Üçüncü havalimanı: İklim ve emek düşmanı

İklim düşmanı bir proje ne kadar işçi dostu olabilir? Olmadığını biliyorduk, görüyorduk ama hep beraber konuşamıyorduk. Ta ki işçilerin kötü koşullar nedeniyle işi bırakmasına kadar. Düşünün ortada 35 milyar avroluk bir gelir kapısı var ve işçilerin yatakhanelerini tahta kuruları basmış, lavabolar pislik içinde, servisleri düzgün değil, herkesin en az iki aylık maaşı içeride.

Önder Algedik oalgedik@gazeteduvar.com.tr

Üçüncü havalimanı projesi son yılların en büyük iklimi değiştiren projesidir. Cumartesi günü işçilerin iş bırakması da gösterdi ki iklim düşmanı bu proje aynı zamanda emeğe de düşmandır. İş bırakan işçilerin ortaya koydukları 15 madde en temel haklarıdır. Asıl önemlisi, iktidarın “mega proje” söylemi bir anda binlerce işçinin iş bırakması ile çöktü. Çok açık ki adına isterseniz “Cehennem Havalimanı” deyin, isterseniz de “Tahtakurusu Havalimanı” deyin bu proje şimdiden Türkiye’nin iklime ve emeğe düşman, yasalara saygısız projesidir. İklime düşman diyorum çünkü yok ettiği orman ve sulak alan, dökülen asfalt ve beton ve yakılacak petrol ve gaz ile sanki iklimi değiştirmek için yapılmış bir felaket.

Havalimanının adı Cehennem olsun!

Sadece üç veri verelim.

1- Proje 7 bin 650 hektarlık çoğu mera, sulak alan, orman ve koruma alanı olan doğal alanı yuttu. Projenin yok ettiği bu kadar karbon tutan alanlar, bile tek başına bir iklim değişikliği nedenidir.

2- Proje alanı 72,5 milyon metrekare. Yani 72,5 milyon metrekare beton ve asfalt ile iklim değişikliği felaketlerini katlayacak.

3- Sadece günlük olarak 13,2 milyon litre yakıt kullanılacak. Buna ısınma için gerekli doğalgaz ve fosil yakıtlardan elde edilen elektriğin de eklendiğini düşünün.

İhaleyi alan konsorsiyum ortakları Limak, Kolin, Kalyon, Mapa ve Cengiz İnşaat’tan oluşuyor. Bu firmalar bir bakarsınız iklim zirvelerine katılır, bir bakarsınız Türkiye’deki iklim toplantılarında ayrıcalıklı koltuklara sahiptir. İGA adını verdikleri inşaat ortaklık şirketi o kadar özgüvenli ki Paris’te yapılan 23'üncü İklim Zirvesi'nde COP23’de projenin ne kadar sürdürülebilir ve çevre dostu olduğunu anlattılar. Türkiye’den de bir dizi sivil toplum örgütünün de katıldığı bu zirvede insanların gözüne bakarak bunları anlatması takdire şayan tabii.

.

İŞÇİ VE İKLİM DÜŞMANI

İklim düşmanı bir proje ne kadar işçi dostu olabilir? Olmadığını biliyorduk, görüyorduk ama hep beraber konuşamıyorduk. Ta ki işçilerin kötü koşullar nedeniyle işi bırakmasına kadar. Düşünün ortada 35 milyar avroluk bir gelir kapısı var ve işçilerin yatakhanelerini tahta kuruları basmış, lavabolar pislik içinde, servisleri düzgün değil, herkesin en az iki aylık maaşı içeride. Yetmiyor ortada bir dizi iş cinayeti var. Yetmiyor maaşların bir kısmı gizlice verilerek işçilerin hakları devletten kaçırılıyor. Revirler kötü ve işçilere kötü muamele yapılıyor. 15 maddelik talepler listesi ortada yasa dışı bir dizi durumun olduğunu gösteriyor. Bu talepler şantiyeye polisin değil Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin girmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Hatta polisin tavrı bile burada kanunların uygulanmasına bir engel.

YASALAR İŞÇİLER HAKLI DİYOR

Sadece üç atıfta bulunalım ve işçilerin işi bırakarak ne kadar haklı olduklarına bakalım:

1- Anayasa Madde 18: “Hiç kimse zorla çalıştırılmaz, angarya yasaktır” der.

Yani işçilerin zorla ve angarya ile çalışmaya karşı gelmeleri en temel anayasal hakları.

2- 4857 Sayılı İş Kanunu Madde 34: “Ücreti ödeme gününden itibaren yirmi gün içinde mücbir bir neden dışında ödenmeyen işçi, iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınabilir” diyor.

Yani en az iki aydır maaşı ödenmeyen işçiler çalışmaktan kaçınabilir. İş Kanunu bile işi bırakma hakkın var diyor.

3- 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Madde 5: “Çalışmaktan Kaçınma Hakkı” başlığı ile işçinin ciddi ve yakın tehlike ile karşılaşması durumunda bunu işverene bildirmesini, çözülene kadar işten kaçınmasını ve tehlikenin önlenemez olduğu durumlarda güvenli bir yere geçmesinin önünü açar.

İşçilerin işi bıraktığı gün yaşanan iş kazasında iki işçi yaralı olarak kurtuldu. Bu durum bile çalışmaktan kaçınmalarının ne kadar haklı olduğunu ortaya koyuyor.

ERDOĞAN: ÇALIŞANLAR HAKLARINA SAHİP ÇIKMALI

Olaylar başlayınca polis ve jandarma gece baskını yaparak 600 işçiyi gözaltına aldı. Yetmiyormuş gibi şantiyedeki kadar kötü koşullar altında gözaltında tuttu. Ne polisin ne de jandarmanın bilmediği bir şey var. O da işçilerin en saf, en doğru, en yasal adımı attıkları. Bunu herkes biliyor. Mesela önsözü Erdoğan imzalı 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun'un kitapçığında “Sağlıklı ve güvenli iş yerlerinin oluşması, iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenebilmesi için bu yönde bir kültür oluşturmalı ve tüm topluma yaygınlaştırmalıyız. Bu konuda, işverenlerimizin yanı sıra çalışanlarımıza da büyük sorumluluk düşüyor.” diyor. Devamında ise “Çalışanlarımızın iş sağlığı ve güvenliği konusundaki haklarına sahip çıkmaları, bu hakların takipçisi olmaları gerekiyor.” sözleri ile bugün işçilerin yaptıklarını onaylıyor.

MUHALEFETE DÜŞEN

Çok açık ki ortada 7 bin 560 hektarlık bir doğa tahribatı, 72,5 milyon metrekarelik beton-asfalt kaplaması ve günlük 13,2 milyon litre petrol ile en büyük iklim felaketi yanında işçisine yatacak yatak, temiz aş, zamanında maaş ve güvenli çalışma ortamını bile sağlayamayan bir işletme felaketi var. Yetmiyor ne anayasa ne 4857 Sayılı İş Kanunu ne de 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nu bilmeyen ve tersine işlem yapan bir kamu var.

İşçiler gayet haklıdır, talepleri meşrudur. Ancak muhalefetin yapması gereken işçilerin yanında olmaktan öte, bu kadar iklime, emeğe, yasalara aykırı resmin çözümünü bulmak gerekiyor. Her türlü dayanışma güzeldir ama işçilerin gösterdiği bu kadar meşru tavır daha fazlasını ve daha net politikaları hak ediyor.

Unutmayın, doğayı, işçiyi bu kadar dikkate almayan bir proje hayata geçtiğinde neyi dikkate alır?

Tüm yazılarını göster