İlhan Uzgel

iuzgel@gazeteduvar.com.tr
TÜM YAZILARI
Çin-ABD çekişmesinin dünyaya faydası var mı? Çin daha adil bir sistem önerisinde bulunmadı. ABD merkezli adil olmayan küresel düzeni dönüştürmekten çok, kendisinin bu düzenden daha fazla pay alacağı ve mümkünse ABD’nin yerine geçip aynı düzeni, kendi kapitalist anlayışı etrafında kuracağı bir düzen arayışına yöneldi. Bunların ikisinden de dünyanın şu haline gelecek bir fayda yok maalesef.
ABD'nin yeni Ortadoğu'sunda Erdoğan'a yer var mı? Amerikalı yetkililerin dile getirdikleri bölgesel çatışmalar, vekalet savaşlarına duyulan isteksizlik ve otoriter rejimlere koyulan mesafeden AKP yönetimi kendisine pay çıkarıyor olmalı. Son New York ziyaretinde Biden’ın Erdoğan ile görüşmek istememesi bu çerçeve içinde şaşırtıcı değil. ABD'yi Afganistan'da yenen kim? ABD’nin Afganistan’dan çekilmesini yenilgi olarak görenlerin anti-emperyalist, bunun bir siyaset değişikliği ya da uzun vadeli plan çerçevesinde yapılmış bir hamle olduğunu savunanların Amerikancı olarak tanımlanması gibi bir tavrın gereksiz olduğunu belirtmeliyim. ABD’yi yenilgiye uğrattığı söylenen Taliban’ın 1980’lerden bu yana ABD ve onun sadık müttefiklerinin yörüngesinden çıkmadığını akılda tutmakta yarar var.
Yeni Osmanlıcılığın sonbaharı Batı ve ABD’ye stratejik açıdan değerli olduğunu göstermeye çalışan, ordusunun gücü üzerinden ayakta tutunmayı deneyen, yorgun bir liderin, yıpranmış bir iktidarın, yalnızlaşmış bir ülkenin iç ve dış politikasındaki gerileyişini, kendini tüketirken ülkeyi, çevreyi ve tabii dış politikayı tüketişini izliyoruz. Orta sınıf için dış politika olur mu? Şimdiye kadar ilk kez bir yönetim dış ve güvenlik politikasıyla, Amerikan çalışan kesimleri arasında bu denli açık bir bağ kurdu. Asıl sorun, bunun gerçekten çalışan sınıfların gelir düzeyine yükseltecek, çalışma koşullarını iyileştirecek somut sonuçlara dönüşmesinde. Uyuşturucu ile jeopolitik çekişme arasında Afganistan Afganistan küresel jeopolitik çekişmenin 150 yıldır peşini bırakmadığı bir ülke oldu. İşgaller bu ülkenin toplumsal yapısını dönüştürürken, her müdahale yeni müdahaleleri getirdi. Sovyetler’den sonra ABD ve NATO, şimdi de Rusya ve Çin onların yerine talipler. ABD ile Çin arasında yeni soğuk savaşa doğru ABD her alanda dış politikasını artık Çin unsurunu gözeterek oluşturmak zorunda. Bu artık yönetimler için yasal bir zorunluluğa dönüştü. Biden’ın kullanışlı müttefiki Erdoğan Biden yönetimiyle yeni bir “reset” yapsa, kendi istediği yeni sayfayı açsa bile bu son derece elverişsiz, geçmişten çok daha asimetrik bir ilişki biçimi olacak. ABD Ortadoğu'dan çıkabilecek mi? ABD sistemi artık Ortadoğu bölgesinin zaten bu zayıflamış haliyle daha fazla mücadele ve müdahele etmek istemiyor, dikkatini daha çok Uzak Doğu’ya Pasifik bölgesine yoğunlaştırmaya çalışıyor. Dış politikada serbest düşüş Türkiye’nin dış politika tarihinde bu ölçüde bir yalnızlık ve köşeye sıkışmışlık yok. Özellikle Türkiye-ABD ilişkilerinde, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar kontrol ABD’nin eline geçmiş durumda. ABD'nin Rusya sorunu Resmî belgeler, açıklamalar, uzman değerlendirmeleri ABD’nin Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi Rusya ve Çin’e yönelik sağlam ve sonuç alıcı bir strateji geliştirmekte zorlandığını gösteriyor. İnsan hakları ABD’yi kurtarır mı? Biden yönetiminin insan hakları konusuyla bir yandan küresel olarak Çin’i yalnızlaştırmak, öte yandan ABD’ye bir moral üstünlük kazandırma politikası ne ölçüde işe yarayacak, bunu zaman gösterecek. ABD'nin Çin sorunu Biden yönetimi içeride yeni bir meşruiyet yaratarak, müttefikleriyle ilişkilerini güçlendirerek ve Çin’e yönelik olarak askerî çevreleme yanında küresel bir demokratikleşme dalgası yaratarak son bir hamleyi denemeye çalışıyor. İçeride Trump’ın açtığı yaraları sararak kendisinin demokratik ve iyi huylu bir hegemonik güç olduğunu gösterip, Çin’in otoriter modelinin sakıncalarını göstermeye çalışıyor. Bunlar ABD’nin elinde kalan son araçlar. Türkiye-Yunanistan rekabetinin kazananı kim? ABD, bu anlamsız ve gereksiz rekabetin şimdilik kazananı olarak görünüyor. Yunanistan’da anti-ABD, anti-emperyalist söylemle iktidara gelen sol, Türkiye’de ABD’ye kafa tutan İslamcı/milliyetçi iktidar, Yunanistan ile rekabet edeyim derken, 6. Filo'nun stratejik hedeflerine hizmet edebiliyor. ABD’nin her iki ülkenin milliyetçilerine birer teşekkür borcu olmalı. Stratejik özerklikten stratejik çekilmeye Dış politikada sert dönüş yapsa Rusya, içeride yeni ittifak arayışına gitse, milliyetçi, ulusalcı, Avrasyacı çevreler Erdoğan’ın hareket alanını bir miktar kısıtlayan unsurlar. O yüzden kesin bir söylemle ilan edilmiş politika değişikliği yerine, Erdoğan bir yandan yüzünü tekrar Batı’ya dönmeye hazır olduğunu göstermeye, öte yandan dışarıda Rusya’yı, özellikle çok ihtiyaç duyduğu Suriye sahasında karşısına almayacak bir formül bulmaya çalışıyor. Biden'ı beklerken AKP bir süredir dış politikada yumuşamaya başladı. Mavi Vatan’dan geri çekilme ve Yunanistan’la başlatılan diyalog bunun ilk aşamasıydı. Bundan sonra öyle görünüyor ki, İsrail ile yakınlaşma başlayacak. Biden yönetiminin önem verdiği demokratikleşme ve insan hakları konusunda ise, AKP bizi şaşırtmayacak. Pazarlığı bunun üzerinden yapmaya çalışacak. Doğu Akdeniz ve Körfez jeopolitiğinde bütünleşmeye doğru Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile yaşadığı anlaşmazlığa önce başta Fransa ve AB’nin ama zaman içinde Suudi Arabistan ve BAE’nin dahil olması bu bölgedeki Batı merkezli askeri yapılanmanın güçlenmesine yol açtı. Bu süreçte Yunanistan ve Güney Kıbrıs, önce İsrail ve Mısır ile yakınlaştılar. Kıbrıs adası daha fazla askerileşti, Mısır bir süredir özellikle deniz kuvvetlerini çok geliştirdi, Yunanistan ve Güney Kıbrıs askeri harcamalarını hızla artırdılar. Trump'tan öte bir Trumpçılık var mı? Trump ve Trumpçılık, sorunu giderek bozulan gelir dağılımına, yani sınıfsal eşitsizliklere, en üst gelir grubuna bağlamak yerine, en alt gelir grubunda yer alan göçmenlere, Çin ve küreselleşmeye ve elitlere kanalize edebildi. Bu açıdan bilinçli bir tercihti ve Trump bu rolünü gayet iyi yerine getirdi. Sosyal devlet uygulamalarına geçmek yerine popülist sağ hareketin güçlenmesi tercih edildi, Trump bu siyasetin temsilcisiydi. Alt-emperyalizmden yarı-çevre olmaya doğru Türkiye, kendi gündemini de oluşturabildiği bir alt-emperyalist ülke olma konumunu bile kaybetmeye başladı. Bunun mutlaka olumsuz bir gelişme olduğunu savunacak değilim. Ama AKP’nin bu hamlelerinin Türkiye’ye siyasal maliyet getirme, ekonomik kayıp, bölge insanlarına zarar verme gibi sonuçlarının olduğunu belirtmek gerek. Batı’nın Türkiye takıntısı var mı? Batı hiçbir ülkeyi takıntı yapmaz, tarihsel kin, hınç duygusuyla hareket etmez. Tepesine iki tane atom bombası atılan Japonya ABD’yi, ABD Soğuk Savaş döneminde çekiştiği Rusya’yı, mutlak olarak yenildiği Vietnam’ı, Irak’ı takıntı yapmadı. ABD, Vietnam’a yenildiği için, 'bunun intikamını nasıl alırım' diye yıllarca kin biriktirmedi. Biden ABD hegemonyasını kurtarabilir mi? ABD hegemonyası bütün sıkıntı, içsel, artan küresel ve yapısal zayıflıklarına rağmen bir süre daha devam edecek. Bunun hangi koşullarda ve hangi siyasetin öne çıkarak süreceğini özellikle Çin ile kurulacak yeni ilişkiler ve Çin’in yeni yönetime vereceği karşılık belirleyecek. Türkiye'nin Rusya sorunu? AKP hükümetini çok sayıda komşu ve ülkeyle sorunlu ilişkilerde bulunmakla eleştirdiğimiz şu ortamda, Rusya ile de ilişkileri bozmasını önerecek durumda değiliz. Ama Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinin adını koymasının da zamanı geldi. Bu kadar çok sorun yaşanan bir ülkenin Türkiye açısından dengeleyici bir rol oynamasına imkân yoktur, bu dış politikanın mantığına aykırıdır. Küresel jeopolitiğin dönüşü, Kafkasya ve Türkiye Jeopolitiğin yükselmesi, televizyon kanallarında daha fazla stratejist görülmeye başlanması iyiye alamet değil. Jeopolitiğin olduğu yerde soyut bir millet kavramı, bulanıklaşmış devlet çıkarı ve sınırları belirsizleşen toprak kutsanması insan unsurunu yok etmeye başlar. Jeopolitiğin dünyasında insan, bu üçlü için fedakarlık göstermesi gereken, gelecek nesiller için kendini feda etmesi beklenen bir araca dönüştürülür. Mavi Vatan'da bir ara bilanço Erdoğan yönetiminin Batı karşısındaki direnç noktasının çok düşük, dayanma gücünün çok sınırlı olduğu bu krizle ortaya çıktı. Son krizin en öğretici kısmı iktidar için bu olmalı. Durumun farkına varan Erdoğan ve Çavuşoğlu, “elimizden kaza çıkmaz, gereğini yaparız”, “Sevilla haritasını yırttık” söyleminden sessizce geri çekilmeye başladı. Doğu Akdeniz'de U dönüşü mü? Öyle görünüyor ki, AKP yönetimi karşısındaki blokun genişliğini idrak etmeye başladı. Bir buçuk yıl önce 100 küsur savaş gemisiyle Mavi Vatan adında tarihin en büyük deniz tatbikatını yapmaktan ve “elimizden bir kaza çıkmaz, gereğini yaparız” söyleminden, 'önkoşulsuz görüşmeye hazırız, zaten hep diplomasi ve uzlaşma istiyoruz'a dönen bir siyaset çizgisine geçildi. Trump'ın favori diktatörü Mısır, daha önceki yazılarda sözünü ettiğim, 2010’larda çevre ülkelerde görülen dış politikaları özerkleştirme eğiliminin bir diğer parçasını oluşturdu. Bunun diğer örnekleri Türkiye ve Suudi Arabistan oldu. Hatta, iktisadi açıdan çok daha zayıf olan Mısır’ın büyük güçlerle ilişkilerinde çok daha rahat hareket ettiği görülüyor. Doğu Akdeniz kavgasından bize kalan ne? Doğu Akdeniz’deki gerginlik hiçbir şekilde sıcak bir çatışmaya dönüşmeyecek. Batı sistemi içindeki itiş kakış olarak kalacak, bir bakıma Ege’deki “it dalaşı” ölçeği büyümüş ve karmaşıklaşmış şekilde bu bölgeye yayıldı ve bir süre daha devam edecek. Dış politikada özerklik mümkün mü? Türkiye’nin bölgesel siyasetinin ve şu anda Azerbaycan’dan Libya’ya uzanan çok sayıdaki askeri angajmanlarının genel olarak ABD’nin bölgesel stratejisiyle uyumlu olduğu ama bunun içinde bazı pazarlıkların yapıldığını ve Türkiye’nin kendi gündemiyle, ABD’nin bölgesel stratejisini uzlaştırabildiğini söylemek mümkün. Alt-emperyalizm kader mi? Burada AKP’nin ikili bir rolü vardı. Neoliberal ilkelerin hem içeride taşıyıcısı olacak, toplumun en muhafazakar kesimlerini yumuşak bir geçişle, kimlik politikalarının gölgesinde neoliberalizmle buluşturacak, ayrıca geniş Ortadoğu bölgesinde Türkiye’nin yarı-çevre rolünden kaynaklanan neoliberal modeli yayacak, ayrıca spesifik olarak kendi dönüşümünü bölgeye model olarak sunacaktı. Türkiye'nin emperyalizmle imtihanı Milliyetçisiyle İslamcısıyla yıllardır kendisini emperyalizmin hedefi olarak gören anlayışın, kendi eylemlerinin neye karşılık geldiğini kavrayamaması gibi bir sorunla karşı karşıya olabiliriz. Eğer Türkiye’nin Libya’ya bu ölçekte angaje olması, “başka ülkeler oradaki zenginlikleri ele geçirmeye çalışıyor, biz geride kalmayalım” mantığından kaynaklanıyorsa, ki bu da dillendiriliyor, bunun emperyalizmin tanımı içinde olduğunu hatırlatmak gerek.