Taç savruldu, taht savruldu: Siyasete girmeden!

Merkez üsleri Pazarcık ve Elbistan olan, 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler sadece şehirlerimizi mi yıkıp savurdu? Bu soruların sorularak gereğinin yapılmasını engelleyen ne varsa onu da yıkıp savurmadı mı? Yıkılıp savrulan, tacı bir yana tahtı öbür yana düşen bütün bir sistem değil mi aslında? Nereye kadar geriye götürelim yıkımın başlangıcını?

Barış Avşar bavsar@gazeteduvar.com.tr

"Samandağ’da arama kurtarma çalışmaları tamamlandı. Enkaz kaldırma çalışmaları devam ediyor" diyor muhabir televizyonda. "Hatay’da yıkımın en ağır olduğu noktalardan Rönesans Rezidans’ta ise enkaz altında kalanların yakınlarının bekleyişi sürüyor" diye ekliyor…

Depremin 11. gününde bile enkazdan canlı çıkarılan depremzede haberi geliyor sonra Maraş’tan, her 'mucize' haberinde sevincin yanında aynı kahreden soru: Ya ilk bir iki günde ulaşılabilseydi?

Ya da daha öncesine gidelim:

Ya bu şehirler böyle kurulmasaydı, bu yapılar böyle inşa edilmeseydi, "depremde evde durun" diye pazarlanan rezidanslar gerçekten denetlenerek kuralına uygun yapılabilse ve devrilip gitmeseydi?

***

6 Şubat günü 04.17'de ve 13.24'te meydana gelen, merkez üsleri Pazarcık ve Elbistan olan, 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler sadece şehirlerimizi mi yıkıp savurdu? Bu soruların sorularak gereğinin yapılmasını engelleyen ne varsa onu da yıkıp savurmadı mı?

Yıkılıp savrulan, tacı bir yana tahtı öbür yana düşen bütün bir sistem değil mi aslında?

Nereye kadar geriye götürelim yıkımın başlangıcını?

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan Şehircilik Şûrası’nda "Ben dikey mimariden yana değilim. Ben yatay mimariden yanayım. İnsan, topraktan uzak değil; toprağa yakın olarak yaşamalıdır. Böyle düşünüyorum. Bugünün Türkiye’si, böyle bir çirkinliği, böyle bir nobranlığı asla hak etmiyor" diyeli 6 yıl olmuş…

Bu açıklama yapıldığında 14 yıldır AK Parti tarafından yönetilen İstanbul’da yapılan ‘47 metre veya daha uzun’ bina sayısı 1075’di. Önceki 80 yılda ise bu sayı 2 bin 123

Önceki 80 yıl?

İlk kez 1948’deki tek parti döneminde Hasan Saka hükümeti tarafında çıkarılan imar aflarının hangisini analım? 

Cumhuriyet tarihi boyunca 18 kez çıkarılan, 'binanız aslında kurala uygun yapılmamış ama affettik' diyen ‘af’lar hani…

***

CHP’nin tek parti iktidarında üç, Demokrat Parti iktidarında iki, Adalet Partisi iktidarında bir, 12 Eylül darbe hükümeti döneminde bir, ANAP iktidarında dört, Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki DSP-ANAP-MHP koalisyon hükümeti döneminde bir ve bugünkü iktidar döneminde tam altı kez çıkarılan imar afları!

"Depremin acısı taze, siyaset konuşmayalım" deniyor ya.

Bu siyaset mi? Evet. Çünkü hemen bütün imar afları seçimlerden önce çıkarıldı! Şehirleri, binaları, insan hayatını bu kadar siyasete bağlamış bir sistemi siyaseten sorgulamayacak mıyız?

Şunları unutarak yapılacak bir sorgulamanın hiçbir yararı yok ki:

Her selde, 'normalde bir yılda düşecek yağış birkaç saatte düştü'…

Her iş cinayetinde, 'fıtratında var'…

Her yaz orman yangınlarında, 'hava sıcaklığı büyütüyor, müdahaleyi zorlaştırıyor'…

Her depremde, ‘Asrın felaketi’…   

Sürekli bunları duyarak yaşamayı (ve evet ölmeyi) mi hak ediyor bu ülkenin insanları?

Bunları bize duyurmadan:

Ormanları karadan ve havadan en iyi şekilde koruyan…
Dere yatağına yapılıp selde yıkılıp gidecek binalara izin vermeyen…
Depremde can kurtaran madencinin, madenlerde ölmediği…
Şehirleri deprem ülkesi olduğumuzu unutmadan inşa eden...
Bir ‘sistem’ kurabilecek miyiz?

Soru budur.

'Siyasete girmeden' yanıt bulabilecek varsa buyursun!

Prof. Dr. Naci Görür


Naci Görür’ü duyabiliyor musunuz?

İlk olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan geldi açıklama: "Şimdi hedefimiz inşallah 1 yıl içerisinde bizim bu konutları yeniden inşa ve ihya." 

Dün İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yineledi: "Burası bir daha ayağa kalkmaz şeklinde değerlendiren vatandaşlarımız, şöyle söylüyorlar, bu şehir bir daha kurulmayacak, tahliye edilecek diyorlar. Kahramanmaraş'ta da var, Hatay'da da var. Bu şehirler sağlam zemin üzerinde yeniden bu vatandaşlarımızın şehri olarak hayatiyetine devam edecektir.”

Ve herhalde depremden sonra adını en çok andığımız insan olan Prof. Dr. Naci Görür dedi ki, "İnsani açıdan bu yaklaşımı elbette anlıyorum ama naçizane tavsiyem bu bölgenin tümünde mikro-bölgeleme çalışması yapmadan yerleşim alanları için yer seçilmemeli ve inşaata başlanmamalı. İnşallah bu sefer sesimi yetkililere duyurabilirim.” 

Ve dün bir kere daha konuştu:

"Üzülerek söylüyorum, burası yıkılmışken buraya önce mikro bölgeleme çalışmasını yapalım, ondan sonra inşaata başlayalım. Elde ettiğimiz verilere göre, nereye yol nereye ev yapacağız. Neresi yeşil alan olacak, bu çalışmalar ortaya çıkartacak. Aksi halde buraya bir deprem daha geldiği zaman aynı sorunları yaşarız."

Naci Görür’ü duyan var mı? Varsa uyarılarının dikkate alınıp alınmadığını söyleyecek kimse var mı?

Halklar kardeştir!

Bir kez daha gördük: Felaket anında uzanan elin Yunanistan’dan mı Ermenistan’dan mı geldiğine bakılmıyor.

Bir kez daha gördük: Felaketin içinden yardım isteyen elin Türk mü, Kürt mü, Arap mı olduğuna bakılamaz!

Bakanların hesabı da felaketle, afetle, insanlıkla ilgili değildir…

Felaket anında kardeşlikleri ve dayanışmaları ile canlar kurtaran halkların, diğer zamanlarda birbirlerine düşman edilmesini sağlayacak kadar güç bulamamaları lazım öylelerinin. 1999 depreminden sonra da yakalamıştık bu şansı, birkaç ay sonra unuttuk gitti. Deprem kadar unutulmaması gereken bir gerçek de bu oysa…

Tüm yazılarını göster