YAZARLAR

Uyuşturucu ile jeopolitik çekişme arasında Afganistan

Afganistan küresel jeopolitik çekişmenin 150 yıldır peşini bırakmadığı bir ülke oldu. İşgaller bu ülkenin toplumsal yapısını dönüştürürken, her müdahale yeni müdahaleleri getirdi. Sovyetler’den sonra ABD ve NATO, şimdi de Rusya ve Çin onların yerine talipler.

Toplumsal desteği azalan, Sedat Peker karşısında bocalayan, ekonomik krizi aşamayan, dış politikada çekilerek ve ödün vererek ayakta kalmaya çalışan AKP yönetimi elindeki araçları tüketirken, şapkadan son bir Kabil Havaalanı koruması tavşanını çıkararak ABD ile arasını düzeltmeye çalışıyor. Erdoğan’ın bu sürpriz çıkışı, Afganistan konusunu yeniden gündeme getirirken, bir süredir kamuoyunu meşgul eden Venezuela'dan uyuşturucu trafiğine yönelik iddialar, Mersin limanında sahibi nedense ortaya çıkarılmayan uyuşturucular Afganistan meselesinin afyon ve uyuşturucu boyutunu da tartışmaya açtı. Küresel siyasette önce Soğuk Savaş döneminin, sonrasında ise terörizmle savaş ve Rusya, Çin ve ABD arasında giderek yoğunlaşan jeopolitik rekabetin merkezlerinden biri olan bu kaybedilmiş ülkenin nasıl uyuşturucu batağına sokulduğuna bakmak gerek. İçinde hem küresel hem de İran, Hindistan, Pakistan gibi bölgesel güçlerin rekabet ettiği, uyuşturucu, geçiş yolları, uluslararası terörizm vs. hepsinin bulunabildiği ender coğrafyalardan biri Afganistan. Bu yazıda bir yandan Afganistan'ın jeopolitik rekabetler adına uyuşturucu üretim merkezine dönüştürüldüğüne kısaca değinirken, bunun ABD müdahale ve işgalleriyle nasıl paralellik gösterdiğini, öte yandan ABD’nin her şeye rağmen buradan çekilme, Türkiye’nin ise kalma hevesini ve olası çekilme sonrası senaryolarını tartışacağım.

İŞGAL, UYUŞTURUCU VE TALİBAN’IN YÜKSELİŞİ

1979 Sovyet işgali ve ABD’nin Suudi Arabistan mâlî yardımı ve Pakistan istihbaratıyla birlikte İslamcı bir çizgide direnişi örgütlediği herkesin malumu. Bu noktada ilginç olan Sovyet işgaline direnişle birlikte afyon konusunun da gündeme gelmesi. Lafı dolaştırmadan belirtmek gerekirse, ABD’nin Afganistan’a her girişinde afyon üretimi artmış. Daha ilginci, aşağıda anlatacağım gibi, ABD önlem almaya çalıştıkça daha da artmış. Uyuşturucu söz konusu olduğunda bize pek bir şey ifade etmeyen rakamlara boğmaktan kaçınmakla birlikte bazı veriler önemli ve çarpıcı. Bu ülkede afyon üretimi 1970’lerde 100 ton kadar iken, 1991’e gelindiğinde 20 kat artarak 2 bin tona yükseliyor. Genelde kaynaklar Pakistan’dan Afganistan’a silah taşıyan kamyonların afyon yükleyerek döndüklerini belirtiyor. Bunun en acı sonuçlarından biri hem Afganistan, hem de Pakistan’da uyuşturucu kullananların sayısının artması. Hatta 1970’lerde Pakistan’da eroin kullanan yok iken bu sayı günümüzde 5 milyona ulaşmış durumda (Toplam uyuşturucu kullanan sayısı 7 milyona yaklaşıyor ve dünyada en yüksek rakamlardan biri).

Burada Taliban’ın rolü tartışmalı. İslamcı bir örgüt olarak Taliban, afyon ve eroin üretimine göz yumduğu, pay aldığı iddialarını reddediyor. Hatta, 2000 yılında BM’nin de desteğiyle ülkede afyon üretimini yasakladı ve o yıl üretimde büyük düşüş yaşandı. Hatta ABD hakkını vererek Taliban’ı bu açıdan takdir etti ve yardım da sağladı. Ne var ki, Kasım 2001’deki ABD işgalinin ardından afyon üretiminde tekrar artış yaşandı, öyle ki 2007’de en üst noktasına ulaştı. Üretim miktarı tahminlere göre 8 bin tona ulaşmıştı. İngiltere’nin eski Özbekistan büyükelçisi Daily Mail gazetesine yazdığı bir yazıda Afganistan’ın artık yalnızca afyon üreticisi olmaktan çıktığını, üretim tesisleri kurarak eroin imal ettiğini ve katma değer yaratan (ki uyuşturucuda bu çok yüksek) bir aşamaya geçtiğini yazıyordu. Hem kâr artmış hem taşıma kolaylaşmıştı. Bunun için tabii kimyasal maddeler gerekiyordu ve bunlar da ABD ve NATO’nun Bölgesel Yapılandırma projesi sayesinde yenilenen yollardan yapılıyordu. Afganistan o tarihlerden itibaren entegre bir afyon ekimi ve eroin üretimi merkezine dönüşerek, dünyadaki talebin yüzde 85’ini sağlar hale geldi. Ülke içindeki tüketim de artarak bir milyon kişiye yükseldi.

HEPSİ ORADA

Afganistan’daki uyuşturucu sorunu yalnızca Taliban ile ilişkilendirilemez. İşin içinde etnik ve dinsel olarak ayrışmış gruplar ve bitmek bilmeyen çatışmaların da etkisiyle savaş ağalarına dönüşmüş büyük aileler ve resmi Afgan yetkilileri de var. Sonuçta zaman içinde uyuşturucu Afgan ekonomisinin önemli bir bileşeni olmaya başladı. BM verileri afyondan elde edilen uyuşturucunun yıllık 65 milyar dolarlık bir bütçe yarattığını ama bunun yalnızca yüzde 5 ila 6’sının Afganistan’da kaldığını gösteriyor, bu da 3,5 milyar dolar yapıyor (bazı kaynaklar bunu 6 milyar dolar olarak veriyor). Taliban’ın üretim ve satıştan göz yumma ve güvenlik sağlama karşılığı yıllık 400 milyon dolar gelir sağladığı tahmin ediliyor. Bunları vergi adı altında alıyor. Buradan gelir sağlayanlar elde ettikleri parayı doğal olarak yatırıma değil, bir kısmını rüşvet vs. harcamalara, kalanı da yurtdışına aktarıyorlar. Bu paranın önemli bir kısmının Batı bankacılık sistemi içinde aklandığı ve malî açıdan önemli katkı sağladığı iddiaları da var. Dolayısıyla, uyuşturucu parasının her yerde olduğu gibi bir hayrı görülmüyor, toplumsal ve siyasal sistemi çürütmeye, kriminalize etmeye başlıyor, hatta ekonomide bu ölçüde bir yer tuttuktan sonra ekonomik gelişmeyi önleyen bir engele dönüşüyor.

ÖNLEMEK MÜMKÜN MÜ?

İronik bir şekilde BM, ABD hatta İngiltere birkaç kez ciddi girişimlerde bulunarak uyuşturucu sorununu çözecek adımlar atıyorlar. Bunlar arasında ekim yasağı, yukarıdan afyon tarlalarını bombalama ve ilaç yoluyla yok etme, eroin üretim tesislerini vurma, afyon üreticilerine para ödenerek üretim yapmamalarını sağlama ve yapılan üretimi satın alma, Taliban’ın kontrol ettiği bölgelerde engelleme, Taliban’la işbirliği yaptığı düşünülenleri engelleme vs. var. Bunların hiçbiri işe yaramadığı gibi, her seferinde üretimde bir artış yaşandı. Bir defa şu anda Afganistan’da yaklaşık 600 bin kişinin afyon üretimiyle geçindiği hesaplanıyor. Ekim yasağı gibi uygulamalar tepki yaratıyor, alternatif üretim imkânı sunulmazsa ağır sonuçları oluyor. Afyon üretiminin ikinci kez en üst noktasına ulaştığı 2017’de, Trump yönetimi Demir Fırtına adında askerî operasyon başlattı. İlginç bir şekilde derme çatma eroin imalathanelerini vurmak için ABD en gelişmiş savaş uçakları olan F-22’ler ve ağır bombardıman uçağı B-52’leri kullandı ve 200’e yakın imalathane vurulsa da iki yıl süren bu operasyonlardan nedense bir sonuç alınamadı.  Zaten ABD Şubat 2020’de Doha’da Taliban ile yaptığı anlaşmada afyon depolarını ve nakliye araçlarını vurmayacağını kabul etti. Sonuçta, uzmanlar eroin üretiminin yüksek bir teknoloji gerektirmediğini, vurulanların yerine yenisini kurmanın zor olmadığını belirtiyorlar. Daha da önemlisi, derinlemesine inceleme yapan raporlar daha az yer tutan eroinin Afganistan’da Kabil dahil dört büyük havaalanından sevk edildiğini tanıklıklara dayanarak söylüyorlar.

Ülkede afyon ve eroin üretiminin çoğu Avrupa, Rusya, Hindistan’a gidiyor, ABD’ye bunun yüzde birinin ulaştığı hesaplanıyor.

ABD NASIL BİR MİRAS BIRAKIYOR?

ABD, Taliban ile yaptığı anlaşma uyarınca askerî olarak 20 yıldır bulunduğu bu ülkeden çekiliyor. Geride ülkenin yüzde 40’ını Taliban’ın kontrol ettiği, 20 yıl boyunca eğitim verilen 300 bin civarında askerin başkenti bile koruyup koruyamayacağının belli olmadığı, istikrarsız, yoksul ve yolsuzluğun derinleştiği bir ülke var. Ülkede bir yandan dış yardıma öte yandan uyuşturucuya dayalı bir ekonomik sistem oluşmuş durumda. Taliban ve Afgan hükümetinin de işin içinde olduğu, ekim, imalat, depolama, ulaştırma ve finans (örneğin İran ve Pakistan sınırında para işlerini halleden güvenilir “havaledar” sınıfının ortaya çıkışı gibi) alanlarında ülkede geri döndürülmesi zor ve çok zahmetli olacak bir düzen kurulmuş. Savaş boyunca resmi veriler 157 bin kayıptan söz ediyor ama gerçek rakam bunun çok daha üzerinde. 2,5 milyon Afganlı ülkesini terk etmiş durumda.

ABD ÇEKİLMESİ SONRASI SENARYOLAR

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi aslında jeopolitik doktrinlere aykırı bir gelişme. Mesela, tam da Rusya ve Çin ile jeopolitik mücadelenin yoğunlaştığı bu dönemde ABD Afganistan’ı işgal etse, kendisine stratejist ve jeopolitikçi diyen yorumcular bunu büyük bir keyifle Halford Mackinder’in Avrasya’nın kalpgahı doktriniyle açıklayacaklardı. Ama öyle olmadı. Tersine ABD böyle bir ortamda çekilme kararı verdi. Bu, ABD’nin Vietnam savaşındaki yenilgisine de benzemiyor. Amerikan toplumunda büyük bir tepki, gösteriler vs. yok. Irak işgalinin tersine, ABD’nin müttefiklerinin çoğu yanında, Almanya, İngiltere, Avustralya, Türkiye ve diğerleri. Afgan hükümeti ABD kontrolünde, yıllar içinde satın almalar vs. yoluyla ABD, aşiretler ve savaş ağalarını kendisine bağlamış durumda. ABD 2014’ten beri aktif savaşmıyor, asker kaybetmiyor. Bu durumda çekilmeye dair bazı senaryolar üzerinden gidebiliriz.

Bunlardan ilki ABD’nin resmî açıklamasında olduğu gibi askerî olarak çekilip siyasî olarak kalmaya devam etmesi. Bir tür Irak formülünün işlemesi. Burada Kabil Havaalanının kontrolü çok kritik. ABD bu noktada komşu ülkelerden üs arayışında. Özbekistan dışişleri bakanı Washington’daydı ve ABD’ye üs konusu görüşüldü. Ayrıca, ABD Dışişleri Bakanı Blinken bölge ülkelerini ziyaret edip hem onlar hem de Rusya açısından üs konusunda zemin yokladı. Taliban ile mücadelede ABD kara gücü kullanmayıp, gerekirse Afgan ordusuna yukarıdan destek vermeye devam edecek. Komşu ülkeler olmazsa Körfez’deki üsler kullanılacak.

İkinci senaryo, ABD istihbarat servislerinin öngördüğü gibi, çekilme sonrası altı ay-bir yıl içinde Afgan hükümetinin ve Kabil’in düşerek Taliban’ın kontrolüne girmesi. Bunun bölgesel bir istikrarsızlık yaratması ABD’den çok İran, Rusya ve Çin’i etkiler.

Her durumda Taliban yönetimi ele geçirse de geçirmese de hem Rusya, hem Çin (bir taraftan Hindistan, Pakistan ve İran) Afganistan üzerinde rekabet ediyorlar. Çin 2019 sonundan itibaren Taliban ve Afgan yetkilileri bir araya getiren toplantılar düzenliyor. Afganistan’ı Bir Kuşak Bir Yol projesine dahil etmek istediği iddiası var ama merkezî yönetimin hâkim olmadığı bir bölgeyi stratejik bir küresel projenin parçası kılmak ne kadar mantıklı, tartışılır. Sonuçta, ABD hem askerî hem siyasal olarak çekilirse, bu kez Rusya ve Çin arasında rekabet kızışabilir.

SIRA ÇİN’DE Mİ?

Afganistan geçmişte İngiltere, Rusya, Sovyetler ve ABD’yi içine çekti. ABD, Sovyetlerden sonra şimdi de Çin’i buraya sokmaya çalışıyor olabilir. İmparatorluk çöplüğünün yeni ve meraklı adayı Çin olursa, bunun bölgesel sonuçları ABD’den farklı olur. ABD bölge dışı bir ülkeydi, girdiği gibi gidebilir. Çin’in askerî olarak Afganistan’a yerleşmesi Rusya ve Hindistan’ı rahatsız eder. Kaldı ki, ABD yukarıda anlatıldığı gibi çok karmaşık bir miras bıraktı, Çin bununla uğraşmak zorunda kalabilir. ABD’nin bıraktığı her boşluğu doldurma konusunda büyük heves gösteren Çin de uyuşturucudan Taliban’a, hatta IŞİD’in Afganistan ayağına kadar birçok sorunla baş etmek zorunda kalır. 1970’lerdeki senaryo bu kez Çin için uygulamaya geçebilir.

TÜRKİYE’YE NE OLUYOR?

Suriye’ye girmezsek, Suriye bize gelirdi, Libya’da olmazsak Antalya’da denize giremezdik! İktidar, bu kez Afganistan için bir gerekçe bulamadı. Tarihsel bağlardan söz edebildi. Ama Afganistan 1920’lerdeki ülke değil. Türkiye’ye yönelik sempati devam ediyor olabilir ama Türkiye yaklaşık 20 yıldır bulunduğu bu ülkede NATO şemsiyesi altında görev yaptı, ABD’nin ısrarına rağmen, doğru bir şekilde muharip bir rol üstlenmedi. Ama Taliban, İstanbul’da bile görüşmeyi kabul etmemişken, Kabil Havaalanında kalma konusundaki ısrarın nedenini anlamak zor. İyice zayıflayan Erdoğan, Biden’a Afganistan üzerinden tutunmaya çalışıyor ama NATO’nun ve ABD’nin çekildiği bir ortamda, örneğin Suriye’de İdlib, Libya’da Vatiyye üssünde gördüğümüz türden sert mesajlar verildiğinde ne olacak belli değil.

Afganistan küresel jeopolitik çekişmenin 150 yıldır peşini bırakmadığı bir ülke oldu. İşgaller bu ülkenin toplumsal yapısını dönüştürürken, her müdahale yeni müdahaleleri getirdi. Sovyetler’den sonra ABD ve NATO, şimdi de Rusya ve Çin onların yerine talipler. Bir yanda radikal İslamcılıkla yoğrulan, dalga geçer gibi aynı anda dünya afyon ve eroin üretim merkezi haline getirilen, komşu ülkelerden içine istikrarsızlık, silah zerk edilen, buradan da dünyaya El-Kaide, IŞİD ve eroin ihraç edilen bir ülke oldu Afganistan. Afgan halkı hem Soğuk Savaş hem de sonrasının ender kaybedenlerinden biri.


İlhan Uzgel Kimdir?

1988’den itibaren Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünde çalıştı. Bölüm başkanı iken Şubat 2017’de ihraç edildi. Ankara ve Cambridge Üniversitelerinde yüksek lisans yaptı, Ankara Üniversitesinden doktora derecesini aldı. LSE, Georgetown gibi üniversitelerde doktora ve doktora sonrası araştırmalar yaptı, Oklahoma City Üniversitesinde dersler verdi. British Council, Jean Monnet ve Fulbright gibi burslardan faydalandı. Daha çok ABD dış politikası, Türk dış politikası, Balkanlar gibi konularla ilgilendi. Ulusal Çıkar (2004, İmge), Türkiye’nin Komşuları (derleme, 2002, İmge) ve AKP Kitabı (derleme, 2009 Phoenix) gibi çalışmaları vardır.