Palyaçoları çarmıha germişler

Felaket ve kıyamet fikri en azından İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana hiç bu kadar gözde olmamıştı. Dünyanın her yerinde distopyaların popülerliğini artırdığı günlerde, Jake ve Dinos Chapman'ın işleri dünya sanatının yaşadığımız hayata en iyi karşılık gelen ürünleri arasında.

Cem Erciyes cemerciyes@hotmail.com

Tekinsiz, başka zamanlardan kalma ağaçların ortasında uzanan vadide ölüm, tüm dehşetiyle uzanıyor. Nazi üniformalı zombilerin denetiminde kepçelerle üst üste yığılan cesetler devasa kuleler oluşturuyor. Neden yapıldığı belirsiz konstrüksiyonların üzerinde insanlar birbirine saldırıyor. Üniformalı askerler ile çıplak bedenler bir mücadele mi yoksa işbirliği halinde mi belirsiz. Herkes birbirine saldırıyor sanki. Askerler çürümekte, çıplak insanlar ise birbirine kaynamış; dikkatle baktığınızda onların mutasyona uğramış tuhaf insansılar olduğunu görüyorsunuz.

Her taraf beden parçalarıyla kaplanmış durumda. Bir çift kopuk palyaço ayağının izlediği manzarada, çarmıha gerilmiş, parçalanmış başka palyaçolar da yer alıyor. Dinazorlar, onların üstündeki mızraklı Naziler, çeşitli mahlukat ve insanların birbirine karıştığı bir ölüm tarlası burası. Bir kıyamet sahnesi. Ya da gelecekten çok geçmişe, insanlık tarihine dair bir alegori.

CHAPMAN KARDEŞLERİN CEHENNEMİ

Jake ve Dinos Chapman kardeşlerin ünlü Cehennem serisinin içinde geziniyoruz. Çağdaş İngiliz sanatının en parlak kuşağına ait bu sanatçı ikilisi, kapsamlı bir sergi ile İstiklal Caddesi'ndeler. Arter'deki serginin adı 'Anlamsızlık Âleminde'.

Sergiden...

1990'lardan itibaren şekil değiştirmiş bedenlerle ilgilenen, gerçek boyutlu yaptıkları genetiği bozulmuş insan, çocuk heykelleriyle dikkat çeken Chapman kardeşler, 2000'lerde bu Cehennem serisiyle mensubu oldukları Young British Art'ın en karanlık ikilisine dönüştü. Yapımı bir kaç yıl süren her biri tek tek elle boyanıp yerleştirmede yerini alan binlerce küçük heykelden oluşan düzenlemeler, karanlık bir oyun bahçesi gibi. Oyuncak iş makinaları, savaş araçları ve kurşun askerlere benzer minik heykelleriyle kurguladıkları sahneler, aslında yüzlerce yıldır aklımızdan çıkmayan kıyamet senaryolarının bir dışa vurumu. Kutsal kitaplardan edebiyat, resim ve sinemaya uzanan bir mesele.

SANATIN MERKEZİNE KARAMSARLIĞI OTURTAN ÇAĞDAŞLAR

Nitekim, en büyük çıkışlarından birini 2000 yılında Londra Royal Academy'de açılan Apacolypse (Kıyamet) adlı sergide yapmışlardı. Yeni bin yılı herkes heyecanla karşılarken, Norman Rosenthall'in yönettiği Royal Academy'nin 'çağdaş sanatta güzellik ve dehşet' alt başlığını taşıyan bir sergide karar kılmasında takdir edilesi bir öngörü varmış meğer. 2000'ler ilk on yılın coşkusunu kolayca tüketti ve ikinci on yılda dünyaya dehşet ve karamsarlıktan başka bir şey bırakmadı. Chapmanlar işte bu karamsarlığı sanatının merkezine oturtan bir geleneğin çağdaş temsilcileri.

GOYA'DAN  CEHENNEM VİTRİNLERİ'NE

Apacolypse sergisinin kataloğundaki James Hall imzalı yazı, yaptıkları işleri Rodin'le ilişkilendiriyor. Bedenin tek tek her parçasını heykelin konusu olarak gören Rodin'le bir akrabalıkları olduğu muhakkak. Ama Chapmanların gözdesi modern sanatın babalarından biri kabul edilen Goya. İki kardeş, 90'ların hemen başında Goya'nın ünlü serisi Savaşın Felaketleri hakkında yaptıkları çalışmalarla adını duyurmuştu. Goya'nın İspanyol-Fransız savaşında gördükleri ve hayal gücünün de katkısıyla yaptığı gravür serisinden bir sahneyi, beden parçalarının ağaçtan sarktığı bir resmi, plastik mankenler kullanarak heykele dönüştürmüşlerdi. Serinin orijinal gravür baskılarına yaptıkları müdahaleleler ise bir vandalizm tartışması yaratmıştı. İstanbul'daki serginin, 'cehennem vitrinleri' kadar önemli bir yanı da işte bu ünlü Goya gravürlerini görme fırsatı vermesi.

Sergiden...

Cehennem vitrinleri, daha ilk bakışta bilen gözlere Hieronymus Bosch'un resimlerini çağrıştırıyor. 1450 doğumlu bu ressamın fantastik, karanlık ama biraz da ironik düş dünyası insanlığa dair en eleştirel resimlerin yaratıldığı yer.

'BEN DEĞİL, SİZ YAPTINIZ'

Saf kötülüğü simgeleyen ordularla gelen kıyamet düşüncesinin bir dönem Hunları, sonra Osmanlıyı, 20'nci yüzyılda da Nazileri kendine simge seçtiğini biliyoruz.

Picasso'nun Guernica tablosu için anlatılan bir hikaye vardır. 'Bunu nasıl yaptınız?' diye hayranlıkla sorar Nazi. O da şöyle cevaplar: 'Ben değil, siz yaptınız'. Picasso'nun açık sözlülüğü gerçek mi bilmiyorum ama kendi yarattığımız dehşetin sorumlusu yine bizleriz, yani insanoğlunun ta kendisi. Hem en çok korktuğumuz, hem de bir türlü engelleyemediğimiz; hatta tarihte sırası gelenin faili olmaktan çekinmediği bu felaketler sanatın temel meselelerinden biri. Tolkien'in Yüzüklerin Efendisi roman serisi tam da bu kötülük ordularını anlatır.

CHAPMANLARA BAKANLAR, AK YÜRÜYENLER'İ HATIRLAYACAKLARDIR'

Romanı değilse bile Peter Jackson'ın oradan uyarladığı film serisini izlemeyen yoktur. Son yıllarda herkesin çok iyi bildiği bir başka 'apokaliptik' yapıt ise Taht Oyunları. RR Martin'in roman serisi, içerdiği dehşet kadar insanın içindeki iyilik ve kötülüğe dair zekice anlatımıyla daha tamamlanmadan bir klasiğe dönüştü. Tabii ki bu romanlara ün kazandıran aynı adlı televizyon dizisi. Nitekim bu diziyi izleyenler Chapmanların ölüm tarlalarına bakarken, Yedi Krallık'ın kapılarına dayanan Ak Yürüyenler'i ve onların zombi ordusunu hatırlayacaklar, ister istemez...

Chapmanların insanlığın kötülükleri hakkındaki acı ironisi, yeniden ve yeniden beslenecek alanlar bulabiliyor. Sanatın düşsel alemlerini yetersiz bulan birileri varsa eğer, tarihe bile değil, hemen şimdiye, Ortadoğudaki IŞİD ordularına baksalar yeter. Onlar da eski ustalar gibi aynı şeyi göreceklerdir. Felaket ve kıyamet fikri en azından İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana hiç bu kadar gözde olmamıştı.

Dünyanın her yerinde distopyaların popülerliğini artırdığı günlerde, Jake ve Dinos Chapman'ın işleri dünya sanatının yaşadığımız hayata en iyi karşılık gelen ürünleri arasında. Onları burada, İstiklal Caddesi'nde görmek, insana iyi geliyor.

Tüm yazılarını göster