Rusya referandumu ne söylüyor?

Son referanduma konu olan değişikliğin zemini anayasa, yine bir referandumla yola koyulmuştu. Ancak burada da Rusya siyasi yaşamına özgü farklılıklar kısa sürede su yüzüne çıktı. Nihayetinden bugün değişikliği için kalem oynattığımız bu anayasa, Rusya tarihinde bir dönem demokrasi havarisi imajına sahip Boris Yeltsin’in Rusya tarihine parlamentoyu bombalatan lider olarak geçmesine neden oldu.

Mühdan Sağlam msaglam@gazeteduvar.com.tr

Rusya’da 25 Haziran-1 Temmuz arasında yapılan anayasa referandumunda halkın yüzde 77.7’si “Evet” yönünde oy kullandı ve anayasa değişikliği kabul edildi. Referandumda merak edilenlerin başında halkın katılımı vardı. Kremlin referanduma yeterli katılımın olması için bazen salgının tablosunu etkileyecek şekilde evden oy kullanma, mola yerlerine sandık kurma gibi alternatif yöntemlerin yanında geleneksel olarak, belirlenen okullarda da oy kullanımına devam edilmesini sağladı. Açıklanan verilere göre referanduma katılım yüzde 63’tü. Yani 110 milyona yakın seçmenden yaklaşık 70 milyonu oy kullandı. Salgın koşulları dikkate alındığında oy kullanma çağrılarının karşılık bulduğu söylenebilir.

Emeklilik reformundan evliliğe, devlet başkanının süresinden yüksek mahkeme yargıçlarının görevden alınmasına kadar 200’den fazla konuyu düzenleyen bu referandumun böylesi yüksek bir oranda kabul edilmesi dikkat çekici ve dikkatli bir yorumlamayı gerektiriyor. Tam da bu nedenle normalde 2 Temmuz’da yazılması planlanan bu yazı ancak bir haftalık bir bekleme süresinden sonra yazılabildi.

Referanduma ilişkin uluslararası medyada neredeyse her seçimde söylenen oy çalma, hile, başkasının yerine oy kullanma gibi eleştiriler yer alıyor. Rusya’daki her seçim sürecinde bu eleştirilere şahit olmak mümkün. Bunun dışında ne söylenebilir buna odaklanmak içinse biraz Çarlığa ve SSCB'ye oradan Rusya Federasyonu’na uzanmak anlamlı olacak.

ÇARLIK TOPRAKLARINDAKİ İSTİSNA

Her coğrafyanın kendine özgü koşul ve dinamikleri vardır. Ancak Avrupa’da sıklıkla gördüğümüz gibi bazı ülkelerin seçmen davranışları, hatta tarihleri belli oranlarda benzerlikler taşır. Rus Çarlığı’nın Avrupalı devletlerden farklılaşan önemli dinamikleri vardı. Büyük Petro ile başlayan modernleşme atılımında bile Avrupa, Rusya’nın ilerlemek istediği istikametti. Bu hedef aynı zamanda bataklıktan yükselen ve kemiklerin üzerine inşa olduğu rivayet edilen St. Petersburg için geçerlidir. Rusya’nın kültürel ve edebi geçmişinde adı pusula haline gelen bu şehre çarın gözü denilirmiş...

19'uncu yüzyılda Avrupa’da güçlü bir sanayi atılımı başlarken Rus Çarlığı büyük oranda tarım toplumu özelliğini koruyordu. Tam da bu nedenle Karl Marx dahil, önde gelen dönemin devrimci düşünürler, beklenen devrimin çarlıktan gelmesine ihtimal vermedi. Yine, kendine özgünlüğünü, Çarlık ve Rusya halkları başka bir şekilde gösterecekti. Kitaplıklarımızın baş köşesinde yer alan yazarların romanlarıyla. Mevsiminden sistemine zorlu ve Avrupa’ya benzemeyen bu ülkede “Gogol’un ‘Palto’sundan” Dostoyevskiler, Tolstoylar, Çehovlar, Ahmadovalar çıktı. Bugün dünya klasikleri denildiğinde Rusya edebiyatını es geçmek kimsenin harcı değil. Raskolnikovların, Annaların, Bazarovların, Alyoşaların gözünden tanıdık toplumu toplumsal hareketleri, Çarlığın aslında kaynayan bir kazan olduğunu, dahası yoksulluğun acısını, savaşı, modernleşmeyi onlara kulak vererek öğrenmedik mi?

Nitekim Çarlık’ta 1905’te başlayan dönüşüm 1917’de devrimle noktalandı. 1918-1922 arasında yaşanan iç savaştan galip çıkan Kızıl Ordu’yla beraber SSCB kuruldu ve SSCB 1991’e kadar kendine özgü sistemi, süper güç niteliği ve kurduğu paktlarla tarihte yerini aldı.

SSCB: ÇARLIKTAN ÇOK FARKLI BELKİ BENZER

Ekim Devrimi ve SSCB, pratikleri, Lenin, Stalin ve Troçki'nin yaklaşımlarıyla, praksisleriyle bugün hâlâ siyasi partilerin, sol düşüncenin ve Marksizmin içinde önemi yadsınmayacak bir yerde. Orhan Kemal’in Çukurova’da geçen ve dönemine, çalışma koşullarına dönük bir Türkiye gerçeği sunan kıymetli romanı “Bereketli Topraklar Üzerinde” sanırım Rusya için yazılsa yadırganmazdı.

Pek çok boyutu ve kırılma noktası atlanan bu özetleme dahi bizi şu noktada uyarıyor: Rusya’yı kendi düşünce ve kültür kalıplarımızla açıklamakta yaşanacak zorluk ve sabrın gerekliliği. Bir başka anlatımla bazı olayları, durumları değerlendirmek için geriye çekilme ihtiyacı.

Aynı hattan siyasi tarih özelinde devam edelim. Sayın okuyucu burada aktarılacak olan yukarıda özetlenen durumu ve biraz sabır talebini ortadan kaldırmıyor. Sadece buna dayanak sunuyor.

İkinci kırılma 1991’de SSCB’nin kaderine dönük yaşanan referandumda görülür. Bu referandumda halkın yüzde 78’i SSCB’nin dağılmaması gerektiğin savunmuştu. Ancak KGB darbesi Yeltsin’in tank üstüne çıkmasıyla akıllara kazınan tepkiyle akamete uğradı. Gelen tepkiler sonucunda 25 Aralık 1991’de SSCB bayrağı gönderden indirildi. Yani halkın istediğinin aksine başka bir şey olmuştu. Referandumların yol göstericiliğinden gidecek olsaydık, kuvvetle muhtemel bugünkü Rusya’dan da, Putin’den de bahsetmemek gerekecekti.

BENZEMEZ KİMSE SANA: RUSYA YOLU

Son referanduma konu olan değişikliğin zemini anayasa, yine bir referandumla yola koyulmuştu. Ancak burada da Rusya siyasi yaşamına özgü farklılıklar kısa sürede su yüzüne çıktı. Nihayetinden bugün bir bölümünün yeniden düzenlenmesi için kalem oynattığımız bu anayasa, Rusya tarihinde bir dönem demokrasi havarisi imajına sahip Boris Yeltsin’in Rusya tarihine parlamentoyu bombalatan lider olarak geçmesine neden oldu.

1999’da Yeltsin sağlık sorunları (alkolizm) nedeniyle görevi Putin’e devrederken IMF ve Dünya Bankası önderliğinde Rusya’ya Şok Terapi'yle biçilen elbisenin dar geldiği hatta bu elbisenin hiç kimseye uymadığı görüldü. Yani Batı kalıbıyla Rusya’yı ele almak yine fiyaskoyla noktalanmıştı. Putin, iktidara oligarkların desteğini alarak geldi. Putin’i seçen aile (Yeltsin ailesi, daha çok kızı) ve Boris Berezovksi 2000’deki seçimde Putin’in en büyük destekçileriydi. Ancak Putin ile işler yolunda gitmedi. Putin'in ilk hedeflerinden biri Berezovski oldu. Oligarklar devlete itaate zorlanırken ayak sürüyenlere Mikhail Kadarkovski’nin başına gelenler gösterildi. Örneğin Abramoviç çok uyumlu olduğu için oligark olmasına bakılmadan vali oldu.

Elbette Rusya fanusta bir ülke değil, küresel ve bölgesel gelişmelerden etkileniyor. 2011’de başlayan Arap Baharı’nın 2011-2012'de Putin’in yeniden adaylığı protestolarına yansımadığını kim net biçimde iddia edebilir? 2014’te Ukrayna’yla yaşanan ve Kırım’ın ilhakına varan sürecin 2012’de zorlanarak başkanlık seçimini alan Putin’in 2018’de rahatça seçilmesine neden olacak dış düşman ve milliyetçilik retoriğinin meyvelerinden olmadığını iddia etmek mümkün mü?

RUSYA NE SÖYLÜYOR?

Yukarıdaki örnekler Rusya’nın siyasi haritasında, kültüründe, merceği fazla yakına tuttuğumuzda oluşacak miyopluğa işaret ediyor. Rusya referandumunun sonucunda ne olur sorusu en merak edileni. Unutmayalım ki “1918’de iç savaştan kim galip çıkar?”, “1944’te Stalin Hitler’i yener mi?”, “1999’da KGB’de görev yapmış bu eski ajandan başkan olur mu?” sorularının yanıtlarını tarih verdi. Bazılarının yanıtları için bir yıl, bazen dört yıl, bazen sekiz yıl beklemek gerekti. Son referanduma dönük en çok üstünde durulan, Putin’in 2036’ya kadar başkanlık koltuğunda kalacağına dönük iddia. Yasal olarak bunun önü açıldı doğru. Ancak II. Nikolay’ın da siyasi ömrünü bitirecek olan biyolojik ömrüydü. Hatta referandum falan da gerekmiyordu, ancak beklenmeyen bir devrim sancılı bir sona neden oldu.

Siyaset orta ve uzun dönemli öngörü ister, ancak yukarıda özetlenen aykırılıklar, özgüllükler, Rusya’da ve genelde dünyada evdeki hesabın çarşıya uymadığını gösteriyor. Bu nedenle biraz sakin kalarak ve sabırla gelişmeleri izlemek, "Şu an bunu değerlendirmek için erken" diyebilmek gerekiyor. Yani Rusya, referandumun toplumsal, siyasal, ekonomik sonuçlarını yorumlamak için henüz çok erken olduğunu söylüyor.

Tüm yazılarını göster