'Yine gitmeyecekler' duygusu

Muhalefetin önündeki esas sınav, AKP’nin gideceğine inanmaya hazır kitlelerin bu inancını güçlendirip güçlendiremeyeceği. İktidarı avuçlarının üzerinde yükselten milyonlara, iktidarı değiştirmek için avuçlarını çekmelerinin yeterli olduğunu hatırlatmak, ellerini çektiklerinde yere düşecek iktidarın ayaklarına zarar vermeyeceğine ikna etmek; muhalefetin bütün meselesi bu aslında.

İrfan Aktan iaktan@gazeteduvar.com.tr

Sayısız otoriter rejim, acı sonla burun buruna gelene kadar hakikati görmemiş, soğuk gerçekle karşılaşıp geri adım atmaya, “hatalarını düzelteceği” yönündeki vaatleri dillendirmeye başladığında ise artık çok geç kalmıştır.

Tuhaf ama, ezilenlerin de en büyük yanılgısı, iktidarların bu bariz körlüğüne öğrenilmiş çaresizliğin etkisiyle inanamayıp harekete geçmekten imtina etmeleridir. Bu yüzden yıllarca kendilerini boyunduruk altında tutmuş olan “haşmetli” iktidarın son nefesindeki özgüveninin bir “bilgiye” veya saklı bir güce dayandığı yanılgısı içinde debelenip dururlar.

Daha önce defalarca sendelediği halde yıkılmamayı başarmış iktidarların son kozu da budur: Toplumda, “yine gitmeyeceğiz” duygusunu hâkim kılmak.

AKP-MHP ve diğer ortakları süslü vaatlerde bulunmayı bile bir kenara bırakıp (en azından bunların inandırıcılığının kalmadığının farkındalar) artık sadece buna oynuyor. Ezilenlere “istediğiniz kadar tweet (bunu “oy” olarak da okuyabilirsiniz) atın, yine de 24 Haziran’da atı alıp Üsküdar’ı geçecek olan biziz” derken o tweetlerin (bunu da “oy” olarak okuyabilirsiniz) hesabının da sorulacağı tehdidini savurmaktan geri durmuyorlar.

Neyse ki zincirlerinden başka kaybedeceği kalmayan ve iktidara karşı “mental” yorgunluk ve bıkkınlık içindeki toplum, kadrolarının “metal” yorgunluğunu giderdiğinde ortada herhangi bir sorun kalmayacağını zannedecek kadar kendisiyle ilgili olan iktidara varlığını hissettirmeye başladı.

AKP’nin ezberini bozan da bu oldu. O yüzden iktidarın sözcüleri veya sözcülüğüyle geçinen kalemleri tehdit, aşağılama, karalama dışında bir yanıt üretememeye başladı.

YARININI ÖNGÖREMEYENLERE ON YILLAR SONRASININ HAYALLERİNİ SATMAK

Tayyip Erdoğan bundan tam bir yıl önce, 30 Mayıs 2017 tarihinde, yani 16 Nisan referandumundan iki hafta sonra, AKP’nin genel başkanı sıfatıyla ilk kez TBMM grup toplantısında söz aldığında partisinde “metal yorgunluğu” olduğunu söylemiş ve şöyle devam etmişti: “Bu yıl sonuna kadar bir defa il teşkilatlarımız, ilçe teşkilatlarımız kesinlikle, dün de arkadaşlarımla paylaştım, tamamını güncelleyeceğiz. Ortada bir metal yorgunluğu var.”

Erdoğan, 16 Nisan referandumunda toplumun kendisine verdiği ikazı, partisindeki “metal yorgunluğuna” bağlarken, toplumda iktidarına karşı oluşan “mental yorgunluğu” görmezden geliyor, bununla da yetinmeyip, yarınını bile öngöremeyen bir topluma on yıllar sonrasına ait “hayaller” satarak iktidarının “gelirini” garantileyebileceğini zannediyor ve aynı toplantıda şunları söylüyordu: “2023 hedeflerimiz zaten asıl başarı çıtamız olarak güncelliğini koruyor. Şimdi buna ilave olarak 2035 yılını hedef alan yeni bir çalışmaya başladık. Bu, 2053 vizyonumuzun da alt yapısını oluşturacak.”

Erdoğan, ilan ettiği üzere kısa süre içinde partisinde, büyükşehir belediye başkanları dâhil hatırı sayılır bir tasfiye operasyonu yaptı. Çok sayıda yönetici tenzili rütbeyle kenara itildi. Büyük olasılıkla tüm bunlar, kamuoyu araştırmaları eşliğinde yapılıyor, ama “metal yorgunluğunun” bir türlü geçmediği anlaşıyordu. Bunun üzerine yeni hamlelere girişildi. “İşgal” denmesi yasaklanan ve “milli mutabakat zemini” yapılmaya çalışılan Afrin harekâtı bir kahramanlık destanına dönüştürülemediği halde Erdoğan bu hakikati inkâr etti: “Artık metal yorgunluğu yok. Afrin ile beraber şimdi diriliş hareketi yeniden başladı.”

Fakat Afrin’in ele geçirilmesi, AKP’nin hedeflediğinin aksine ülkeyi etrafında birleştirmedi. Savaş, dış güçler söylemi, işgal edilme paranoyaları, yerli silah reklamları, kahramanlık destanları, cebindeki para pula dönüşen, istismar edilmemiş duygusu kalmayan, kötücüllükten bıkmış milyonlar üzerinde arzulanan etkiyi yaratmadı. Baskın seçim kararı tam da bu yüzden alındı. Böylece hem toplumun hem de muhalefetin, AKP iktidarının gidici olduğu duygusuna kapılmadan kontrol altına alınabileceği düşünüldü.

'YİNE GİTMEYECEKLER' İNANCI UFALMIŞ YÜREKLERDE YER BULDUKÇA…

Ne var ki Erdoğan, 16 yıllık iktidarın hantallaştırdığı, semirttiği kadroları değiştirince “metal yorgunluğunu” giderebileceği, partisindeki “metal yorgunluğunun” üstesinden gelince muhalefetin de üstesinden gelebileceği yanılgısının bedeliyle karşı karşıya görünüyor.

Buna rağmen AKP yöneticileri muhalefete, esas olarak da iktidarın yarattığı ezilenlere yönelik üstten, kibirli, aşağılayıcı üsluplarının zaman aşımına uğradığının farkında değil. Yüz binlerce insanın homurtusunun gerçek olmadığını, “T A M A M” tweetlerinin “dışarıdan” atıldığını, hakikati yansıtmadığını ileri sürerken, kibirli tavırlarının toplum üzerinde “yine gitmeyecekler” duygusunu güçlendireceğini zannetmekte ise haksız sayılmazlar. “Yine gitmeyecekler” iddiası kulaktan kulağa yayıldıkça, bu inanç ufalmış yüreklerde yer buldukça, evet, yine gitmeyecekler.

Muhalefetin önündeki esas sınav, AKP’nin gideceğine inanmaya hazır kitlelerin bu inancını güçlendirip güçlendiremeyeceği. İktidarı avuçlarının üzerinde yükselten milyonlara, iktidarı değiştirmek için avuçlarını çekmelerinin yeterli olduğunu hatırlatmak, ellerini çektiklerinde yere düşecek iktidarın ayaklarına zarar vermeyeceğine ikna etmek; muhalefetin bütün meselesi bu aslında. Fısıltı homurtuya, homurtu gürültüye, gürültü de açık itiraza dönüştüğünde muhalefet yalpalamadan, küçük hesaplara girmeden bu itirazın temsilciliğini üstlenirse “yine gitmeyecekler” duygusu kırılır ve zaten ancak o zaman gidiş söz konusu olur.

Tüm yazılarını göster