Sancar: Soylu sarılacak yılan bile bulamıyor

Mithat Sancar’a Soylu’nun iddialarını sordum: Soylu bir hikâye yazmaya çalışıyor. O zaman kendisinin çözüm süreciyle ilgisi yoktu. Bana dair sözleri bilinçli çarpıtma, o zaman ben HDP’de değildim.

Ali Duran Topuz atopuz@gazeteduvar.com.tr

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, HaberTürk’te gazetecilere konuşurken 2015 yılındaki politik gelişmelere ilişkin şaşırtıcı şeyler söyledi, malum. Konuşmasının dönemin başbakanı (ve şimdiki Gelecek Partisi Genel Başkanı) Ahmet Davutoğlu’nu suçlamaya yönelik bir nutka dönüşen bölümünde lafı “Çözüm Süreci”ne getirdi ve HDP’nin şu andaki eş başkanlarından Mardin Milletvekili Mithat Sancar’ı da işin içine katarak şunları söyledi:

“Ahmet Davutoğlu'nun etkili olduğu think thank kuruluşlarından (SETA’yı kast ederek) birisine bugün HDP'nin eş başkanlarından Mithat Sancar geldi. Bir şey söyledi orada. Özeti şu; Apo (Abdullah Öcalan) içeriden çıkacak. Suriye'de, Kuzey Suriye'de bir devlet kurulacak, başına geçecek. Türkiye'de özerk bir anayasa yapılacak.”

Soylu, “Çözüm Süreci”nin bitişine dair bambaşka bir öykü anlatıyordu. Gelecek Partisi, daha program sürerken Davutoğlu’nun o zaman iktidar partisi yöneticilerinin odalarını dinlettiğini söylemeye de varan iddiaları net ve sert biçimde yalanladı. Genel Başkan Davutoğlu bu sabah Fox TV’ye çıkarak ayrıntılı cevaplar da verdi.

HDP’nin dününü, bugününü, yarınını, seçimde ne yapacağını, ne yapmayacağını konuşmak televizyonlarda millî bir spor, ama HDP’lilere yönelik suçlamalar, açıklamalar ya da bilgilendirmeleri HDP’ye sormamak gibi bir mutabakatları da var. Soylu’nun o günlere ilişkin söyledikleri ile bildiklerimiz birbirini tutmuyordu, o nedenle o sözleri bizzat Mithat Sancar’a sordum.

Gerçekten Süleyman Soylu’nun sürecin bitişinde kendi anlattığı gibi bir rolü var mıydı? SETA’nın Mithat Sancar ile birlikte anılmasının hikmeti neydi? MHP lideri Bahçeli’nin Soylu’ya verdiği desteğin, anlattığı şeylerle ilişkisi olabilir miydi?

Süleyman Soylu bir hikâye yazmaya çalışıyor fakat hiçbir şekilde inandırıcı olamıyor. Çünkü bu hikâyeye dayanak olarak göstermeye çalıştığı olay ve gelişmelerle ilgili anlattıkları çok büyük ölçüde yalan, manipülasyon ve ajitasyon yüklü.

Bu hikâyede kendini bugünün politikalarının ruhuna uygun kahraman olarak sunmaya çalışıyor. Soylu'nun AKP ile ilişkisine bakarsak söylediği şeylerin gerçeklerle uyuşmadığını görebiliriz. Ayrıca çözüm sürecinin aşamalarını da dikkate aldığımızda aynı sonuca varabiliriz. 2012’de AKP'ye katılıyor. 7 Haziran seçimlerinde milletvekili oluyor, ilk bakanlığı ise 1 Kasım seçimlerinden sonra, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. İçişleri Bakanı olduğu tarih ise 31 Ağustos 2016’da Efkan Ala’nın istifası sonrasıdır. Yani aslında çözüm süreci çoktan geride kalmıştı.

Çözüm sürecinin bitişine giden süreçte Soylu’nun AKP’de ve o zamanki hükümetlerde etkili bir görevi ve konumu yok. MYK üyesi, Ar-Ge’den sorumlu genel başkan yardımcısı ama AKP’nin siyasetini belirleyen ve çözüm sürecinde de aktif rol oynayan kişiler arasında yer almıyor.

Çözüm sürecinin bitişi konusunda, bugün bizim birçok arkadaşımızın yargılandığı 6-8 Ekim Kobani olayları önemli bir dönemeçtir. Ama süreç orada bitmedi. 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe’de bir mutabakat açıklandı, hükümet temsilcileri ve HDP heyetinin üyeleri arasında. Bundan bir süre sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan 'mutabakat falan tanımıyorum' demişti. Sürecin devamı için yapılması istenen şeylerden biri bir İzleme Heyeti’ydi, anlaşma sağlanmıştı. Erdoğan buna gerek olmadığını da söyledi.

SÜRECİN BİTİŞİNİN NEDENLERİ

Nihayet 5 Nisan 2015 tarihine geldiğimizde HDP’nin çözüm süreci heyeti İmralı’da Öcalan ile bir görüşme yapıyor ve bu son görüşme oluyor. Bir daha da bizim heyetlerle Öcalan arasında herhangi bir görüşmeye izin verilmedi. Yani hükümet sürecini fiilen bitirmişti. Neden bitirmişti diye iki ana sebep sayacağım ama ayrıntılara girmeyeceğim. Birincisi Suriye politikasıydı. Kobani’deki IŞID saldırısının püskürtülmesi AKP'nin Suriye'ye ilişkin planlarını büyük ölçüde bozmuştu. İkincisi de 7 Haziran seçimlerine giderken, bu sürecin AKP’ye güçlü bir oy desteğine dönüşmediğini görmüştü Erdoğan. Bunun da nedeni bence açık.

Çünkü AKP’nin ve Erdoğan politikalarının süreci sürdürme, çözüm ve barış konusunda samimi olmadığına ilişkin yaygın bir görüş oluşmuştu.

Yani süreçten istediği faydayı parti adına ve kendi adına sağlayamamıştı.

Bugün uygulamaya geçirilen tek adam rejimini 7 Haziran seçimlerinden sonra kurmayı planlamıştı. Ama HDP’nin seçim başarısı bunu engelledi. Sürecin sona erdirilmesinin temel nedenleri bunlardır.

Soylu’nun bu süreçte herhangi bir rolü olduğuna kimseyi inandırması mümkün değil.

Kendisi geçmişteki gelişmeleri çarpıtarak bugünün ihtiyaçlarına uygun bir kahramanlık hikayesi uyduruyor.

BİLİNÇLİ BİR ÇARPITMA

Burada kendisine Erdoğan’ı kollayan, kurtaran ve canla başla savunan biri rolünü yazıyor. Bu rolü yazarken de şu an ayrı partilerin başkanları olan isimleri (Babacan ve Davutoğlu) hedef alarak AKP tabanında ve özellikle Erdoğan nezdinde itibarını kurtarmaya çalışıyor.

Şimdi benimle ilgili iddialara gelelim. Bilinçli bir çarpıtma var, bir de anlatısında boşluklar bırakarak bir etki yaratmaya çalışıyor. Tarih söylemiyor. Dolayısıyla sanki 2015 sonrasında gelişmiş ve ben de bunları HDP adına yapmışım gibi bir senaryoyu kabul ettirmeye çalışıyor. SETA meselesini de hikâyeyi sağlam göstermek için ortaya atıyor. Benim SETA’da katıldığı toplantılar oldu tabii ama hepsi ben milletvekili olmadan, HDP’ye katılmadan, hatta çözüm sürecinden önceydi. Yani SETA’da çözüm süreciyle bir toplantıya da katılmadım. Böyle bir davet gelseydi, elbette giderdim.

7 Haziran 2015 seçimlerinden önce adaylık teklifi gelince kabul ettim, Mart-Nisan 2015’te üye oldum. O tarihten sonra da hükümet temsilcileriyle bu konularda herhangi bir görüşmem olmadı. Bu tür bir toplantıya da katılmadım.

SETA’da katıldığınız çalışmalar, biri Nimet Baş ve Avni Özgürel’in katıldığı ve kuruluşun internet sitesinde yer alan bir panel mesela…

O sözünü ettiğiniz toplantı dışında da bir iki çalışmalara katıldım, akademisyen olarak, ama dediğim gibi onların tarihi hep çok eskidir. Soylu’nun söylediği, benim ağzımdan aktardığı değerlendirmeleri duyunca düşündüm, benzer konuşmaların yapıldığı toplantılar hangi çerçevede yapılmış olabilir diye.

BAŞBAKANLIKTA BİR TOPLANTI

Biliyorsunuz 2013’te çözüm süreci başlayınca o zaman başbakan olan Erdoğan'ın kendi görevlendirmesiyle bir Akil İnsanlar heyeti oluşturuldu. Akil İnsanlar Heyeti’nin Marmara grubundaydım. Akil İnsanlar resmen süreç bitinceye kadar devam etti ama fiilen 2014 sonlarında bitmişti. Bizim aktif saha çalışmalarımız Nisan 2013’te başlamış ve iki aya yakın bir süre devam etmişti. Sonra da çeşitli vesilelerle toplantılara çağrıldığımız oldu. Erdoğan ile de o iki ay sonrasında toplantılarımız oldu. En son toplantımız ise Başbakan olduğunda Ahmet Davutoğlu ile 6-8 Ekim olaylarından sonra gerçekleşmişti. Bu toplantıya Akil İnsanlar Heyeti'nin tümü katılmıştı.

Bunların dışında katıldığım ve önemli bulduğum bir toplantı var. Benim şahsen davet edildiğim bir tür yuvarlak masa, beyin fırtınası toplantısı olarak adlandırabiliriz bunu. Başbakanlık yetkilileri tarafından organize edilen bu toplantı Başbakanlık binasında yapılmıştı. İçişleri Bakanlığı temsilcileri, Emniyet Genel Müdürlüğü'nden, Kamu Güvenliği Müsteşarlığı’ndan temsilciler vardı. Çözüm süreciyle ilgili olan bakanlıklardan ve resmî kurumlardan kişiler de vardı. Benim dışımda iki üç akademisyen ve sivil toplum temsilcisi de davet edilmişti. Format şöyleydi: Ben bir sunum yapacaktım, katılımcılar sorular soracaklardı, ben de bunlara göre tartışmayı yönetecektim. Öyle de oldu zaten. Temel konu da şuydu: Süreç bundan sonra nasıl işleyebilir, hangi muhtemel senaryolarla başarıya ulaşabilir? Ben çeşitli ihtimallere göre değerlendirmeler yaptım. Sürecin devamı konusunda neler yapılması gerektiğine dair görüşlerimi aktardım. Katılımcılar sorular sordular tabii, karşılıklı tartışmalar oldu. Büyük ihtimalle Soylu’nun sözünün ettiği toplantı budur. Orada, çeşitli görüşler ve sürecin devamı konusunda senaryolar ele alınmıştı.

CEMAAT KAYIT YAPMIŞ OLABİLİR

Tabii ben herhangi bir parti ya da kesim adına değil akademisyen kimliğimle ve Akil İnsanlar Heyeti üyesi sıfatımla davet edilmiştim. Tahminim, toplantıyı birileri kaydetti. Esasen toplantıda kayıt yapılmayacağı söylenmişti ama Cemaat ekibinin kayıt yaptığına dair ciddi şüpheler var. Böyle bir şey olmuşsa o kayıtları ucundan kıyısından görmüş olabilir Süleyman Soylu ve kendisine göre bazı çıkarımlar yapıp, kurduğu hikâyeye eklemiş. Bir ihtimal de o toplantıda yer alan bir İçişleri Bakanlığı temsilcisi daha sonra görevine devam etmişse, aklında kaldığı kadarıyla yarım yamalak anlatmıştır kendisine.

Görünen şu, Soylu hakkındaki çok vahim iddialara cevap vermek yerine, kendisini kahramanlaştıracak hikayeler üretme peşine düşmüş. Bana sorarsanız dipsiz bir bataklıktadır, çırpındıkça batmaktadır. Sarılacak bir yılan bile bulamamaktadır. Manipülasyonlar, çarpıtmalar, yalanlardan medet ummaktadır.

Süleyman Soylu'nun, “Mithat Sancar bunları söyledi işte pazarlık yaptı” gibi, yansıtmak istediği şey, çarpıtma, ayıklama ve ajite etme tarzıyla ifade edilmiş olsa da, esasta çözüm sürecinin hayatta kalması için açıkça konuşulan hususların bir kısmını içeriyor. Manipülasyon boyutunu çıkardığınızda, bunlar benim de sürecin devam etmesi, çözüme ve barışa ulaşılması konusunda önemli olduğunu düşündüğüm yaklaşımlardı.

Mesela Öcalan’ın durumunun ne olacağı zaten hükümetin de konuştuğu, heyetlerle de görüştüğü bir meseleydi. Seçenekler de ortadaydı. Örneğin Mandela modeli birçok yerde konuşuldu, tartışıldı. Yine Kobani’de IŞİD’in saldırılarından sonra Suriye’deki Kürtlerle ilişki ve Kuzey Batı Suriye’de oluşturdukları statü meselesi de birçok toplantıda ele alındı. Bunlar kapalı kapılar ardında değil zaten kamuya açık birçok mecrada konuşuluyordu. Çözüm ve barış odaklı yeni demokratik anayasa konusu da buraya dahildir. Benim bu konulardaki görüşlerim de gizli saklı değildir. Sadece hükümet temsilcileriyle yaptığımız görüşmelerde değil, o dönemde yazdığım yazılarda, katıldığım konferanslarda ve çıktığım televizyon programlarında da bunları dile getirmiştim.

Devam edecek. Mithat Sancar’la konuşmaya başlamışken soruları '93 konsepti, 2015 konsepti, seçimlere ilişkin tutumları ve ittifak tartışmalarına bakışlarını da sordum. Yarın.

Tüm yazılarını göster