Yargıdaki torpil ve kayırmacılık, akademide tez konusu oldu

Akademisyen Mesut Özel, ‘Kamu İstihdamında Kayırmacılık İlişkilerinin Sosyolojik Bir Değerlendirmesi’ başlıklı doktora tezinde yargıdaki kayırmacı ilişkileri araştırdı.

Abone ol

DUVAR - Akademisyen Mesut Özel, doktora tezinde, kamunun beyaz yakalıları olarak tanımlanabilecek kaymakam, hâkim, savcı, denetmen gibi kadrolara atanmalarda kayırmacı ilişkileri oluşturan ağ ve süreçlerin araştırdı. Özel, doktora tezi için 29 kişiyle odak grup ve derinlemesine görüşme yaptı. Tezde, görüşülen 29 kişinin hâkimlik ve savcılık sınavları sonrasında yapılan güvenlik soruşturmasına takılmamak ve görüşmede kullanılan ifadeler gerekçe gösterilerek elenmemesi için isimleri kodlanıyor.

Araştırma bulgularına göre bahse konu kadrolara atama süreçlerinde yaygın kayırmacılık ağları ve ilişkileri tespit ediliyor. Bu kayırmacılık ağı ve ilişkileri ve bunların işleyişinde; güvenlik soruşturması, mülakat, referans gibi uygulama ve ilişki sistemlerinin oldukça etkili olduğu araştırma sonucunda ortaya çıkan bulgulardan biri olarak göze çarpıyor.

'ATAMALARDA İLİŞKİLER OLDUKÇA ETKİLİ'

Bulgular bahse konu atamalarda yasal düzenlemeler ve/veya bu düzenlemelerde yer alan boşluk ve muğlaklıkların bu tür ilişkilerin yaygınlaşmasında oldukça etkili olduğunu gösteriyor. Yine araştırmadan elde edilen bulgulara göre, Türkiye toplumunda, toplumsal, kültürel, siyasal anlamda belirli algı, anlayış ve “şefaat” benzeri inanışların kayırmacı ilişkileri beslediği ve sürdürülmesini sağladığı tespit ediliyor.

Hazırlanan tezde, toplumsal rövanşist bir kutuplaşma döngüsü, bireylerin birbirlerine ve kurumlara güvensizliği, kamusal siyasal işleyişte aksaklıklar gibi önemli sonuçları olan kayırmacı ilişkilerin, etno-dinsel, cinsiyetçi, sınıfsal, ideolojik birçok tahakkümün süregitmesine yol açtığı görülüyor. Buna göre liyakat temelli çözümlerin tam anlamıyla bir (pür) adaleti sağlamasa da kısa vadede en önemli ve etkili çözüm olacağı ve bu dolayımla Türkiye toplumsal/siyasal alanındaki birçok problemi önleyeceği gibi sonuçlara ulaşıyor.

Bu çalışmada, özellikle kamuda işe alınmada, tayin ve terfide liyakat ve hakkaniyet yerine öne çıkan; kayırmacılık, klientalizm, favoritizm, partizanlık, patronaj, bossing, kronizm, nepotizm, tribalizm gibi farklı kavramlarla tanımlanabilen toplumsal ilişki modeli sosyolojik bir bakış açısıyla irdeleniyor.

Çalışmaya katılan katılımcılardan bazıları kaymakamlık, hâkim-savcılık kadrolara başvurup mülakat sınavlarında elenenler ve atamaların adaletsiz kriterlerle yapıldığına inandığı için eleneceğini düşünerek bu gibi kadrolara hiç başvuru yapmayıp kariyerlerini kamuda farklı kadrolarda veya özel sektörde sürdürüyor.

15 TEMMUZ SONRASINDA YAŞANANLARIN ETKİSİ

Öte yandan araştırma, özellikle 15 Temmuz 2016 ve sonrası süreçte kamudan ihraç edilen on binlerce kamu personelinin, kamuya bahse konu kayırmacı ilişkilerin farklı bir formuyla/formlarıyla yerleştirildiği ya da en azından bu atamalarda liyakat anlayışının dikkate alınmadığı, artık ülkedeki tüm kesimler ve kurumlarca kabul edilen bir gerçeklik olduğuna dikkat çekiyor.

Görüşmeciler arasında kayırmacı ilişkileri meşrulaştırmada bir yöntem olarak kullanılan, geçmişte-n yaratılan/icat edilen mağduriyetler ve bunun sonucunda oluşturulan, elinden alınanın veya hak edilenin geri alınması şeklinde bir yaklaşım/inanışla ortaya çıkan ‘enaniyet’ anlayışı ve bu bağlamda bir rövanş alma ‘hakkı’ görüşmecilerde ve toplumda gözlemleniyor.

TOPLUM İÇSELLEŞTİRMİŞ

Dünya değerler araştırması verilerine de atıf yapılan çalışmada Türkiye’de güven sorununun açık bir şekilde görüldüğüne vurgu yapılıyor. Bu veriden hareketle Türkiye toplumunun hemen her alanına yayılmış kayırmacı ilişki modelinin toplumsal ilişkilerde içselleştirilmesi ve sıradan/olağan bir durum halini almış olmasının ülkedeki güven sorunuyla paradoksal ilişkisi, ‘sosyal sermaye’ bağlamında incelenmeye ve anlaşılmaya çalışılıyor.

GÜVENLİK SORUŞTURMASI: NESNELLİKTEN UZAK, ÖZNEL YARGILARA DAYALI

Doktora tezinin ‘Bir Kayırmacılık Aracı (Enstrümanı) Olarak: Güvenlik Soruşturması İle İlgili Mevzuat’ başlıklı 4’üncü bölümünde, güvenlik soruşturması uygulamasının ne anlama geldiği, nasıl uygulandığı, ne gibi değişikliklere uğradığının tespit edilmesi; bu uygulamanın amacı, işlevselliği, kullanım şekli ve sonuçlarını anlamak açısından oldukça önemli ipuçları sunacağına işaret ediyor.

Gerek güvenlik soruşturmasında mahallinde yapılan araştırma gerekse bu araştırma sonucunda elde edilen verilerin değerlendirilmesi süreci, bu araştırmayı ve sonrasında araştırma sonucunda elde edilen verileri değerlendirecek kişi veya kişilerin sübjektif görüşlerine, eğilimlerine, ahlak anlayışlarına göre değişebilecek mahiyette olması nedeniyle hukuki boyutu ve objektifliğinin tartışılması gerektiğinin altı çiziliyor. Üstelik kişinin kayıtlı ikamet adresi ile fiilen ikamet ettiği adresinde yapılan araştırmanın çoğunlukla o kişinin yakınları, komşusu, köylüsü, muhtarı gibi kişilerden -ki sahadan edinilen bulgular, bunun son yıllarda sadece referanslara sorulması şeklinde gerçekleştiği yönündedir- alınan duyumlar ve ifadelerin raporlaştırılmasından oluşacağı da göz önünde bulundurulduğunda, güvenlik soruşturmasının nesnellikten uzak, öznel yargılara dayalı olmasının kaçınılmaz olacağına işaret ediyor.

GÜVENLİK SORUŞTURMASININ BELİRSİZLİĞİ/HAYALETİ

Yapılan görüşmeler ışığında bu yöntemin (güvenlik soruşturması) yaratılan korku iklimi üzerinde ne kadar etkili olduğunu göstermesi açısından oldukça önemli olduğunu gösteriyor. Hatta güvenlik soruşturması bazı katılımcılar tarafından 'hayalet' olarak tanımlanıyor.

KİMSENİN GÖREMEDİĞİ BİR 'MUAMMA’

Sahada olan durum veya güvenlik soruşturmasına ilişkin algının; belirsizlikten kaynaklı bir 'muamma' durumu olduğu, kimsenin görmediği, şahit olmadığı 'mistik', rivayete dayalı bir durum halini aldığına dikkat çekilen bu çalışmada, bazı katılımcıların güvenlik soruşturmasında yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

Tezde 'G10' olarak kodlanan bir görüşmeci, Güvenlik Soruşturmasına ilişkin şunları söylüyor: “Şimdi hocam bunu (güvenlik soruşturması) normalde kimse bilmiyor, yani bu hayalet. Yani hayalet olarak, benim güvenlik soruşturması deyince hep o canlanır. Gerçekten de öyledir yani insanın aklına güvenlik soruşturması deyince ne gelir işte adil sicil kaydı şudur budur değil mi? GBT sorgusu yani, resmi kayıtlar. Aslında böyle bir şey değil yani ne bu güvenlik soruşturması, işin enteresan yanı da şu güvenlik soruşturmasından geçemediğiniz anda sizin niye güvenlik soruşturmasından geçemediğinizi de açıklamıyorlar. İşte o anda insan ya bu hayalet kim diyor. Ne bu diyor yani bu güvenlik soruşturması nasıl bir şey? Nedir bu güvenlik soruşturması bilemedik.”

-'G11'li görüşmeci ise şöyle tarif ediyor: “Onun [güvenlik soruşturması] ne olduğunu kimse bilmiyor yani. Tamamen insanları elemek için uydurdukları bir şey. Yani kimse gelip benim komşularıma bu kişi nasıldır diye sormadı. Yok diyorlar otel kayıtları yok bilmem ne, her şeyi kaydediyorlarmış işte ne bileyim.” 

‘FACEBOOK’TA EŞİNİN ŞORTLU FOTOĞRAFINI KALDIRMIŞ’

'Güvenlik Soruşturması Aracılığıyla Yaratılan Korku/Endişe; Tahakküm ve Kabulleniş' başlıklı bölümde ise görüşmecilerin bu çalışmada yer almasından duydukları çekince ve hissettikleri korkular şöyle yer alıyor:

-'OD' olarak kodlanan bir görüşmeci: “Hocam, kusura bakmayın (…) Ama ben geleceğimi düşünmek zorundayım, teknoloji artık çok gelişti sesten kimlik tespit ediliyor hem konuşamam hem de kendime ilişkin bilgileri veremem [görüşme sırasında istenen demografik bilgilerden bahsediyor]”

-“Şu anki ev arkadaşım var E. 6.seferdir hâkimliğe [mülakat]giriyor ama o bu tür şeylerden korkar biraz. Zor yani ben, benim gibi açık olmaz [konuşmaz]…çok anlattım ikna edeyim diye ama konuşmayacağını söyledi bana.”(G5)

-“Benim bir akrabam 60 küsur puanla atandı ama abim 90’a yakın puanla atanamıyor yıllardır. Ama ben de konuşmam çünkü geleceğimi düşünmek zorundayım, açıkçası bir şeylerin değişeceğini de düşünmüyorum. Geçen gün bir protesto vardı dershanenin önünde yapılan hiç kimse katılmadı.”(OD 1/D)

-“Yani benim arkadaşlarım var bu yola baş koyup da kesinlikle Facebook ta eşinin yani şortlu fotoğrafı varsa bunları kaldırmış yani insanlar. Bundan dolayı beni elerler diye. Kendi hesaplarını [sosyal medya] eşlerinin hesaplarını kapatan arkadaşlarım var yani. Sonra kazananlara bakıyoruz biz işte gruplarda falan yazıyorlar ben kazandım falan diye. Baya araştırdık işte hepsinin Facebook’ta işte profil resimleri bayraklı, işte Ak Parti’nin önünde, yok bir vekille, anlatabildim mi? Böyle şeyler yani.” (G11)

TAHAKKÜM VE VAZGEÇİŞ: CEHENNEM SİSTEMİ VE BUDALA SENDROMU

Çalışmanın 'Güvenlik Soruşturması Aracılığıyla Yaratılan Korku/Endişe; Tahakküm ve Vazgeçiş' bölümünde kaymakamlık, hâkimlik, savcılık gibi kadrolara aday olabilecek okulların ilgili bölümlerinden mezun olan özellikle genç kimselerin birçoğunda görülen, öncelikle referans ve onunla bağlantılı olarak güvenlik soruşturması ve mülakat sınavı gibi uygulamalardan kaynaklanan; çaresizlik, güvensizlik ve umutsuzluk dolayısıyla, aslında okula başlarken hayalleri olan ancak son sınıfa doğru veya mezuniyet sonrasında vazgeçmeleridir.

-“Bir de hep duyuyorsunuz işte KPSS’ye gireceksin zaten yani okuldaki etkinliklere hiç girmemeniz gerekiyor yoksa sicil taraması yapılıyor. Yani sürekli bir manipüle ediliyorsunuz. Başarılı olsanız bile onlara hep maruz kalıyorsunuz hem aile tarafından hem işte arkadaşlar tarafından, e bir süre sonra o şey de oluyor, ben bu kadar taviz verdim ders çalıştım, gezmedim, arkadaşlarımla görüşmedim ama mülakatta eleneceksem ben niye bu kadar çalıştım. Orda bir adalet olmadığı inancı var.”(G8)

- “Herkes gibi yani okula başladığımda herkes gibi kamuyu düşünüyordum. Daha sonrasında özellikle bu son sınıftan itibaren böyle değişik duygular oluşmaya başladı kamuyla ilgili hani KPSS’nin sonuçsuz bir vaka olduğu hani malumunuz… Yani genel olarak sisteme olan bir güvensizlik. Ben KPSS diyeyim de siz genel olarak tüm sınavları [Kaymakam, Hâkim, Savcı v.d.] içine katın. Bizim ülkemizdeki işte bu sistem ben bunu cehennem olarak adlandırıyorum, bizleri de köreltiyor.” (G9)

“Ben güzel güzel insanların nasıl telef olduğunu, nasıl dinlenmediğini, güzel fikirli görüşlerinin nasıl elinin tersiyle itildiğini vesaire gördükçe, bazı şeylere de haliyle şahit oldukça, ben şunu düşündüm, dedim ki, birileri birilerine hizmet ediyor, sadece bir çark var ortada ve bu zincire bir halka istiyorlar, halka olmanı istiyorlar aslında o çark devlet çarkı değil birilerinin çarkı”.(G7)

Çalışmada, aslında bilişsel ve akademik olarak yeterli olduklarını düşünen ve bunu yazılı sınavla kanıtlayan kişilerin bahse konu kadrolara atanabilmek için kayırmacı uygulamaların ve bu şekilde oluşturulan ağların içine tabiri caizse zorla itilmesi sonucu içinde bulundukları ruh hali, Dostoyevski’nin “Budala” romanından esinlenerek “Budala Sendromu” olarak adlandırılıyor.

-“Sen de torpil aramak zorunda kalıyorsun çünkü adalet duygusu kalmıyor. Kendine sadakatin kalmıyor…” (G5)

GÜVENLİK SORUŞTURMASI SORUSU: BİZDEN Mİ?

Tezin çarpıcı bölümlerinden olan 'Güvenlik Soruşturmasının Güvenilmezliği ve Referans-lar-la İlişkisi' bölümünde, görüşmecilerin 'bizden mi' gibi sorularla karşılaştıklarını ifade ediyor.

Türkiye’de Hâkim/Savcı gibi kadrolara atamalarda özellikle 15 Temmuz süreci sonrası ‘güvenlik soruşturmaları’ oldukça ilginç bir hal aldığını, yapılan görüşmelerde bu soruşturmalarda izlenen yöntemin aslında hukuk devletiyle uyuşmayan tabiri caizse dedikodular üzerinden şekillendiği tespit edildiğini, ‘Güvenilir’ kişilere sormak şeklinde yürütülen güvenlik soruşturmalarında -güvenilir kişi olarak- ‘referans’ların en belirleyici unsur oldukları saha araştırmalarında ortaya çıkan en önemli bulgulardan biri olduğuna vurgu yapılan tezde, bu referansların ise belirli bir ideolojik/siyasi kimlik üzerinden şekillendiği/görünür olduğuna yer veriyor.

-“Sınavı kazandığım ortaya çıktığı zaman bizim baro başkanıyla görüşmüştüm. “Mutlaka sizi de bize soracaklar tabii ki” dedi. Buradan ne anlıyoruz bir baro başkanına soruluyor mesela. Her Baro Başkanına değil tabii ki. Bizim baro Başkanımız AKP’li hatta ortağı AKP milletvekili olan bir kişi. “Benim sizin hakkınızda kötü bir şey demem asla mümkün değil” dedi bana. Hatta çok iyi şeyler söyleyeceğimden emin olabilirsiniz dedi. Ancak bizden mi diye sorulursa bu soruya, bizden diyemem dedi bana. Yani kimlere soracaklarını gayet iyi biliyorlar zaten. Böyle bir ağları var diye düşünüyorum”. (G17)

GÜVENLİK SORUŞTURMASI AK PARTİ İL BAŞKANLARINA SORULARAK YAPILIYOR

15 Temmuz sonrasında 2016’da gerçekleştirilen aynı alıma işaret eden katılımcılar, ‘referanslar’ın mülakatlara nasıl etki ettiğine yönelik çarpıcı ifadeler kullanıyor:

-“Benim girdiğim sınavda Afyon’dan, 70’in üzerinde alan sadece bir kişi mülakatı geçti. Geriye kalan yani geçen altı kişiden biri sadece 70’i geçmişti diğer beşi, 70’in altı hatta nasıl söyleyelim; 52, 43 falan öyle yani nasıl diyeyim 67, 68 falan değil baya ciddi altta olan kişilerdi. Ve şöyle ilginç bir şey de söyleyeceğim. Bu altı kişiden beşi MHP torpili ile girdiler”. (G17)

-“Ben ilk mülakata girdiğimde gerçekten iyi referanslarım yoktu, acemiydik yani genciz bilmiyoruz işlerin nasıl yürüdüğünü ve o dönem 2007’de sanırım, henüz bir grubun tam hâkimiyeti yoktu. Yani kurulda ülkücü de cemaatçi de Atatürkçü de vardı. Onun için her biri için ayrı ayrı referans bulmak gerekiyormuş. Bana bu mülakatta hukukla ilgili sorular sordular, çok gergin bir ortam vardı haliyle çünkü herkes kendi listesindeki kişileri geçirmeye çalışıyordu ve zor iki soru sordular cevapladım ama ortamdaki gerginlikten dolayı ben de gergindim ve geçemedim. Ancak sonra öğrendim ki önemli olan doğru, güçlü referansmış ve doğru referansı bulduktan sonra, mülakatta bana nereli olduğumu sordular, Samsunluyum dedikten sonra, iyi Samsun pidesi nerede yenir diye sordu biri, diğeri pirinç nereden alınır, diğeri beni bir kere Samsun’da kandırıp Rus pirinci sattılar dedi falan. Çok rahat bir ortamda geçti mülakat ve o mülakatta oldukça yüksek bir puan aldım geçtim mülakatı”. (G4)

-“Ben Hukuk Fakültesini birincilikle bitirdim ve benim istemememe ve inanmamama rağmen hocalarım hâkimlik için referans gerektiğini ve benim için referans bulacaklarını bana söylediler. Yani onların da mezun ettikleri ve hâkim savcı olan birçok öğrencileri var sonuçta. Ankara’da gittiğim bir hâkim bana güvenlik soruşturmasının parti il [Ak Partiyi kastediyor] başkanlarına sorularak yapıldığını söyledi. Yani mülakata alınacaklar mülakat öncesi doldurdukları güvenlik soruşturma formuyla kendi illerindeki parti teşkilatlarına soruluyormuş. Bizzat bana söyledi, bana referans olacak hâkim”. (G15)

-“İkinci girdiğim mülakat sınavında 7 kişilik kurulun karşısına geçtim oturdum. Üyelerden sadece birisi bana soru sordu. Diğer üyelerden ikisi arka çaprazımda bir yere dikkatlice bakıyorlardı. Sınavların kamera kaydına alınmadığını biliyordum ama acaba kayıt mı yapılıyor diye düşündüm. 2-3 dakika süren mülakat sınavım boyunca dönüp oraya bakamadım. Çıkarken baktığımda sesi kısılmış bir televizyon olduğunu ve o sırada reklamların oynadığını gördüm. [gülüyor]. Bari keşke bir flaş haber olsaydı da onu izliyor olsalardı diye düşündüm”. (G3)

‘MÜLAKAT TAMAMEN BİR KILIF’

-“Ben bir örnek vereyim, ben duruşmadayım şimdi, daha ben de mülakat [sonucumu] bekliyorum, daha sonucu açıklanmamıştı. Ben sıradayım, bir avukat bey de işte duruşması görülüyor. Hâkime hanım duruşma tarihi verecek [Avukat bey] dedi ki: ‘işte o tarihe vermeyin lütfen, ben işi bırakıyorum, avukatlığı’. Ben de Allah Allah dedim herhalde tamamen bırakıyor, ‘Hâkim olacağım da’ dedi. Yani garanti kesin mülakatlar daha açıklanmamış, adam işi bırakmayı düşünüyor. Ben de dedim ki: ‘Avukat bey mülakat sonuçları mı açıklandı?’ Yok dedi açıklanacak, işte şu kadar süre sonra açıklanacakmış, şöyle böyle... Ben ondan öğreniyorum, o zaten garanti görüyor ki işi bırakıyor”. (OD 2/İ)

-“Mülakat şu an tamamen yargıya alınmak istenen kişileri nasıl alabiliriz adı altında bir kılıf gibi kullanılıyor. Ya da almak istemediğimizi nasıl almayız”. (G8)

 -“Referans günümüzün Türkçesi en kibar haliyle torpil. Yani bu torpil daha çok akraba, nepotizm, hemşericilik veya herhangi bir siyasi dernek, vakıf aracılığıyla belli kişilerin belli nüfuzlarını kullanarak birilerini devlet kademesine getirmek (…) Eskiden hak eden bir ya da iki üç denemeden [mülakat] sonra alınıyordu. Ama bu 2005’ten sonra veya şöyle söyleyeyim 2007’den sonra tamamen değişti. 2007’den sonra kesinlikle ve kesinlikle devlet dairelerine mülakatlı çok daha ağırlaştı, çok çok daha farklı oldu…2007’den sonra bütün gençlerde her konuda yani yerel yönetimler olsun merkezi yönetim olsun, KİT’ler olsun hangi kurum olursa olsun yani özel şirketler dahi artık belirli bir siyasi parti güdümünde. (G5)

İDEOLOJİLER DEĞİŞSE DE DEĞİŞMEYEN BİR OLGU OLARAK KAYIRMACILIK

Mülakat sınavlarına ilişkin CHP’li bir belediyede çalışan ve kurum içinde yükselme sınavında da mülakat deneyimi olan G5’in deneyimi mülakatların ve dolayısıyla kayırmacılık konusunun, siyasi anlayış/yönetim değişse de değişmediğini ve mülakatın özü itibariyle neyi ifade ettiğini göstermesi açısından oldukça önemlidir.

-“Mülakat demek tamamen adam kayırma, açık söylüyorum. Hiçbir farkı yok [farklı partilerden bahsediyor]. Bana mülakatta [belediye’de kurum içi yükselme amacıyla yapılan bir mülakat] Atatürk’le ilgili sorular sordular, Atatürkçü bir insanım ben yani… En son … Belediyesine zabıta alımı oldu. Hepsinin içeride tanıdığı vardı ve partiden siyasi bağlantısı vardı [CHP’yi kastediyor]. Yapılan zabıta sınavında fakirin çocuğu daha yüksek puan aldığı halde, CHP’li olduğu halde alınmadı ama durumu çok iyi zengin CHP’li meclis üyesi ya da milletvekili kendi yeğenini zabıta yapıyor… CHP’nin genel başkanı çıkıyor grup toplantısında, liyakat liyakat liyakat diyor. Ama sıradan küçük bir ilçe, belde belediye başkanı kendi akrabalarını alıyor, bir milletvekilinin bir şeyini alıyor… Burada maddi güç ve konum yani arkasındaki nüfuzunu çok kullanıyor. Parti fark etmiyor. Fakir arkası olmayan giremiyor… Eskiden nasıl saltanat Padişahın çocuğu ise bugünde siyasini çocuğu aynen öyle devam ediyor”. (G5)

KADINLARIN YAŞADIKLARI

Çalışmada, mülakat konusunda görüşülen kadınların gerek 28 Şubat ve sonrası süreçte gerekse günümüzde yaşadıkları deneyimlerine ilişkin anlattıkları, makbul olanın her dönemde erkek gözünden/bakışından tespit edildiğini göstermesi açısından oldukça çarpıcıdır:

- Şimdi aslında kayırmacılığın başka bir türü mü diyeyim ne olarak ifade edilir, başörtülü zaten kaymakam olamıyordunuz, öyle bir şey düşünme imkânınız yoktu, hâkim savcılıkları biz düşünemiyorduk ki başörtüsüyle, yasaktı. Bizim önümüzde tek yapabileceğimiz şey avukatlıktı… Başörtülü olmayan, namaz kılmayan, dindar olmayanlar avantajlıydı… Biz başörtüsüyle açık öğretim sınavlarına bile alınmıyorduk eskiden”. (G2)

-“4 kez Ankara’da mülakata katıldım hiçbir kadın komisyon üyesi görmedim… Her mülakat öncesi mülakata uygun kıyafet, diz altında ve dar olmayacak etek alırdım. Alırken de geri getirdiğimde birkaç gün sonra daraltır veya biraz kısaltır mısınız diye sorardım yani… Yasal olarak pantolon da giyebilirsiniz hani ama çok nadir giyen gördüm onlarda uzun bluz veya gömleklerle ancak”. (Kadın, G3)

-“Gitmeden önce hem referansın hem de herkes söylüyor yani, eteğin kısa olmasın, diz altında olsun mutlaka, gömleğin kapalı olsun hâkim yaka olsun, stiletto topuk olmasın, mümkünse topuklu olmasın, yürürken ses çıkarmasın, takı takma en fazla inci küpe tak falan”. (Kadın, G15)

Çalışma bu bağlamda kadınların kayırmacılık konusunda iki kez kaybettiklerine vurgu yapıyor.