Anayasa Mahkemesi ve bireysel başvuru hakkının ihlali

Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında yaşanan sorun aslında bir yargı uyuşmazlığı değil hukukun üstünlüğünün uygulanıp uygulanmaması sorunudur.

Google Haberlere Abone ol

İzzet Doğan*

Hukukun üstünlüğü, hukuk kurallarının ve toplumsal çıkarların her şeyin üstünde tutulmasıdır.

Hukuk devleti ise; insan haklarına saygı gösteren, bu hakları koruyucu, adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, hukuka ve anayasaya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargının denetimine bağlı olan devlet demektir.

Öncelikle konu İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay 3. Ceza Dairesi ile Anayasa Mahkemesi arasında başlamış olmakla birlikte sonradan Yargıtay Başkanlığı 10/11/2023 günü bir açıklama yaparak konuya açıkça taraf olmayı benimsemiştir.

Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında yaşanan sorun aslında bir yargı uyuşmazlığı değil hukukun üstünlüğünün uygulanıp uygulanmaması sorunudur.

Bu sorunun hangi mahkemenin daha üstün olduğu ile ilgisi yoktur. Hiç kuşkusuzdur ki Anayasamızın 146, 154 ve 155 maddeleri uyarınca yüksek mahkemeler: Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay olarak düzenlenmiştir ve bu mahkemelerin birbirlerine üstünlüğü yoktur. Kesinleşmiş tüm mahkeme kararları her kurum ve kuruluşu ve her kişiyi bağlar.

Anayasa Mahkemesi'nin 15 üyesinin 12’sini sayın Cumhurbaşkanı, 3 tanesini ise Meclis seçer.

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu'nun norm denetimi dışında Yüce Divan Görevi de vardır. Bu görev kapsamında Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Cumhurbaşkanı yardımcılarını, bakanları, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hakimler ve Savcılar Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar. Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan'da yargılanırlar.

Görüldüğü gibi yukarıda sayılan ilgililerin görevleri ile ilgili suçlarından ötürü yargılama yapmak yetkisine de sahiptir. İşte bu yetki eleştirilmekte ve suç ve ceza konusunda Yargıtayın uzman mahkeme olması görüşü ileri sürülmektedir.

Aslında bizde bu görüşü benimsemekteyiz. Çünkü Anayasa Mahkemesi üyelerinin bir kısmı bırakın ceza hukukçusu olmayı, hukuk mesleğine mensup değillerdir. Fakat bu mahkemeye norm denetleme yetkisi verildiğine göre, ceza yargılaması yetkisinin de verilmesinde sakınca yoktur denildiğinde bu görüşe de haksızsınız diyemeyiz.

Ancak böyle bir düzenlemeye gidildiğinde özellikle Yargıtay,  Başkan ve üyeleri, Başsavcıları, Cumhuriyet Başsavcı vekili, Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyelerinin aynı çatı altında görev yapan meslektaşları tarafından yargılanmaları da düşündürücü  olacaktır.

Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki görüş ayrılığına neden olan konu Anayasa'nın 19.maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile Anayasa’nın 67. maddesinde seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkıyla ilgilidir.

Elbette ki uygulanması gerektiği zaman Anayasa hükümlerini ilk derece mahkemeleri dahil olmak üzere tüm mahkemeler yorumlama ve uygulama yetkisine sahiptir. Bu konudaki Yargıtay görüşü doğrudur. Ancak diğer mahkemeler ile Anayasa Mahkemesi arasında Anayasa'nın yorumlanması konusunda bir görüş-yorum farklılığı olduğunda bu konuda uzman mahkeme olan Anayasa Mahkemesi kararına öncelik tanımak gerekmektedir.

İşte bu nedenledir ki Anayasamızın tartışılması mümkün olmayan 153. maddesinde açıkça: “Anayasa Mahkemesi kararları (....) yasama, yürütme ve yargı organlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” denilmektedir.

Somut olaya gelince: İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 26 Nisan 2022 tarihinde Gezi Davasında Osman Kavala'yı "hükümeti devirmeye teşebbüs" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, Can Atalay'ın arasında bulunduğu 7 sanığı ise darbeye kalkışmaya yardım suçundan 18 yıl hapis cezasına çarptırdı.

Bu aşamada, Can Atalay cezaevinde tutuklu bulunurken 14 Mayıs seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi'nden (TİP) Hatay milletvekili seçildi. Can Atalay ve birlikte yargılandıkları şüphelilerin dosyaları ise bu aşamada Yargıtay 3. Ceza Dairesi'ndeydi. Can Atalay ve avukatları Yargıtay’dan, Atalay'ın milletvekili seçilmesi ve yasama dokunulmazlığı bulunduğu nedeni ile yargılamada durma kararı verilmesi ve Atalay'ın tahliye edilmesini istediler.

Dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Atalay'ın yasama dokunulmazlığı bulunduğu gerekçesiyle yargılamada durma kararı verilmesi ve tahliye edilmesi istemini kabul etmedi. Daire, 28 Eylül 2023 tarihinde Can Atalay ve birlikte yargılandıkları şüpheliler hakkındaki İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği mahkumiyet kararını onadı.

Ancak bu onama kararından önce Anayasa Mahkemesi'nin emsal nitelikte sayılması gereken Mustafa Balbay, Enis Berberoğlu ve Ömer Faruk Gergerlioğlu adlı üç milletvekili hakkında verdiği yasama dokunulmazlığı nedeni ile seçilen kişinin tahliye edilmesine ilişkin kararı vardı. Yargıtay 3. Ceza Dairesi 13/07/2023 günlü kararında, Anayasa Mahkemesi'nin emsal kararlarını değerlendirip tartışmadı.

Yargıtay’ın yukarıdaki kararından sonra Anayasa Mahkemesi 25/10/2023 tarihli kararı ile Can Atalay ve avukatlarının 2013/53898 sayılı bireysel başvurularını karara bağlayarak; Anayasa’nın “hak ve özgürlükler yasayla düzenlenir” diyen 19.maddesine yollama yaparak hak ihlali sonucuna vardı. Anayasa Mahkemesi kararın bir örneğinin yerine getirilmesi ve hak ihlallerinin ortadan kaldırılması, başvurucunun yeniden yargılanmasına başlanması, mahkumiyet hükmünün infazının durdurulması, ceza infaz kurumundan tahliyesinin sağlanması ve yeniden yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi şeklindeki işlemlerin yerine getirilmesi için İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2021/178) gönderdi. Ancak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararına uyup karar vermek yerine dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderdi.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise bu kez Anayasa  Mahkemesi'nin hak ihlali kararına uyulmayacağına ve ayrıca Anayasa Mahkemesi üyeleri için suç duyurusu yapılmasına karar verdi. AYM üyeleri hakkında suç duyurusunun herhangi bir sonuca varması mümkün değil. AYM üyeleri hakkında soruşturma izni ancak on beş kişilik Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından verilebiliyor. Genel Kurul en az 15 üyenin 10’u ile toplanabiliyor. Atalay kararında on üyenin ihlal yönünde oy kullandığı düşünüldüğünde soruşturma izninin verilebilmesi hukuken mümkün değil.

Yargıtay Başkanlığı tarafından da 10 Kasım'da yapılan açıklamada, "... kesin hüküm etkisinin tamamen devre dışı bırakılmasına neden olmaktadır....." denildi. Ayrıca bu açıklamada “Anayasayı korumak amacıyla kurulan Anayasa Mahkemesi'nin söz konusu davada, anayasa koyucunun iradesini yok sayarak Anayasa’nın 83’üncü maddesindeki atıf nedeniyle somut olaya uygulanması gereken 14’üncü maddesinin işlevsiz bırakıldığı” öne sürüldü.

Bu aşamadan sonra Can Atalay ve avukatları bu kez  ilk ihlal kararı uygulanmadığı için yeniden Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulundular.

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın “AYM’nin ihlal kararının uygulanmaması” başvurusunu 21 Aralık Perşembe günü karara bağladı.

Kurul, Gezi Parkı davasından tutuklu bulunan Can Atalay’a ikinci kez “hak ihlali” kararı verdi.

Anayasa Mahkemesi'nin 25/10/2023 günlü kararında Anayasa'nın 67. maddesinde güvence altına alınan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine 5 aykırı oya karşı 9 oyla karar verildiği halde, 21 Aralık 2023 günlü kararında aykırı oy sayısı 3’e indi ve oy  çoğunluğu 3’e karşı 11’e ulaştı.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARININ UYGULANMASINDA OY BİRLİĞİ

Anayasa Mahkemesi'nin 21 Aralık 2023 günlü kararında; Atalay’ın mahkumiyet hükmünün infazının durdurulması, ceza infaz kurumundan tahliyesinin sağlanması ve yeniden yapılacak yargılamada durma kararı verilmesine ise oy birliğiyle hükmedildi.

Ancak Anayasa Mahkemesi'nin 21 Aralık 2023 günlü kararında en önemli hususlardan biri de bu başvuruda ilk kez Anayasa'nın bireysel başvuruya ilişkin 148’inci maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesidir.

23/12/2023 günlü Hürriyet Gazetesindeki köşesinde bu hususu Sedat Ergin şöyle vurgulamaktadır:

“.... AYM’nin aldığı bir karar uygulanmadığı için ilk kez Anayasa’nın bireysel başvuruya ilişkin 148’inci maddesinden bir ihlal vermiş olmasıdır. Bu durum önemli bir 'ilk'tir AYM cephesinde...”

Bireysel başvuru hakkını kullanma sonucu ihlal edildiğine ilişkin alınan bir kararın uygulanmaması halinde Anayasa'nın 148. maddesine göre bireysel başvuru hakkını kullanma sonucunda alınacak ihlal kararı etkisiz hale gelecektir.

Anayasa Mahkemesi 25/10/2023 tarihli kararını yerine getirmesi için İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne göndermiş ancak bu Mahkeme de Anayasa Mahkemesi kararını Yargıtay 3. Ceza Dairesine göndermiştir. Yargıtay da bu kararı doğru bulduğu için Anayasa Mahkemesi kararını yeniden İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine göndermemiştir.

Bu kez de aynı uygulamanın yapılıp yapılmayacağı henüz belli değil. Çünkü  İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi bu aşamada Anayasa Mahkemesi'nin kısa kararının gerekçeli kararını beklemeyi tercih etti.

Beklenen karar yönünden olumsuz düşünmek yukarıda belirtilen gerekçe ve Anayasa hükümlerine göre çok zor. Ancak hem olumlu ve hem de olumsuz açıdan; “görünen köy kılavuz istemez” sözü sonradan değerlendirilmelidir.

*E. İstanbul Hakimi