Putin'den Merkel'e bir buket gülden fazlası

Merkel, Soçi ziyaretinde Ukrayna’dan gaz akışının devam etmesini talep etti. Putin bu talebe doğrudan "Hayır" demese de, "Hat faaliyete geçtiğinde ekonomik maliyeti hesaplanarak karar vereceğiz" demekle yetindi. Putin’in bu yanıtı kâr zarar maliyetini imliyorsa da Rusya dış politikasının, özellikle enerji perspektifinin, ekonomik motivasyondan ziyade siyasi ve stratejik hamleleri öncelediği dikkate alındığında Ukrayna’dan gaz akışını devam ettireceğini kestirmek zor değil.

Mühdan Sağlam msaglam@gazeteduvar.com.tr

Rusya’nın Karadeniz kıyısında yer alan Soçi, 1864’te başta Çerkesler olmak üzere bölge halklarının Rus Çarlığı tarafından soykırımına uğratılması ve zorunlu sürgün nedeniyle “kanlı çayır” olarak anılıyor. Rusya içinse bu Karadeniz şehri gayri resmi uluslararası görüşmelerin merkezi. Pek çok ülkenin lideri her yıl burada Putin’le görüşüyor. Bu yıl Soçi’de en dikkat çeken lider Putin’in 18 Mayıs’ta çiçeklerle karşıladığı Angela Merkel’di. İki liderin bu görüşmesi çerçevesinde Rusya-Almanya ilişkilerinin enerji ve ekonomi boyutuna tarihsel bağları ve Rus enerji şirketlerinin vazgeçilmez yüzü olan Almanya eski başbakanını da gözeterek mercek tutacağız.

GÜL DÖKTÜM YOLLARINA: PUTİN-MERKEL GÖRÜŞMESİ

Moskova-Berlin ilişkileri, Almanya’nın Avrupa Birliği’nde ekonomik konumu ve enerji ihtiyacı nedeniyle Rusya-AB ilişkilerinin de en önemli ayağını oluşturuyor. Gazprom Export 2017 verilerine göre Gazprom’un Avrupa’ya sattığı 192 milyar metreküp (bcm) gazın 53.44 bcm yani yüzde 36’sı Almanya tarafından kullanılıyor.

Rusya- Almanya enerji ilişkileri sadece tüketimle sınırlı değil. Örneğin 2011’de faaliyete geçen Kuzey Akım I Projesi Baltık Denizi üzerinden yıllık 55 bcm gazı Almanya’ya taşıyor. Hattın operatörlerinden ikisi yüzde 15’er hisseye sahip olan iki Alman şirketi E.ON ve Wintershall. Ukrayna gerilimi gündeme gelen Kuzey Akım II de Almanya’ya doğrudan gaz taşımayı hedefliyor. Bu hattın operatörleri arasında da iki Alman şirketi bulunuyor. 2019 sonunda faaliyete geçmesi beklenen hat, öncülü gibi yıllık 55 bcm gaz taşıyacak. Böylece alternatif yollar hariç Rusya’dan Almanya’ya her yıl 110 bcm gaz akacak. Kuzey Akım II Projesi hem Avrupa içinde hem de ABD tarafından eleştirilen bir girişim. Özellikle bu hatla Ukrayna’dan gaz aktarmaya gerek olmayacağı fikri, Almanya ve projede yer alan Hollanda, Fransa ve Avusturya’nın Rusya ekonomik yaptırımlarını delmesi olarak yorumlanıyor.

İşte bu noktada gelen eleştirilerin haksız olmadığının farkında olan Merkel, Soçi ziyaretinde Ukrayna’dan gaz akışının devam etmesini talep etti. Putin bu talebe doğrudan "Hayır" demese de, "Hat faaliyete geçtiğinde ekonomik maliyeti hesaplanarak karar vereceğiz" demekle yetindi. Her ne kadar Putin’in bu yanıtı kâr zarar maliyetini imliyorsa da Rusya dış politikasının, özellikle enerji perspektifinin, ekonomik motivasyondan ziyade siyasi ve stratejik hamleleri öncelediği dikkate alındığında (1) Ukrayna’dan gaz akışını devam ettireceğini kestirmek zor değil.

Merkel-Putin zirvesinde gündem olan bir diğer önemli başlık ABD’nin İran Nükleer Anlaşması'ndan çekilmesiydi. Nükleer Anlaşma konusunda öncelikle Almanya ve Rusya; Çin, Fransa ve İngiltere gibi anlaşmanın devam ettiğini savunuyor. Diplomatik olarak aynı zemini paylaşmanın yanında iki ülkeyi yan yana getiren diğer önemli bir unsur İran’a yatırımları.

Volkswagen ve Lufthansa İran ile anlaşmalar yapan ve ciddi pazar payı olan iki Alman firması ve ABD’nin İran yaptırımlarının hedefinde. Benzer biçimde Gazprom, Lukoil ve Rosneft gibi önemli Rus enerji firmaları İran’a hızla yatırım yapmaya çalışıyor. Rusya’nın İran’a dönük ABD yaptırımlarına rağmen yoluna devam edeceği sürpriz değil, Peki Almanya?

Merkel şirketlerin İran’daki yatırımlarına devam etmesi gerektiğini ve bunu ABD ile müzakere edeceklerini ifade etti. Dahası, İran’daki yatırımlarının ABD-Almanya ilişkilerini etkilememesi gerektiğini savundu. Yine ABD ile müzakereleri beklemek gerekecek.

Kuzey Akım ve Kuzey Akım II projeleri güzergahları

BEN SANA MECBURUM BİLEMEZSİN!: ENERJİ VE EKONOMİ İLİŞKİLERİ

Soğuk Savaş denildiğinde genel biçimde SSCB-ABD arasındaki ilişkiler anlaşılıyor, oysa Avrupa-SSCB ilişkileri özellikle enerji ilişkileri atlanmamalı. 1960’ların sonunda bugün Gazprom’un neredeyse her projesinin paydaşı olan dört ülke Batı Almanya, Fransa, İtalya ve Avusturya SSCB’den gaz alımı için müzakerelere başladı. NATO ve ABD’den gelen itirazlara rağmen devam eden petrol alımına gaz alımı da eklendi. Söz konusu dönemde ABD’nin en fazla karşı karşıya geldiği ülkelerden birisi Almanya’ydı. Dönemin önde gelen Alman şirketi Ruhrgas (bugün E.ON) sadece gaz alımıyla kalmamış SSCB’ye gerekli olan çelik boru ve teknolojiyi de aktarmıştı. İşte iki ülke arasındaki ilişki hâlâ bu temel üzerinden işliyor. ABD’de ise bu ilişkilere itiraz etme konusunda aynı yerde duruyor.

Ekonomik olarak ilişkilere mercek tutulduğunda aralarında Mercedes ve Henkel gibi devlerin olduğu 190 Alman şirketi Rusya’da bulunuyor. Bu şirketler 120 bin kişiye istihdam sağlarken toplam yatırımları 30 milyar euro civarında. Üstelik bu yatırımcıların Merkel’e Rusya yaptırımlarını kaldırması için baskı yaptığını belirtmek gerekiyor.

Ekonomik yaptırımlar sonrası iki ülke arasındaki ticaret hacminde azalma olsa da Alman şirketlerin yatırımları yıllık 2 milyar euroluk seviye ulaştı. 2017’de 2 milyar euronun üzerine çıkan yatırımlar bir önceki yıla göre 200 milyon euro artış gösterdi. Dikkat çekici olan söz konusu yatırımların AB ve ABD’nin Rusya ekonomik yaptırımlarına rağmen artış göstermesi.

ENERJİ MATRUŞKADAKİ ALMAN KİM?

Gerhard Schröder

Rusya enerji politikasının 2000’lerdeki genel seyrindeki en önemli unsur devletle sermaye grupları (oligarklar) arasında ibrenin devletten yana kayması. 2003’te o dönemde Rusya’nın en büyük petrol şirketi olan Yukos’a el konulması, ardından şirketin bir devlet şirketi olan Rosneft tarafından alınması bu anlamdaki sembol. Petrol alanında Rosneft Yukos’u almasıyla dünyanın en önemli petrol şirketlerinden birisi oldu. Doğal gaz alanındaysa Gazprom’da artan devlet hissesiyle devlet enerji piyasasına “ben geldim” demişti. Devletin yanında bu dönemde enerji piyasasında dikkat çeken bir isim daha vardı.

Bu kişi 1998-2005 arasında Alman şansölyeliği yapan Gerhard Schröder’den başkası değil. Putin ve Schröder yakın arkadaş. Ancak bu arkadaşlık ilişkisi “Dostum Putin” gibi göstermelik hitapların ötesinde stratejik bir perspektif taşıyor. Örneğin Schröder’in Rusya’ya en büyük katkısı 2005’te görev süresi bitmeden Kuzey Akım Projesi’ni Almanya adına imzalamasıydı. Koltuğunu Merkel’e devrettikten sonra, eski şansölye Kuzey Akım Projesi’nin başına geçti. Benzer bir biçimde Gazprom’un Avrupa’daki etkinliğinin artışına büyük katkı sundu.

2014’te Ukrayna kriziyle beraber gelen ekonomik yaptırımlar ve Rus enerji şirketlerinin bu yaptırımlardan nasibini alması Rusya’yı yeninden harekete geçirdi. Rusya’nın Kuzey Akım II Projesini resmiyete dökene kadar projenin başında tuttuğu Schröder yeni bir koltuğa oturacaktı. Alman sosyal demokratları ve iş çevreleri üzerinde hâlâ etkisi olan Schröder, Eylül 2017’de Rus petrol devi Rosneft’in başına geçti. Yönetim kuruluna geçiş töreninde Rosneft’in başkanı İgor Seçin neden Schröder sorusuna da yanıt veren bir konuşmasında, Schröder Rusya-Avrupa özellikle Almanya ile ilişkilerin gelişmesine katkı sunacaktır. Rosneft’in Avrupa başta olmak üzere küresel görünürlüğünde ve projeler almasında büyük bir rol üstlenecektir, dedi.

Schröder’in Kuzey Akım I ve II’deki iş bitiriciliği ortada. Gazprom’un Avrupa’daki statüsüne katkısı da. Bunun yanında eski Şansölye Rusya’ya dönük yaptırımlara karşı çıkıyor ve Almanya’yı Rusya’yla ikinci bir Soğuk Savaş başlatmakla itham ediyor. Gerek Rusya’da yatırımları olan Alman şirketleri, gerek enerji projelerinde aslan payını Gazprom’la paylaşan enerji şirketleri bu konuda Schröder’le hemfikir. Dahası Rusya’nın bu stratejik atılımı daha fazla yatırımın Rusya’ya çekilmesini de sağlayabilir. Dolayısıyla gerek İran gerek Rusya konusunda ABD ile farklılaşan Merkel’in ABD’yi de gözetme gayreti dikkate alındığında işinin hiç kolay olmadığı ortada. Daha geniş bakıldığındaysa bu stratejik adımlar ve politikanın kapitalist dinamiklerle çelişmesi aynı zamanda devletler-şirketler ilişkisine dönük açmazlar ve olası senaryolara da ışık tutan bir dönemin kapısını aralayacak.

(1)Volkan Özdemir, Rusya’nın Kodları, İstanbul, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2018, s.188

Tüm yazılarını göster