Peng Shuai olayı ve yönetenlerin suskunluğu

Bir kadın sporcu cinsel tacize uğradığını söylüyor ve suçun failinin nasıl yargılanacağı veya ne ceza alacağı değil, istismara maruz kalan kişinin akıbeti konuşuluyor. Bu ayıp, “dış güçler” anlatılarına yer bırakmayacak kadar büyük…

Suat Başar Çağlan sbcaglan@hotmail.com

2 Kasım 2021 günü Çinli kadın tenisçi Peng Shuai spor dünyasını sarsan bir açıklama yaptı. Ünlü sporcu, “Çin Twitter’ı” Weibo’dan yaptığı paylaşımla eski başbakan yardımcısı Zhang Gaoli’nin üç yıl önce kendisini cinsel ilişkiye zorladığını iddia etti. Ancak paylaşım sadece 34 dakika sonra resmi makamlar tarafından silindi; Peng de ortadan kayboldu. Bir aydır olup bitenler, post-endüstriyel sporun nasıl bir korku filmine dönüşebildiğini gösteriyor. Tek umut ise bu türden suçların ortaya çıkarılması…

OLAY

Peng açıklamasında, Çin Komünist Partisi eski yöneticilerinden 75 yaşındaki Gaoli’nin kendisini tenis oynamak için evine çağırdığını, hatta eşinin de evde olduğunu, ancak yalnız kaldıklarında eski başbakan yardımcısının kendisine cinsel tacizde bulunduğunu ve cinsel ilişkiye zorladığını söyledi. Elinde herhangi bir kanıt bulunmadığının farkında olduğunu belirten sporcu, olay sırasında evin kapısında bir korumanın beklediğini anlattı. Gaoli siyasi nüfuzu sayesinde başına bir şey gelmeyeceğinden emindi. Ancak o gün yaşadığı korkudan sonra üç yıldır her gün ağladığını anlatan Peng, ne pahasına olursa olsun gerçeği daha fazla saklayamayacağını ifade ederek istismar iddiasını dünyayla paylaştı.

Çin tarihinin en büyük tenisçisi, teklerde 14 çiftlerde 1 numaraya yükselmiş, çiftlerde Fransa Açık ve Wimbledon şampiyonu olmuş bir yıldız böyle bir iddiada bulununca, ülkesinde ortalığın ayağa kalkması beklenirdi. Ama Çin’de yer yerinden oynamadı. Kapalı ve baskıcı rejimlerin adeti olduğu üzere, hükümet daha kestirme ve neticeye yönelik bir yolu seçti. Peng’in paylaşımı yarım saat içinde devlet tarafından silindi; sporcunun bütün sosyal medya hesapları askıya alındı ve internet arama sonuçlarında görüntülenmesi engellendi. Çin kamuoyunun büyük bölümü olaydan hiç haberdar olmadı. Hiç olmamış gibi yapmak varken suçu kabullenip uğraşmanın ne âlemi vardı? Üstelik Çin için özel bir durum söz konusuydu. Şubat ayındaki 2022 Kış Olimpiyat Oyunlarıyla birlikte başkent Pekin tarihte hem Yaz hem Kış olimpiyatlarına ev sahipliği yapan ilk ülke olacak, Çin’deki baskıcı hükümetin itibarı bu “sportswashing” (spor yoluyla itibar temizleme) hamlesiyle temize çıkacaktı. Yani hiç sırası değildi.

WTA, IOC, ABD, AB, BM VEYA HERKES

Ama dünya değişmişti. Sosyal medya denilen illet, geçmişte örtbas edilebilen birçok suçun anında cümle âleme yayılmasına sebep olabiliyordu. Peng’in – sadece 34 dakika internette kalan – sesi yurtdışında yankı buldu. Üstelik sesi kısıldıktan sonra sporcu bizzat ortadan kaybolmuş ve güvenliğine dair endişeler baş göstermişti. Novak Djokovic, Serena Williams ve Naomi Osaka gibi tenis yıldızları sosyal medyada #WhereisPengShuai (“Peng Shuai Nerede?”) etiketiyle Çinli sporcuyu gündeme taşıdı.

Kadına yönelik istismar ve şiddet olaylarında kamuoyunun tavrı çok belirleyici olsa bile her zaman yeterli gelmeyebiliyor. Yetki ve güç sahibi kuruluşların ne yapacağı çok önemli. Peng Shuai olayında sporun yönetici kurumlarından biri net tutumuyla gidişatı değiştirdi. Steve Simon’un başkanlık ettiği Kadınlar Tenis Birliği (WTA) ilk günden itibaren hem tenisçinin iddialarının adil ve şeffaf bir şekilde soruşturulmasını, hem de Peng’in güvenliğine dair net ve muteber kanıt sunulmasını istedi. WTA paradan daha önemli şeyler olduğunu, birinci önceliğinin sporcuları korumak olduğunu, olaya seyirci kalınması halinde Çin’e yaptırım uygulayacağını bildirdi. 13 gün boyunca sessiz kalan Çin hükümeti, baskıya daha fazla dayanamayacağı açığa çıkınca Peng’in “iyi” olduğuna dair birkaç fotoğraf yayınladı. Fotoğraflarda sporcu bazı toplu etkinliklerde görülüyordu. Ancak fotoğrafların tarihi ve gerçekliği hakkında bir kanıt yoktu. Karşı taraf yetinmedi. Ardından 17 Kasım’da WTA’e Peng tarafından yazılmış ama ne hikmetse Çin devlet medyası aracılığıyla iletilmiş bir e-posta gönderildi. E-postada Peng, cinsel istismar iddialarının doğru olmadığını, kendisinin kayıp veya tehlikede olmadığını, Çin tenisini daha da ileriye taşımak için elinden geleni yapacağını yazıyordu. Bütün süreçle çelişen bu metin şüpheleri daha da arttırdı.

WTA somut bir gelişme yaşanmaması halinde Çin’de düzenlediği 11 turnuvayı ve Kadınlar Turu finalini iptal edeceğini söyledi. Öncesinde WTA’in bu kadar turnuvayı ve parayı kaybetmeyi göze alamayacağı düşünen Çin giderek köşeye sıkışmaya başladı. Birleşmiş Milletler ve Beyaz Saray’ın da devreye girmesi üzerine, Olimpiyatlara da halel gelebileceği düşüncesiyle kendine güçlü bir müttefik buldu: IOC, yani Uluslararası Olimpiyat Komitesi…

21 Kasım günü IOC, Başkan Thomas Bach’ın Peng ile görüntülü görüştüğünü açıkladı. Sporcunun çok iyi olduğu, özel hayatına saygı duyulmasını beklediği, bu yüzden şimdilik ailesi ve dostlarıyla vakit geçirmeyi yeğlediği vurgulandı. Ancak artık Avrupa Birliği de işin içine girmişti ve kanıt talep ediyordu. Neticede, bir ay boyunca istediğini elde edemeyen WTA, iki gün önce Çin ve Hong Kong’da düzenlenecek tüm turnuvaları askıya aldığını açıkladı.

IOC ise belli ki Kış Olimpiyatlarıyla ilgili herhangi bir yaptırım uygulamayı düşünmüyor. Peng maruz kaldığı tacizin getirdiği çöküntü bir yana, kendini siyaset ve sporun kirli güç savaşlarının ortasında buldu. Görünüşe bakılırsa evinde ve başına – daha ne gelecekse – bir şey gelmiş değil. Ancak skandalın örtbas edilmesi veya IOC’nin tabiriyle “sessiz diplomasi” ile unutulması için herkes canhıraş bir çaba içinde.

BATI’NIN İKİLEMİ

Dünyada üst düzey sporun bazen birbiriyle iç içe geçen, bazen daha net çizgilerle ayrılan dört büyük günahı var: Ayrımcılık, şike, doping ve yolsuzluk. Her branşın getirdiği para ve güç arttıkça bunları kimin paylaşacağına, söz konusu paylaşım sırasında hangi ölçütlerin öne alınıp hangilerinin yok sayılacağına dair kötü niyetli, hatta suç unsuru içeren yeni temayüller şekilleniyor. FIFA, UEFA, IOC gibi organizasyonların sabıkası belli. Turnuvaların nerede düzenleneceğine dair oy satın almalar, doping ve ayrımcılık vakalarında delil karartmalar, en azından sessiz kalmalar, spor yönetiminde doğal tavır haline gelmiş durumda. Dahası, uluslararası kurumların bu yaklaşımı, yerel federasyon ve birlikleri de aynı şekilde davranmaları için cesaretlendiriyor.

Ancak bütün olumsuzlukların yanında sosyal medya ve yeni kuşak sporcular yeni bir dünyayı ve küçük de olsa bir umut ışığını haber veriyor. Peng Shuai olayında tartışılır ve tartışılmaz taraflar var. Mesela dünya siyasetindeki ABD-Çin gerilimi göz önüne alınınca, Çin’de yaşanan her olayın Batı tarafından fazladan köpürtüldüğünü düşünmek, ya da Batılı ülkelerin kendi içlerindeki benzer olaylar ile Doğu’dakilere yaklaşımında ikiyüzlülüğe varan çifte standartlar uyguladığını savunmak mümkün. Bunlar olayın tartışılır yönleri. Ama ortada tartışılmaz bir gerçek var: Bir kadın sporcu cinsel tacize uğradığını söylüyor ve şu anda bu suçun failinin nasıl yargılanacağı veya ceza alacağı değil, istismara maruz kalan kişinin akıbeti konuşuluyor. Bu ayıp, “dış güçler” anlatılarına yer bırakmayacak kadar büyük.

Belli ki bundan sonra üst düzey profesyonel sporların akıbeti, dünyanın ekonomik ve siyasi gidişatıyla paralel ilerleyecek. Köklü spor organizasyonları çoğunlukla Batı’nın elinde. Doğu’nun zengin veya güçlü devletlerinde ise o organizasyonu düzenleyecek para ve heves var. Bu mutlu birliktelikten Batı bolca para, Doğu ise itibar kazanıyor. Batı bir yandan demokrasiyi savunduğunu söylüyor, ama Doğu’nun parasını görünce bu söylemler berhava oluyor.

Formula 1 Suudi Arabistan Grand Prix’si öncesi Lewis Hamilton’ın LGBT+ bireylere yaklaşım konusundaki kaygılarını dile getirip hafta sonu gökkuşağı renklerini taşıyan bir kaskla yarışacağını bildirmesi, Katar 2022 Dünya Kupası hazırlıkları sırasında stadyum inşaatlarında ölen binlerce işçi yüzünden bazı ülkelerin turnuvayı boykot çağrısı, yine Suudilerin Newcastle United’ı satın alması sürecinde Cemal Kaşıkçı suikastının gündeme gelmesi, hep aynı çelişkinin sonucu. Eğer Batı ayrımcılık ve demokrasiye dair gerçekten kaygı duyuyorsa, büyük spor organizasyonları için sonradan telafi edici veya örtücü tedbirler değil, net önkoşullar yürürlüğe koyulmalı. Belli ki – ve iyi ki – yeni kuşak sporcular eskiler kadar sessiz kalmayacak. Hem gerekli araçlara hem de – daha önemlisi – bunu yapacak cesarete sahipler. Suçun gizli kalması, cezasızlığın en büyük dayanaklarından biri olduğundan, yaşananların duyurulması büyük önem taşıyor.

BİZİ İLGİLENDİRİR Mİ?

Peng Shuai olayı kadına şiddet konusunda şerbetli hale gelmiş Türkiye’de fazla gündem olmadı; olacak gibi de görünmüyor. Bir fermanla İstanbul Sözleşmesi’nden “çıkan”, her gün kadın cinayeti haberlerinin geldiği, hatta Çin’i kendine model almak isteyen bir ülkede, Uzakdoğulu bir tenisçinin deneyimi muhtemelen bize çok hitap etmeyecek.

Öte yandan Peng Shuai vakası kadın cinayetlerinin ve daha genel anlamda kadına yönelik şiddetin neden politik olduğunun çok açık bir örneği. Politik ortamın beslediği zihniyet hem suçun işlenmesi için gerekli “rahatlık” zeminini veriyor, hem de yaşandıktan sonra cezasız kalacağına dair örtük teminatlar sunuyor. Son zamanlarda dünyanın hemen her yerinden ve her seviyeden kadın sporculara taciz haberleri geliyor. Elbette ideal olan böyle olayların hiç yaşanmaması, ama yaşanıyorsa ortaya çıkması, herkesin duyması, mağdurun değil failin baskı altına alınması şart. Bunların yeni ve parlak fikirler olmadığının farkındayım, ama kötülüğün sürekli yinelenmesi, en basit doğruların bile tekrar edilmesini zorunlu kılıyor…

Tüm yazılarını göster