Tek Yol Tek Kuşak: Yeni bir hegemonyaya doğru

Tek Yol Tek Kuşak Projesi’ndeki "kuşak" belirli ülkeleri içerisine katmasıyla, "yol"sa tarihi İpek Yolu deniz ticareti haritasının güncellenmesi sebebiyle bu adı aldı. Çin Dışişleri Bakanlığı resmi belgelerine göre proje Afrika, Asya ve Avrupa arasında var olan bağların kültürel ve tarihsel mirasının 21'inci yüzyıl dinamikleri uyarınca, barış ve işbirliği içerisinde yeniden güçlendirilmesini temel alıyor.

Mühdan Sağlam msaglam@gazeteduvar.com.tr

''Her bir Çinli bir parmak uzun giyerse Manchester dokuma fabrikalarına yüzyıllarca yetecek bir pazar bulunur.” Bu cümle 19'uncu yüzyılda dünyanın en büyük sömürge imparatorluğunu kuran İngiltere’nin Çin’e bakışını özetliyordu. Dahası, kapitalist sistemin yerleşik hale gelmesiyle, Afyon Savaşları (1856–1860) adıyla bilinen “gerekirse zorla satış yapılır, o pazar açılır” şiarındaki ve temelinde sömürü olan kapitalizmin pazar politikası konusunda önemli ipuçları yine Çin’de veriliyordu. Afyon Savaşları’nın ardından dünya, kapitalist güçlerin nice pazar ve ham madde savaşına bazen serbestleştirme, bazen demokrasi götürme, insani müdahale adıyla pek çok kez tanıklık etti.

Ancak dengeler hızla değişiyor. Nitekim eskinin zorla kapitalizme buyur edileni, sistemi çözmüş ve “kurallarımla varım” diyor. Bunun en açık kanıtı, 14 -15 Mayıs tarihlerinde Çin’in başkenti Pekin’de gerçekleştirilen Tek Yol Tek Kuşak Uluslararası Forumu. Tek Yol Tek Kuşak toplantısında gündem uluslararası ticaret, yatırımlar ve işbirliğiydi, bir nevi küresel sistemin dinamikleri ve potansiyelinin dışa vurumu. Henüz pazara ilişkin görüşleri “gerekirse zora başvururum” düzeyine ulaşmasa da Çin’in ekonomik hegemonyasına dair önemli ipuçları ve muhtemel senaryolar masada duruyor artık. Çin ne istiyor ve bunu nasıl yapacak sorusunun yanıtıysa zirveye adını veren bir projede saklı: Tek Yol Tek Kuşak Girişimi (One Road, One Belt Initiative).

MÜSTAKBEL HEGEMONUN YOL HARİTASI

Tek Yol Tek Kuşak haritası

Tek Yol Tek Kuşak Projesi hem bir yanıyla neden Çin’in her yerde olduğu hem de gelecekteki konumlanışı hakkında önemli ipuçları taşıyor. Öncelikle projenin 2013’te ilan edildiği söylenmeli. Oysa bilindiği gibi 2000’lerin ilk yarısında zaten Çinli şirketler ve yatırımcılar dünya ölçeğinde yola revan olmuş, “uzağa daha da uzağa” pusulasının yol göstericiliğinde görünürlük kazanmışlardı. Söz konusu bu proje işte bu atılımların sistematikleştirilmiş, daha kapsayıcı ve katılımcı olma iddiasındaki modeli. Artık Çin şeffaflık talep ediyor ve “bir maniniz yoksa yatırım yapmaya, sizi de yanımıza katmaya geleceğiz” diyor. Üstelik iadeyi ziyaretten, yüklü yatırımlardan memnun olacağını söylemekten de geri durmuyor. “İyi ama nasıl çağıracağız, nasıl gideceğiz bize de yer var mı?” sorusu ancak proje incelenerek yanıtlanabilir. Yine de Çin resmi belgeleri incelendiğinde “kapımız sadece projedeki 68 ülkeye değil herkese açık” vurgusundan cevabın evet olduğu açık, nasılına bakalım.

Tek Yol Tek Kuşak Projesi’ndeki "kuşak" belirli ülkeleri içerisine katmasıyla, "yol"sa tarihi İpek Yolu deniz ticareti haritasının güncellenmesi sebebiyle bu adı aldı. Çin Dışişleri Bakanlığı resmi belgelerine göre proje Afrika, Asya ve Avrupa arasında var olan bağların kültürel ve tarihsel mirasının 21'inci yüzyıl dinamikleri uyarınca, barış ve işbirliği içerisinde yeniden güçlendirilmesini temel alıyor. Proje iki ayak üzerinden şekilleniyor; 68 ülke, 4,4 milyarlık nüfus (dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 60'ı) ve küresel milli hasılanın (Gross domestic product- GDP) yüzde 40’ını kapsıyor. Projenin ilk ayağı İpek Yolu Ekonomik Kuşağı (The Silk Road Economic Belt), üç kıta arasındaki tarihsel geçmişi, kalkınma, yatırım, finansal yardım ve işbirliği projeleriyle güçlendirme vizyonuyla oluşturulmuş. İpek Yolu Ekonomik Kuşağı, Çin-Orta Asya-Rusya, Çin-Rusya- Avrupa (Baltık), Çin’in Basra Körfezi ve Akdeniz’e Orta Asya ve Batı Asya üzerinden ulaştırılmasına dayanıyor. İkinci ayak, 21'inci Yüzyıl Deniz İpek Yolu (The 21st Century Maritime Silk Road), deniz ticareti güvenliği ve serbestisini güçlendirmeyi hedefliyor. Çin kıyılarından Güney Çin Denizi ile Hint Okyanusu üzerinden Avrupa ve Güney Çin Denizi’nden Güney Pasifik’e ulaşmak için tasarlanmış durumda.

ÇARKLAR NASIL DÖNECEK?

Girişimin ekonomik vizyonu, yatırım ve ticaret ortaklığı üzerine kurulu. Buna engel olan gümrük duvarları, düzenlemeler ve bariyerlerin kaldırılması, serbest ticaret bölgelerinin oluşturulması ve Dünya Ticaret Örgütü politikalarına uyulmasıyla pratiğe dökülüyor.

Değinilen coğrafi harita uyarınca, demir yolları, kara yolları, enerji nakil hatları, devasa inşaat projeleri ve yeni limanların yapılması planlanıyor. Söz konusu bu projelerin 900 milyar dolar dolayındaki ihtiyacı, Çinli bankalarca fonlanacak. Bunun yanında BRICS Yeni Kalkınma Bankası, Çin Alt Yapı Bankası, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Finans Kurumları, Çin-ASEAN Inter Bank Birliği gibi pek çok finansal oluşumla işbirliği öngörülüyor. BRICS ve ŞİÖ’de Çin’in zaten olduğu da söylenmeli.

Bu adımla, Çin ekonomisindeki aşırı üretim ve biriken banka mevduatları, projeler hayata geçtikçe işlevsel kılınacak. Böylece Çinli yatırımcılar dünyada etki alanlarını arttırırken, Çin’den kredi alan ülkeler dünya ticareti için işlevsel sahalar haline dönecek. Ancak unutmamak gerekir ki paranın kaynağı Pekin, söz söyleme alanını da buradan kuracak. Kapitalizmin kronik aşırı birikim krizinden bu yolla kurtulma gayreti, katılımcılar arasında yeni gerilimleri de getirebilir. Öncelikle Tek Yol Tek Kuşak katılımcısı ülkeler hayata geçirecekleri projeyi Çin’in onayına sunuyor, en azından fon için. Buysa küresel ekonomiden ziyade Çin’in başının çaresine bakma projeksiyonunda olduğuna dair bir izlenim bırakıyor.

YOKLAMA ÇİZELGESİ

“Korumacılık yeni normal haline getiriliyor, fikirsel açıklık ve serbest ticaret reddedilmeye çalışılıyor. Hatta bu, düne kadar bunu yaymak için uğraşanlarca yapılıyor.”

Rus Lider Vladimir Putin’in söylediği bu sözler, forumun yoklama çizelgesinde kimin yok yazıldığını gösteriyor: ABD ve Avrupa ülkelerinin pek çoğu. Öte yandan toplantı, 28 ülke başkanı ve Latin Amerika, Avrupa, Afrika, Asya, Asya-Pasifik’ten toplamda 57 ülke temsilcisinin yanında BM Genel Sekreteri António Guterres, Dünya Bankası Başkanı Jim Yong Kim ve IMF Başkanı Christine Lagarde'ın dahil olduğu geniş katılımla dikkat çekti. Çin, forumun herkese açık olduğunu ifade ettiği için Tek Yol Tek Kuşak haritasında yer almayan ülkeler, daha çok bakan ve diplomat düzeyinde katılım gösterdi.

HAVUÇ - SOPAYA KARŞI KAZAN - KAZAN

Herkes Çin’in projesinden ve ekonomik genişlemesinden memnun değil. Batı kanadında, özellikle ABD ve İngiltere’de, büyük şirketlerin ham madde, ucuz iş gücü ve düşük vergilendirmeler gibi sebeplerle Çin’e yönelmesi, caydırıcı önlemleri yeniden gündeme taşındı. Özellikle Donald Trump’ın seçim süreci boyunca Amerikan çıkarlarının korunması için şirketlere yaptığı “evinize dönün” çağrısı, iktidara geldikten sonra pratiğe dökülüyor. İlk olarak yüzde 35’lik verginin yüzde 15’e indirileceğini müjdeleyen Trump, havuç politikasının yanına sopayı da koymayı ihmal etmedi. Merkezi ABD olduğu halde Malezya, Çin, Hindistan, Endonezya gibi ülkelerde üretim yapan firmalara daha yüksek gümrük vergisi geleceğini duyurdu. Zaten korumacılık tartışmalarının temel noktalarından birisi de bunu içeriyor. Küresel sermayenin kâr ve rekabet odaklı vizyonuyla devletin rolü ve işlevi arasındaki ilişki yeni bir forma kavuşacak, nitekim ABD-Çin ticari gerilimi ve Washington’un havuç-sopa politikası, bu durumun billurlaşmış bir örneğini sunacağa benziyor. Bunun ilk adımı da ABD’nin zirve boyunca temkinli bir suskunluğa bürünmüş olmasından belli oluyor. Benzer biçimde AB içindeki ekonomik entegrasyon sürecinden illallah etmiş olan ve geçtiğimiz yıl “Brexit” olarak bilinen süreçle Brüksel’le yollarını ayıran Londra, sadece diplomatik temsilci düzeyinde varlık gösterdi ve onlar da elbet sessiz kaldı.

Buna karşın Çin Devlet Başkanı Xi’nin girişimi tanıtırken "Bu herkesin kazançlı çıkacağı bir projedir. Siz de yerinizi alın beraber kalkınalım" çağrısı, Çin’in havuç-sopa yerine kazan-kazan (win-win) politikasını ön plana çıkardığını gösteriyor.

Açık olan şu ki, küresel kapitalizm yeni bir eşikten geçerken, özellikle Trump dönemiyle belirgin hale gelen Batı korumacılığı ve ekonomiyi sağlama alma girişimi, tarihsel kapitalist sömürü merkezlerinden Çin tarafından tersine çevrilmeye çalışılıyor. Ancak Çin’in projesi Orta Asya’da bekleneni sağlayamadı, Rusya’da sınır düzeyde kalıyor, ASEAN cephesine (Association of Southeast Asian Nations - Güneydoğu Asya Uluslar Birliği) Güney Çin Denizi gerilimi hâkim. Üstelik şimdiden Çin’deki bürokratik engeller, yolsuzluklar, anlaşmazlıklar gündeme damgasını vurmuş durumda. Aslında olansa yeni bir ülkenin hegemonya projesinde sömürge olmama temkinliliği.

Tüm yazılarını göster