Alper Hasanoğlu

ahasanoglu@epostayok.com
TÜM YAZILARI
Galatasaray'ın sol açığı Hrant Dink'le tanışın Agos Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, katledilişinin 13. yılında vurulduğu yerde anılıyor. Hayatına ve cinayetine ilişkin pek çok ayrıntı yeniden gündeme geliyor. Ancak bugüne kadar hiç gündeme gelmeyen farklı bir özelliği daha var, o da 70’li yılların başında Galatasaray’ın alt yapısında oynaması…
Ataerkil aile ve kadın Geleceğin kurtuluşu kadınların isyanından geçiyor. Kadın, kadınsı özelliklerinden utanmadan yaşamaya başlamadan; erkek, kendisine öğretilen ve aslında doğuştan getirmediği artık bilimsel olarak da gösterilen erkeksi özelliklerini bir kenara bırakmadan; 6 bin yıl önceki mutlu, huzurlu ve hiçbir şey yapmak zorunda olmadan, sadece var olmaktan keyif alan, birbirini sahiplenmeyen, hayatı birbirleri için cehenneme çevirmeyen kadın ve erkeklerden oluşan ve aslında hiçbir şekilde ütopik olmayan dünya düzenine geri dönebilmemiz imkansız değil. Ataerki ve kadın nefreti Kadına duyulan düşmanlık bedene duyulan düşmanlıkla yakından ilgilidir. İnsanlığın bu narsistik patlamasının getirdiği sahiplenme hırsı kadına da yöneldi. Kadına bir mal gibi sahip olmaya başladıktan sonra, kadının başka bir erkekle cinsel ilişki yaşaması hırsızlık ya da hak ihlali olarak görülmeye başladı. İnsan olmanın manası ‘varoluş’tan ‘sahip oluş’a böyle evrildi.
Günümüzde kadın düşmanlığı Kadın bağımsız, mesleki olarak başarılı, ekonomik olarak erkeğe ihtiyaç duymayan ve kendilik bilincine sahipse erkeğin nefretini çekmeye başlıyor. Arka planda kalmaya razı olmayan, anne ve ev kadını rolleriyle yetinmek istemeyen, sesini yükselten, bir fikri olan ve hatta onu savunan, belli bir güce sahip kadınlar erkeklerin önemli bir kısmında kadın nefretinin ortaya çıkmasına neden oluyor. Kadın korkusu – mizojini Erkeğin kadına duyduğu şehvetli arzu, kendisini onun karşısında zayıf hissetmesine yol açmış, bu da erki kaybetme tehlikesiyle kadından duyulan bir korkuya dönüşmüştür. Erkek, erk sahibi korkar mı hiç? O halde şeytani özelliklere sahip olan kadından nefret etmek gerekir. Kadın nefreti, milliyetçilik, ırkçılık ve faşizmin gündelik yüzüdür. 03.07.1993 Babam için üzülmem gerekmiyor muydu? Neden Madımak’ta olanları tartışıyordum ben hararetli hararetli? Annemi nasıl bir hayatın beklediğini düşünmem ve onun için endişelenmem gerekmez miydi Türkiye yerine? Aldığım sorumluluğun genç omuzlarımdaki ağırlığını mı azaltmaya çalışıyordum, kim bilir? Lilith Kompleksi Günümüzde kadından Lilith gibi gözükmesi ama Havva gibi davranması istenmektedir. Havva cinsel olarak pasifliği, monogamiyi, kendini kurban eden bir anneliği, mutfağı ve çocuk odasını temsil ederken, Lilith eşit değer ve hakları, cinsel olarak aktif olmayı, hazzı ve çocuğu istememe hakkını temsil etmeye başlamıştır. Modern bireyin insanlık halleri Toplumun bir makine düzeniyle işlemesi için nasıl bir insana ihtiyaç var? Toplumsal düzen, büyük gruplar içinde uyumlu bir şekilde iletişim ve etkileşimde bulunabilen, durmaksızın tüketmek isteyen, arzu ve istekleri standart, kolayca öngörülebilir olan ve etkilenmeye açık bireyler istiyor. Modern birey toplumsal duygularını yalnızca devlete yansıtıyor. Bu da devlete ve onu sembolize eden her şeye abartılı bir saygı göstermesine neden oluyor. Kendi gücünü, bilgeliğini ve cesaretini politik liderlere atfediyor, sonra da onları idolü haline dönüştürüveriyor. Normalin daralan sınırları ve yeni dinler... Normal olan ruhsal olarak sağlıklı mıdır? Soruyu başka türlü de sorabiliriz gerçi. Ruhsal olarak sağlıklı olan 'her zaman' normal midir? Doğu ile Batı arasındaki baba farkı Batı efsanesinde oğul babayı, Doğu efsanesinde ise baba oğulu öldürür. Başka bir deyişle Batı'nın oğulu, Doğu'nun babayı yaşatması, üzerinde düşünülmesi gereken en önemli ayrıntıdır. Bu belki de, Doğu ve Batı kültürleri arasındaki en önemli farkın da sembolüdür. Normal olmak artık çok zor Psikiyatri kendi sınırlarını bilmeli ve büyüklenmeci bir tavırla normal insan davranış, yaşantı ve düşüncelerine müdahale etme hakkı olmadığını görmeli. Gündelik kaygıların, can sıkıntısının, unutkanlığın, kötü yeme alışkanlıklarının ruhsal hastalık olmadığını, kendimizi rahat hissetmediğimiz, kültürel ya da sosyal nedenlerle aidiyet duygumuzu yitirdiğimiz bir toplumda uyum sıkıntısı çekmemizin hastalık olmadığını fark etmeli.