayı ve ortadan kaldırmayı taahhüt eder."

Birinci Maddede ise, Apartheid kelimesi kullanılmadan genel olarak ayrımcılık tanımlanır.

Madde 1: Irk, renk, soy veya ulusal ya da etnik kökene dayalı olarak yapılan ve siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel veya kamusal yaşamın herhangi bir alanında insan hakları ve temel özgürlüklerin eşit bir şekilde tanınmasını, kullanılmasını veya bunlardan yararlanılmasını ortadan kaldırma veya zayıflatma amacını taşıyan veya bu sonucu doğuran her türlü ayrım, dışlama, kısıtlama veya tercih.

1973’de kabul edilecek olan Apartheid Sözleşmesi, 1965 sözleşmesine atıf yapacaktır. Bu sözleşmenin önemli bir boyutu, ayırımcılık tanımını ırk dışında soy, ulusal, etnik köken gibi oldukça geniş bir biçimde tanımlamış olmasıdır.

  • 1968 Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçlar İçin Zaman Aşımının Uygulanmayacağına Dair Sözleşme

Sözleşmenin amacı bazı suçlarda zaman aşımını ortadan kaldırmaktır. Geçmişte kabul edilmiş Soykırım ve İnsanlık Suçları ile ilgili sözleşmelere atıfta bulunduktan sonra, “apartheid politikalarını insanlığa karşı suçlar olarak açıkça kınayan [Birleşmiş Milletlerin] 12 Aralık 1966 tarihli ve 2184 sayılı karar ile 16 Aralık 1966 tarihli ve 2202 (XXI) sayılı kararlarını hatırlayarak”, bu suçlarla ilgili zaman aşımının uygulanamayacağı kararı alınır. Şöyle denir; “İşlendikleri tarihe bakılmaksızın, aşağıdaki suçlar için herhangi bir zaman aşımı sınırlaması uygulanmayacaktır:  “Madde-1- insanlığa karşı suçlar, silah zoruyla tahliye etme veya işgal ve apartheid politikasının uygulanmasından kaynaklanan gayri insani eylemler ve 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde tanımlanan soykırım suçu.

Sözleşmenin önemi, daha önce büyük ölçüde Güney Afrika eksenli kullanılan Apartheid kavramının, genel bir suç kategorisi olarak formüle edilmiş olmasıdır. Bu sözleşmede sözü edilen 1966 yılına ait kararlar, Birleşmiş Milletlerin 1960 yılından itibaren sömürgecilik ve Güney Afrika bağlamında aldığı onlarca karardan sadece ikisidir.

  • Apartheid Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme 1973

Bu sözleşmeyi 1948 Soykırım sözleşmesi ile kıyaslamak mümkündür. Toplam 19 maddeden oluşan sözleşme Apartheid’ı artık açık evrensel bir suç olarak tanımlamaktadır. Birinci madde şöyledir:

Bu Sözleşme’ye Taraf Devletler, ırk ayrımcılığının insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu ve Sözleşme’nin II. maddesinde tanımlandığı şekliyle ırk ayrımcılığı politikaları ve uygulamaları ile benzer ırk ayrımcılığı politikaları ve uygulamalarından kaynaklanan insanlık dışı eylemlerin, uluslararası hukuk ilkelerini, özellikle Birleşmiş Milletler Şartı’nın amaç ve ilkelerini ihlal eden ve uluslararası barış ve güvenliğe ciddi bir tehdit oluşturan suçlar olduğunu beyan ederler.

Ve ikinci madde Apartheid suçunun unsurlarını sayar ve açık şiddet dışındaki idari-hukuki boyutların altı özel olarak çizilir. Sayılan altı madde, elbette cinayet ve işkence gibi şiddet içeren eylemleri kapsıyor ama bir ırksal grubun veya grupların ülkenin siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamına katılmasını engellemek ve temel insan hak ve özgürlüklerini inkar etmek için hesaplanan yasal, idari ve diğer tüm önlemleri de kapsıyor.

Sayılan altı suç kategorisinden ilk iki madde soykırım tanımından alınmıştır ve açık şiddet içeren maddelerdir. Bunların içinde, yaşam hakkını engellemek olarak sayılan “düzenli işkence, keyfi tutuklamalar” gibi Türkiye’de Kürtlere yönelik yapılan sistematik uygulamalar da sayılır.

İkinci maddenin (c) şıkkı konumuz açısından çok daha önemlidir. Apartheid bu maddede, “bir ırksal grubun veya grupların ülkenin siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamına katılımını engellemek için hesaplanan her türlü yasal önlem ve diğer önlemler ve özellikle bir ırksal grubun veya grupların üyelerini temel insan hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakarak, bu tür bir grubun veya grupların tam gelişimini engelleyen koşulların kasıtlı olarak yaratılması,” olarak tanımlanır ve bunların içinde, çalışma hakkı, eğitim hakkı, ülkelerini terk etme ve geri dönme hakkı, vatandaşlık hakkı, seyahat ve ikamet özgürlüğü hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı ve barışçıl toplanma ve örgütlenme özgürlüğü hakkı’nın özel olarak altı çizilir.

İkinci Maddenin (f) şıkkı da bizim için çok önemlidir: Apartheid’a karşı çıktıkları için temel hak ve özgürlüklerden yoksun bırakarak örgütlere ve kişilere zulmedilmesi. Bu uygulamanın Kürtlere karşı ve özel olarak da HDP’ye karşı sistematik olarak uygulandığını söyleyebiliriz. [Elbette burada Türkiye sol veya diğer muhalefet hareketlerine karşı gündeme getirilen uygulamalar da akla gelebilir. Elbette bu doğrudur ama bu tür şiddet politikaları genel insanlık suç kapsamındadır. Apartheid suçu kapsamında değerlendirilmeyebilir.]

BM Genel Kurulunda, 30 Kasım 1973 tarihinde kabul edilen bu sözleşme, 1976 yılında yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sözleşmeyi imzalamamıştır. 

  • 1998 Roma Statüsü, 2002’de yürürlüğe girdi:

1998 yılında, Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü “Apartheid suçunu” insanlığa karşı işlenen bir suç olarak kabul etmiştir. Apartheid suçu madde 7’de yer alır. Bu sözleşmeyi, Apartheid suçunun bağımsız bir suç olarak tanımlanmasının tepe noktası olarak da değerlendirebiliriz.

Yedinci madde kendi içinde çeşitli alt maddelere ayrılır ve tam 11 ayrı İnsanlık Suçu tanımı vardır,  bu suçlardan birisi Apartheid’dır, 7 (2). Apartheid için şu açıklama vardır: apartheid, bir ırkın, başka bir ırk grubu veya grupları üzerinde, sistematik hakimiyet ve baskı kurmaya yönelik kurumsal bir rejim çerçevesinde ve bu rejimi koruma amacıyla işlediği ve 1. paragrafta sözü edilen insanlık dışı fiiller anlamına gelir.

Burada, kurumsal bir rejimin varlığı ve bu rejimin kendi varlığını sürdürmek için kasıtla dışlayıcı uygulamaları gündeme getirmesi hususu çok önemlidir.

Bugün bu suçun, İsrail tarafından işlenmiş olup olmadığı çok önemli bir soru olarak Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) önünde durmakta. Filistin, UCM’ye 2015’de üye kabul edildi ve İsrail hakkında suç duyurusunda bulundu. UCM savcılığı 2019 Aralık’ında soruşturmayı yapmaya yetkili olduğu kararını aldı. 2021’de ise soruşturma açmaya karar verdiğini ve soruşturmanın açıldığını bildirdi. Soruşturma sürüyor. Davanın açılıp açılmayacağını ve açılacaksa hangi suçlardan açılacağını önümüzdeki süreçte birlikte izleyeceğiz.

Türkiye, devletin örgütleniş mantığı itibarıyla (Yahudilerin ve Türklerin devleti) birbirlerine çok benzerler. Devletlerin kuruluş mantığı, bu kuruluşun temeli sayılan etnik-dinsel grubun dışına düşenleri ötekileştirmekte ve kağıt üzerinde eşitlik tanıdığını iddia etse bile hem çeşitli küçük harfli kararnamelerle hem de teamül hukuku biçiminde bu gruplara ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapmaktadır.

Türkiye Apartheid’ı tartışmaya başlamıştır.

*Dr. / UCLA (Kaliforniya Los Angeles Üniversitesi) Ermeni Soykırımı Araştırmaları Program Müdürü