Mizahımıza ne oldu?

Zor zamanlarda mizah yükselir derler. Oysa bizde mizah dergileri kapanıyor, televizyonlarda politik mizah biteli yıllar oluyor…

Cem Erciyes cemerciyes@hotmail.com

Türkiye mizahını kaybetti sanki. Hayır evde, okulda, kahvede hala en şahane fıkralar anlatılıp, en nefis şakalar yapılıp kahkahalar patlatılıyor, bunu biliyoruz. Ama kamusal alanda, dergilerde televizyonlarda kitaplarda mizah hiç olmadığı kadar gerilerde bir yerlerde kaldı. Bunun sebebi çok zor günler geçirmemiz mi? Birkaç terör örgütünün birden bombalar patlattığı, ordusu sınırlar ötesi operasyonlar içinde, dört bir yandan tehdit altında bir ülkede, demokrasinin kayışını daha da sıkarak yaşamaya çalışan bir memleket olmamız mı? Her nevi siyasi dava bu kadar yükselmiş, güç sahipleri eleştiriye ister mizah ister bilim olsun sıfır tolerans gösterir hale gelmişken, mizahtan söz etmek abes mi?

'HİÇ BU KADAR SIKIŞTIĞIMIZI HATIRLAMIYORUM'

Epey oluyor, reyting şampiyonu komik diziler yazarak yıllarını geçiren bir arkadaşım, “Hiç bu kadar sıkıştığımızı hatırlamıyorum” dedi. Tabii 12 Eylül’de daha bir çocuktu, ama son yirmi yıldır senaryo yazarlığı yapıyor ve politik mizahın dergilerden televizyonlarda her yerde bir numara olduğu zamanları iyi hatırlıyor… Sinemacı, televizyoncu, senarist, yönetmen, yapımcı ve hatta oyuncu. Kültür endüstrisinde pek çok insan bu tutukluğun sıkıntısını yaşıyor bir süredir. Herkes gayet iyi biliyor ki Türkiye’de mizahın merkezinde her zaman politika vardı. İnsanlar en çok politik karikatürleri, yazıları ve hatta parodileri sevdiler.

ŞAKA YAPAMAMA HALİ

Bugün kimilerine biraz kaba saba geliyor olabilir, ama Levent Kırca’nın Olacak O Kadar’ı 90’larda hepimizi ekrana kilitlerdi. Ağırlıklı olarak politik parodilerden oluşurdu. Ondan sonra gelen Yasemince’de hem ezilen kadın Kakılmış vardı, hem parodileşmiş bir bakan Haset. Türkiye’nin bu en karanlık yıllarında ekranlarda mizah hiç de fena değildi doğrusu. Şimdi ‘şaka yapamama’ hali öyle bir noktaya geldi ki, televizyonlarda ‘sit-com’ bile kalmadı. Mizah dediğimiz şey, pek parlak oyuncuları pek süfli kostümler içinde tiyatro sahnesi olduğu var sayılan bir yere çıkartıp alkışlatan Güldür Güldür’e emanet.

Derlerdi ki ‘bir ülkede baskının yoğunlaştığı dönemlerde mizah coşar’. Çünkü sözünü doğrudan söyleyemeyenler metafora, ironiye sığınır, hiç değilse eleştiriyi şaka yollu yapmanın yollarını arar, kendini tutmaktan sinirleri gerilmiş millet de en basit espri karşısında yayları koyar, kahkahayı patlatır. Türkiye’de olağan üstü hal koşulları ağırlaşarak devam ettiğine göre mizahımızın sönmek yerine coşması taşması, yükselmesi gerekmez miydi? Bu soruyu yılların mizah tarihçisi Turgut Çeviker’e yönelttim. “Evet” dedi Turgut Çeviker, “Böyle bir söz var.” Ve anlatmaya başladı: “Ferit Öngören’in sözü. 1975’te bir panelde ‘faşizm mizahın gübresidir’ demişti. Bu sözü o zaman ben çok etkilemişti. Evet gübresidir, ama kullanabilirsen.

'FAŞİZM MİZAHIN GÜBRESİDİR'

Sıkıntılı dönemlerde mizah çoğalabilir, daha çok malzeme bulur kendine. Ama her zaman böyle olmamıştır. Mesela 12 Mart döneminde, 12 Eylül’de gazeteler karikatürcüleri elemişti. 12 Mart’ta karikatürcüler o kadar çok işten atıldı ki, bir çoğu çizgi filme geçti. Babı Ali’den Beyoğlu’na geçtiler. Karikatür gazete sahiplerine ceza getiriyordu ve onlar da karikatürcüleri işten atıyordu. Neticede Türkiye’de çizgi film gelişti o zaman…” Turgut Çeviker, Gırgır’dan sonra gelen karikatür, mizah anlayışını çok da beğenmiyor. Ama Penguen’in kapanmış olmasını da üzüntüyle karşılıyor. “İşleri zor, çok zor koşullarda çalışıyorlar” diyor.

Penguen’in genç çizerlerinden Cem Dinlenmiş de derginin kapanmasının biraz da dergiciliğin içinde bulunduğu durumdan kaynaklandığını düşünüyor.

“Dergicilik, basılı yayın ekonomisi artık çalışmıyor. Mizah dergileri bağımsız yayınlar ve satış geliri dışında bir dayanakları yok. O azalınca mizahçıların hayatını idame ettirecekleri koşullar da ortadan kalkıyor.” Televizyondaki mizah, hele politik mizah ise biteli çok oldu. “Ben çizmeye başladığımda bitmişti. Televizyonlar çok uzun zamandır kontrol altında çünkü” diyor Cem Dinlenmiş. Ona göre mizahın bitmesinden, kaybolmasından söz etmek çok anlamlı değil. “Ben lisedeyken mizah dergileri hem seni güldüren hem de kendini ait hissettiğin bir şeydi.

Şimdi hızlı bir şekilde kayboldular ama onun boşluğunu, internet siteleri ve sosyal medya aldı. Mizah biraz da anonimleşti. Paylaşarak ilerleyen kendini geliştiren bir şaka tarzı hakim oldu.” Cem Dinlenmiş’e göre mizah kaybolmuyor, değişiyor ve bunu görmek lazım: “Ekonomisi yok ama anonim bir üretim var. Profesyonel kendini yetiştirmiş insanlar azalıyor ama milyonlarca insanın üretimi devreye giriyor. Kullanıcı açısından bizim görünürlüğümüz geriye düştü. Neticede Penguen’in kapanması bir son değil ama bir devrin sona ermesi, bu doğru.”

Gezi sırasında farkına vardığımız o yeni kuşağın yeni mizahın ve yeni siyaset yapma biçimlerinin varlığını sürdürdüğünü anlıyorum ben Cem Dinlenmiş’in sözlerinden. O dil sosyal medyada, bloglarda, internet sitelerinde şakalar, laflar, virallar ve başka şeyler halinde dolaşıyor, çoğalıyor. Ama bu durum da ana medyada, herkesi ilgilendiren günlük sohbetlerde, popüler kültürde mizahın varlığını yitirdiği gerçeğini değiştirmiyor.

Tüm yazılarını göster