Roketçi Kirkor Usta ve Bandırma Füze Kulübü’nün hüzünlü hikâyesi

İnsanlık elli yıl sonra yeniden Ay’a ayak basmaya hazırlanıyor. Yeni çağın astronotlarını taşıyacak Artemis, rampada hazır bekliyor. Biz bu hayalin neresindeyiz? Yıllar önce ‘alaylı’ roketçi Kirkor Usta’nın projeleri kül olmasaydı, Bandırma Füze Kulübü’ne daha çok destek çıkılsaydı biz de uzay düşleri kurabilir miydik? Gitmesek bile, hiç değilse düş kurmuş olurduk. Ama payımıza yine ilham veren ve heves kıran bir hikâye düştü.

Yenal Bilgici yenalbilgici@gmail.com

1.

Kennedy Uzay Merkezi, Florida… NASA mühendisleri, Artemis isimli roketin hazır beklediği fırlatma rampası 39B’de harıl harıl çalışıyor.

Rampaya yakın tel örgünün üzerinde bir pankart asılı. “We are going (Gidiyoruz)” yazıyor.

Gidiyoruz. Ay’a gidiyoruz. Yeniden.

Kennedy Uzay Merkezi- Artemis 

2.

Ay’a ilk ayak basan insanları hepimiz ezbere biliriz. Ama son ayak basan Gene Cernan’ın ismi, diğerleri kadar dolaşımda değildir. Fena halde Clint Eastwood’a benzeyen astronot Cernan, bundan tam elli yıl evvel, Ay toprağına kızının ismini (Tracy) yazmış ve şu tarihi sözleri sarf etmişti: “Geldiğimiz gibi gidiyoruz, Tanrı’nın izniyle, tüm insanlığın umudu ve barış adına yine geleceğiz.”

53 yıl önce Ay’a Apollo misyonuyla ayak basılmıştı. 39B rampasında bekleyen, yine insan taşıyacak Artemis roketi de ismini mitolojiden, Apollo’nun (bizde daha çok ‘Apollon’ olarak geçer) ikiz kız kardeşinden alıyor.

Ay’a bu defa Artemis gidecek. Tabii çalışırsa…

Pazartesi günü başlaması planlanan seyahat, motor arızası yüzünden yapılamadı. Cuma günü yeniden denenecek. Olmadı bir başka zaman. Artemis de er geç Ay’a doğru havalanacaktır.

Havalanacaktır çünkü insanın hayalgücü ve hırsı birleştiğinde, hele yüzlerce binlerce insan bu uğurda kenetlendiğinde hayaller illaki kanatlanıyor.

Kennedy Uzay Merkezi Florida - Artemis 

3.

Bazı coğrafyalar hariç.

Bazı coğrafyalarda hayalgücü ve hırs bir araya gelse de hayaller kanatlanamıyor. Mesela Türkiye’de.

Bandırma Füze Kulübü ve Roketçi Kirkor Usta’nın olağanüstü hikâyesi tam havalanmayı öğrenmişken kırılan kanatların hikâyesi… Göklere çıkacakken çukurlara mahkûm olmanın hikâyesi. Benzersiz ilhamın ama bir yandan da o tanıdık, o kesif hayalkırıklığının hikâyesi. Hayal kuranların ve hayal kıranların hikâyesi. Bizim hikâyemiz.

Önce hikâyenin arka planına bakalım.

Sovyetler Birliği’nin 1957’de Sputnik’i göklere göndermesinden sonra, bizde de bir grup genç, tıpkı dünyada birçok benzerlerinin yaptığı gibi, bir araya gelmiş ve kendi gök yolculukları için hevesle çalışmaya başlamışlardı. Sputnik müthiş bir ilham üretmişti. Çizimler yapılıyor, roketler tasarlanıyor, dünyada birçok noktadan amatör roketler fırlatılıyordu. Başaranlar da vardı, hevesleri kursaklarında kalanlar da. Bu tutku, saf ve tatlı hikâyeler üretti. İlerleyen yıllarda amatör roketçilik üzerine hepsi birbirinden ilginç kitaplar yazılacak, filmler çekilecekti.

Bandırma Füze Kulübü’nün dünyadaki diğer amatörlerden farkı, bu işte epey başarılı olmasıydı. Beklenmedik derecede başarılı. Arkasının gelmesi umulacak denli başarılı.

Ama gelmedi. Gelemedi.

4.

Bandırma Füze Kulübü Film afişi

İnsanlık yeniden Ay’a gitme yolundayken, bizim memleketin bu güzel ama kırık dökük hikâyesi de akla düşüyor. Önümüzdeki haftalarda da düşmeye devam edecek. Çünkü bizim de artık bir amatör roketçilik filmimiz var. (Ömer Faruk Sorak’ın çektiği ‘Bandırma Füze Kulübü’ sonbaharda vizyona girecek).

Filmin hikâyeyi nasıl işlediğini bilemiyorum ama haber ve içerik platformu Gain’in ‘Hi̇ç Bilmiyordum’ isimli belgesel serisindeki ‘Roketçi Kirkor Usta’ bölümü konuyu derli toplu anlatıyor. (Yazıdaki birçok bilgiyi oradan aldığımı söylemeliyim).

"Hiç Bilmiyordum" Belgesi Kirkor Usta bölümü

Dünyanın birçok ülkesinde, amatör roketçilik furyasının başladığını yazmıştım. Türkiye de bu furyadan muaf değildi. Sputnik’in ürettiği coşkuyla birçok Anadolu şehrinde ‘füze’ kulüpleri kurulmuştu. Bu kulüplerden biri olan, liseli gençlerin kurduğu Bandırma Füze Kulübü çalışmalarını hızlıca ilerletmiş ve 10 Ekim 1959’da ilk roketlerini fırlatmıştı. Gazetelerin ‘Ay istikametinde’ fırlatıldığını yazdığı üç kilogramlık roket, 40 metre yükselip denize çakılmıştı.

Gençler çalışmaya devam etti; kimisi yerden havalanamayan kimisi paraşüte dolanan ama kimisi de başarılı olan denemeler yaptılar. Gazeteler, bu denemeleri yakından takip ediyordu. Basında füzelerin ne kadar yükseğe çıktığına ya da çıkamadığına ilişkin yazılar kadar, “Gençler bırakın bu işleri” diyen yazılara da rastlanıyordu. Kulüp üyeleri, bu arada hemşehrilerinin alaylı yaklaşımlarını da savuşturmaya çalışıyordu. Neticede, artık dilimize de olumsuz bir anlamla yerleştiği üzere, bu gençler ‘durup dururken icat çıkarıyorlardı’. O halde gereken ayar da verilmeliydi.

5.

Bandırma’daki öğrenciler uğraşadursun, İstanbul’da onlar gibi icat çıkaran biri daha vardı. 25 yaşındaki Üsküdarlı kuyumcu ustası Kirkor Duvarcı… O da dünyayı saran roketçilik furyasından etkilenmiş ve kendi roketlerini üretmeye girişmişti. Ama bu yönde bir tahsili yoktu. Gazetelerdeki çizimleri inceliyor, kendi tasarladığı roketlerini de kaportacı bir arkadaşına yaptırıyordu. Böyle böyle dokuz küçük roket fırlatmış ve bir bakıma bu işte ustalaşmıştı. Ümraniye’de başarıyla fırlattığı onuncu roket artık büyük bir roketti ve ustalık döneminin ilk eseriydi.

Kirkor Duvarcı

Kirkor Usta da Bandırmalı gençler gibi basının ilgisini çekmiş, hakkında haberler yapılmaya başlanmıştı. Örneğin, evlenmek için nişanlısıyla beraber bir kenara ayırdıkları 400 lirayı roketçilik için sarf ettiği yazılıyordu. (Bu arada, bir gazete haberinde, Kirkor Usta’nın nişanlısı Manusek Genç’in de onun kadar ‘feza ilmine’ meraklı olduğu ve bu ikilinin roket işinde beraber çalıştığı da not edilmişti; haber, ikisinin bir roket prototipiyle çekilmiş fotoğrafına da yer veriyordu.)

Bandırma’yla bir benzerlik daha… Kirkor Usta da, Bandırmalı gençler gibi insanların alaylarından kurtulamıyor, her gün “aman roketin patlamasın” gibi ileri zekâ şaka örnekleriyle karşılaştıkça canını sıkmamaya çalışıyordu.

6.

Roketçilik camiasında herkes birbirini takip ediyordu. Birçok amatör roketçi, Tokat’taki, Samsun’daki, daha birçok yerdeki denemeden hızla haberdar oluyor ve füzelerin göğe yükselmesini yerinde görmek için ‘hevesdaşlarını’ ziyaret ediyordu. Kirkor Usta da Bandırma Füze Kulübü üyeleriyle böyle tanıştı ve 1962’den itibaren güçlerini birleştirdiler.   

Kirkor Usta ve Bandırmalı gençlerin ortak çalışması 

Beraberlik meyvesini verdi. 1962’nin Ekim ayında fırlattıkları Marmara 4 isimli roket 5415 metre yüksekliğe çıktı. Bu derece, Bandırma Füze Kulübe ve Kirkor Usta’yı ABD ve Almanya’daki amatör denemelerinin ardından üçüncü sıraya yerleştiriyordu.

İşler iyi gidiyordu.

Türkiye’de amatör roketçilik gelişiyordu. Bandırma Füze Kulübü de Kirkor Usta da yeni projeler peşindeydi. İnsanlar ‘uzay çağında’ hevesleri peşinde çalışıyor ve Ay’a gitmeye çeyrek kalmışken, hiç de “olmaz” demeden Ay ve feza üzerine hayal kuruyorlardı.

7.

Ya sonra?

Hollywood filmlerinde bu öyküler başarıyla biter. Bizde ise hayalkırıklığıyla. Bizim memlekette pişen her iş tam da ‘Devrim Arabaları’ kıvamındadır.

Çalışılır, başarıya çeyrek kalır… Sonra bir büyük aksilik çıkar. Görünce hemen tanırsınız; Hollywood filmlerinde finalden hemen önceki o en büyük engeldir o. Dışarıda o engel de aşılır.

Bizde filmler o engelde biter.

Biz icadı yapar, aksiliğe kızar, sonra her şeyden vazgeçeriz.

8.

İşte hikâyenin sonrası…

Kirkor Usta’nın evinde daha sonra aydınlatılamayan sebeplerle bir yangın çıkar. Ustanın tüm projeleri, bilgileri, belgeleri kül olur. Yıllarca hem imkânsızlıklarla hem de milletin alaylarıyla boğuşmuş Kirkor Usta artık bu yangına da katlanamaz ve hayata küser. Roketçilikle falan da uğraşmaz.

Bandırma Füze Kulübü ise Kirkor Usta’ya oranla daha uzun süre dayanır. Üye sayısı da ilgi de artar. Hatta askeri çevrelerden de destek alır. Ama tatsızlıklardan yine de kendini kurtaramaz. Kulüp, sergilerindeki bir maket uçak yüzünden Amerikan propagandası yapmakla suçlanır. 1970’lerin ikinci yarısında Türkiye’deki karışık ortamda da güvenlik gerekçesiyle roket çalışmaları durdurulur.

9.

Roketçi Kirkor Usta ve Nişanlısı Manusenk Genç 

Bizde hevesler bazen azala azala biter. Bazen kül olur biter. Ama genelde biter. 

Kirkor Usta’nın kül olan hevesleri belki bizi insanlığın bugün yeniden gitmeye çalıştığı Ay’a taşımayacaktı ama bir hayale ortak olmamızı sağlayacaktı.

Bizim Artemis’imiz de günün birinde belki bu hayalle havalanacaktı.

Bakın, Reşad Ekrem Koçu, ‘İstanbul Ansiklopedisi’nde Kirkor Usta için ne demiş:

"İlkokulun dördüncü sınıfından iken, pil ile çalışır bir telefon cihazı yaparak arkadaşları ile 200 metrelik mesafeden konuşan Kirkor Duvarcı fenni icadlar ve bazı cihazlar yapma yolundaki merakını yıllar geçtikçe öylesine ileri götürmüştür ki, asıl mesleği olan kuyumculuğu ve dükkânını ihmal etmeye başlamış ve muhitinde ‘Roketçi Kirkor’ lakabı ile tanınmıştır. Bütün yakınları, dostları 'Dükkânına gir çalış, para kazanmaya bak' diye nasihatda bulunurken, onun bir mûcid olduğuna yalnız nişanlısı Manusek Hanım ile âletlerini ve bu arada fezaya attığı roketini îmal eden Üsküdarda kaynakçı Jirayin Zerunyan Usta inanmışdır. Kendi ifâdesine göre bütün bilgisi gazete, dergi ve filmlere dayanan Roketçi Kirkor Duvarcı’nın bilmediği hakikat, dünyânın ummî mucidler çağını çoktan geçirmiş olmasıdır; fakat şurası da bir hakikatdir ki Kirkor Duvarcı, feza yolculukları araştırmalı yolunda, aşk ile beslenmiş kaabiliyetinden istifâde edilecek insanlardandır.”

Aşk ile beslenmiş kabiliyetten istifade etmeyi öğrendiğimiz gün belki biz de kendi füze rampamıza “Gidiyoruz” pankartını asarız.

O gün daha gelmedi.

Tüm yazılarını göster