Çiftler neden kendilerine acı veren ilişkileri sürdürürler?

Grotstein'a göre insanlar kendilerine acı veren kişilere bağlanmayı boşluk duygusuna tercih ediyorlar. Boşluk duygusunu bir hiçliğe, bir kara deliğe benzetebiliriz. Burada zor olan, bağlanılan kişiden mahrum kalmak değil, ‘anlamsızlık'la başa çıkamamak.

Google Haberlere Abone ol

Melike Kayhan*  [email protected]

ACI VEREN İLİŞKİDE ISRARCI OLMANIN SIRRI

Uzun yıllardır çiftlerle çalışan bir terapist olarak klinik çalışmalarımda gördüm ki, insanlar birbirleriyle acı verici bağlar kurabiliyorlar. Zamanla neden bazı çiftlerin bu çatışmalı, acı veren ilişkileri sürdürme ihtiyacı duyduklarını merak etmeye başladım. Acaba bu çiftler birbirlerini nasıl buluyorlar? Bu bir sapkınlık ya da sadomazoşizm mi? Çiftler boşandıktan ya da ayrıldıktan sonra bile bu bağı sürdürüyorlar, acı veren bu bağların uğruna akıl almaz fedakârlıklar yapılıyor, zamanlarını, paralarını, hatta çocuklarını bile bu bağı sürdürme yolunda feda ediyorlar... Peki neden? Analitik terapinin bu süreçte çiftleri nasıl etkilediğini görmek ve bunlar üzerine zihin jimnastiği yapmak sağlıklı bir toplum yaratmada anahtar olabilir…

BOŞLUĞUN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

Grotstein'a göre insanlar kendilerine acı veren kişilere bağlanmayı boşluk duygusuna tercih ediyorlar. Boşluk duygusunu bir hiçliğe, bir kara deliğe benzetebiliriz. Burada zor olan, bağlanılan kişiden mahrum kalmak değil, ‘anlamsızlık'la başa çıkamamak. Bu içsel boşluk kişilerin kendilerini adeta bir ölü gibi hissetmelerine neden oluyor. Kernberg'in dediği gibi insanlar kendilerini "ölü hissetmektense acı çekerek hala yaşadıklarını bilmeyi" tercih ediyorlar.

Özetle, acı veren evlilik ilişkileri boşluk/hiçlik duygusuna tercih ediliyor. Toplumsal grup üyeleri grup kimliğini korumak için her şeylerini feda edebilirler. Gruplar için geçerli olan durum, çiftler ve bireyler için de geçerli… Öyle ki kimliğin ve kendilik duygusunun korunması yaşamın kendisinden bile daha önemli. İnsanlar bunun için her türlü bedeli ödemeye, hatta çocuklarını bile bu uğurda feda etmeye hazır durumda. Çiftlerdeki acıya bağlanma olgusunu, canlı intihar bombacılarının, kendilerini bir amaç uğruna feda ederek, yaşamlarına öldükten sonra bile bir anlam vermeye çalışmalarına benzetiyorum.

EŞ SEÇİMİNDE BİLİNÇDIŞI ETKİSİ

Analitik terapide, çiftlerin eş seçiminde bilinçdışı süreçlerin çok etkili olduğu düşünülür.. Yani bazı kişiler ya çocukluklarında açılmış bir yarayı onarmak için ebeveynlerinden farklı birini eş olarak seçer, ya da kendilerinde yara açan ebeveynine benzer birini seçerek onu bilinçdışı bir çabayla onarma çabasına girer. Mesela, babası çok çapkın olup annesini sürekli aldatan bir kadının kendisine çok düşkün ve onu asla aldatmayan bir eşi seçmesi veya babası alkolik olan bir kadının yine bir alkoliği eş olarak seçerek onu onarmaya çalışması gibi.

Duygusal acılar bireyin geçmişine ait çözülmemiş konuların olduğuna işaret eder ve çift terapisinde bunlar üzerinde çalışılır. Böylece ancak terapi sürecinde kişisel gelişim ve yeni deneyimleri hayata geçirmek mümkün olabilir. Zira analitik çalışan bir terapist olarak klinik deneyimlerim, bana çiftlerin yeni deneyimlerden korktuklarını ve bunun yerine her ne kadar acı verici ve yıkıcı da olsa eski davranış kalıplarını tekrarlamayı yeğlediklerini gösterdi.

SEVME KAPASİTESİNİ YİTİRMEK

Hayatımızda bize yakın olan insanlardan çok şey bekleriz; destek, sevgi, arkadaşlık, heyecan, tutku, refakat, sadakat ve saygı bunlardan sadece birkaçı. Ancak çoğu kez bu büyük umutlar her iki tarafın da incinmesiyle, hayal kırıklığına uğramasıyla ve hatta birbirleri tarafından ihanete uğradıklarını hissetmeleriyle sonuçlanır. Çiftler birbirlerinden geçmişin yaralarını iyileştirmelerini bekledikleri için kendilerini ve birbirlerini sevme kapasitelerini yitirirler. Terapi sürecinde çocukluk deneyimleri ve çocuğun erken dönemde oluşturduğu davranış kalıpları konusunda edinilen içgörü, eşlerin ilişkilerine getirilerini anlamakta çok önemli olmakla birlikte, kalıcı bir değişim için yeterli olmuyor. Çift dinamiğinde değişim, ancak terapi sürecinde kazanılan içgörülerin, yeni duygu ve düşüncelerin tekrar tekrar ilişkide deneyimlenmesiyle mümkün olur.

Evlilik, başarılı olduğunda eşlerin önemli psikolojik ihtiyaçlarını karşılar. Her bireyin sevgi ve yakınlığa ihtiyacı vardır. Bir yere ait olma isteği, istendiğini, değerli olduğunu hissetmek ve onaylanma ihtiyacı hepimizde vardır. İyi bir evlilikte bu ihtiyaçlar karşılanır. Evlilik ilişkisinde deneyimleri paylaşmak ve yalnız olmadığını bilmek çok önemlidir. Bazen sosyal nedenlerle ve aile baskılarıyla sadece evlenmiş olmak bile bir gurur vesilesi olabilir; kişi kendini bir şeyi başarmış olarak görür ve kendisine verdiği değer artar. Böylece sosyal, ekonomik ve psikolojik ihtiyaçlar karşılandığında eşler tatmine ulaşır ve başarılı bir evlilik ortaya çıkar. Bunun tersi olduğunda yani acil ihtiyaçlar karşılanmadığında eşler mutsuz olmaya başlar ve evlilikte sorunlar başlar. Çiftleri terapiye getiren sebepler çok ve çeşitlidir.

HER ÇİFTİN KENDİNE ÖZGÜ BİR DİLİ VAR 

Analitik çift terapisinde tek tek kişilerden daha çok evlilik ilişkisine bakılır. Terapide bireyin içsel dünyasındaki umutları, hayal kırıklıkları, korkuları ve dileklerine ek olarak, eşinin içsel dünyasına ve ikisinin etkileşimine, birbirlerine nasıl etki ettiklerine bakılır. Ne iki evdeki atmosfer aynıdır, ne de aynı şekilde iletişim kuran bir çift vardır. Ancak her çiftin kendine özgü bir karakteri ve iletişim kurduğu özel bir şekil vardır. Bu kendilerinin farkında olduğu bir şey değildir; bilinç ya da bilinçdışı süreçlerle ilgilidir.

Terapistler olarak bizim için yüreklendirici olan, insanların kendileri ve sevdikleri için iyileştirme arzusundan bir an bile vazgeçmemeleridir. Seçimlerimiz hayatımızı belirliyor. Yıkıcı ve acı verici bağları onarıp birlikte bir hayata devam etmek, veya tüm bunları geride bırakıp tek başına yeni bir hayata başlama kararını vermek hiç kimse için kolay değil. Ancak eğer başta sorduğumuz soruların muhatabı biz isek, cevapları aramak için bir keşif yolculuğuna çıkmamız gerekiyor olabilir. Çünkü sağlıklı bir ilişkinin temelinde önce kendi istek, arzu ve taleplerimizi keşfetmek yatıyor.

Referanslar:

Becker, B.J. (1978). Holistic, Analytic Approaches to MaritalTherapy. American Journal of Psychoanalysis, 38:129-142.

Grotstein, J. (1987). Meaning, meaninglessness, and the"black hole": Self and interactional regulation as a newparadigm for psychoanalysis and neuroscience: An introduction. Unpublished manuscript cited in Lachkar, 2003.

Kernberg, O. (1975). Borderline conditions and pathologicalnarcissism. New York: Jason Aranson.

Lachkar, J. (2003). The Narcissistic/Borderline Couple: New Approaches to Marital Therapy. Routledge: New York & Oxford.

*Psikanalist, Psikoterapist, Aile ve Çift Terapisti