Milli takım kadroları neye göre seçiliyor?

Fransa’nın hocası Raymond Domenech, aslan burçlarını stoper oynatacak kadar çıldırmadığını söylemişti…

Suat Başar Çağlan sbcaglan@hotmail.com

Dünya Kupası’na bir hafta kala turnuvada yer alacak ülkeler 26 kişilik kadrolarını birbirinden havalı kliplerle açıklamaya başladı. Brezilya’da Roberto Firmino, İngiltere’de Tammy Abraham gibi isimler Katar’a gidemeyecek. Milli takım kadrosu seçimi her zaman tartışmaları beraberinde getiren bir konu olduğundan kupa öncesi oyuncu tercihi kriterlerine göz atmak yerinde olabilir…

HAVUZ & GENÇ MİLLİ TAKIMLAR

Bir milli takım oluşturmanın yolu, öncelikle ülke vatandaşı olan veya yapılmış yüzlerce futbolcudan oluşan bir havuz yaratmaktan geçiyor. Her memleketin canlı, sürekli değişen bir milli takım havuzu var; istenen becerideki oyuncular küçük yaştan itibaren bu havuza dalıyor. Lig, yaş aralığı gibi havuz ölçütleri söz konusu. Bugün oyuncular çok küçük yaşlardan itibaren sıkı takip altında olduğundan, A milli takımlarda oynayanların büyük çoğunluğu küçük yaş gruplarında aynı formayı terletmiş oluyor. Kısıtlı zamanda en yüksek performans için ortama aşina isimlerin yeğlenmesi şaşırtıcı değil.

TAKIM PROFİLİ

Her milli takımın FIFA sıralamasında bir yeri, dolayısıyla kendi gerçekliği var. Kupayı hedefleyen Almanya kadrosunu oluşturmak ile bir galibiyetle kendinden geçecek Kanada takımını kurmak farklı işler. İddialı ekiplerde hocanın en büyük derdi, bazı Batı dillerindeki “sélectionneur”, yani “seçici” unvanının hakkını vererek yüzlerce seçenek arasından en iyi 26 kişiyi bulabilmek. Zayıf ülkelerde hem başarı baskısı daha az hem de havuz daha dar olduğundan, gençlere şans verme ve denemeler yapma imkânı artıyor. Öte yandan milli takımlarda başarı ve başarısızlık çok az sayıda maç üzerinden belirlendiği için zirveye yaklaştıkça baskı artıyor. Ters giden bir ikinci tur maçında son dakikalarda sahaya sürebileceğiniz bir santrforu kadroya almamış olmak işinize mal olabilir.

OYUN TARZI, DİZİLİŞ, TAKTİK

Teknik direktörün belli bir diziliş ve sisteme karar vermesi, havuzdaki bazı oyuncuları yüzeye yaklaştırıp bazılarını dibe itiyor. Kontratak futbolu isteyen bir hoca, sırtı dönük oynayan battal boy hedef santrfora sıcak bakmıyor. Ya da üçlü savunma oynanacaksa, normalde seçilme umudu olmayan beşinci, hatta altıncı stopere forma şansı doğabiliyor.

KULÜP

Empoli’nin İtalyan sağ beki, Juventus’ta forma giyen mevkidaşından net bir şekilde daha iyiyse Gök-Mavili formayı sırtını geçirebilir. Ancak kaliteleri yakınsa işi zor. Bunda Juventus oyuncusunun büyük takım baskısına ve uluslararası maçlara alışkın olmasından, milli takım hocasının Juve camiasıyla “papaz olmak” istememesine kadar birçok faktörün rolü var. Makul bir sebep daha eklenebilir: Bir stoperiniz Liverpool’da oynuyorsa, aynı kulüpteki partnerini milli takıma çağırmak, Norwich’in çıkış yapan oyuncusuna şans vermekten daha pragmatik. Seviyelerin birbirine giderek yaklaştığı futbolda, hocanın aklından geçenleri sahaya taşıyabilecek ikililer ve üçlüler bulmak giderek önem kazanıyor. En çok da savunmada.  Chiellini-Bonucci gibi aynı takımdan iyi bir stoper ikilisi yakalayan hocalar, bu uyumdan ve beraber oynama alışkanlığının getirilerinden kolay vazgeçemiyor.   

LİG

Kulüpler gibi liglerin de bir ağırlığı var. Premier Lig’i bütün dünya gibi milli takım personeli de yakından izliyor. Ama Danimarka ligindeki bir Brezilyalı, Avrupa kupalarında parlamadığı veya büyük bir lige transfer olmadığı takdirde kendi memleketinde unutulabiliyor. Elbette bir oyuncunun radardan kaçması eskisi kadar kolay değil. Yine de her an her yere aynı yoğunlukla odaklanmak zor. Ligin karakteri de etken. Henüz en üst düzeye çıkamamış bir santrfor için, gol sayılarının her zaman yüksek, savunmaların her zaman biraz gevşek olduğu Hollanda liginde forma giyerek iyi istatistikler tutturmak, ulusal takımın dikkatini çekmek için mantıklı bir hamle olabilir.

OYUNCU YOĞUNLUĞU

Marc-André ter Stegen kariyeri boyunca Almanya A Milli Futbol Takımı’yla 30 maça çıktı. Manuel Neuer adındaki canavarla aynı döneme denk gelmese, bu sayı 130 olabilirdi. Ulusal takım oyuncuları eşzamanlı yoğunluğun kurbanı olabiliyor. Aynı anda dört iyi sağ bekiniz varsa en az biri mecburen listenin dışında, gerisi ise yedek kulübesinde kalıyor. En güçlü ülkelere özgüymüş gibi görünen bu sorun zaman zaman ilginç tesadüfler sonucu başka uluslarda da yaşanabiliyor. Tahmin edileceği gibi en büyük mağdur kaleciler.

ROL

Johan Cruyff, “her pozisyon için en iyi oyuncuyu seçerseniz, elinizde güçlü bir 11 değil, her pozisyonun bir numarası olur” demişti. Kadro kurarken oyuncunun kalitesi kadar takımda üstleneceği rol de göz önüne alınmak zorunda. Southampton’da “tahtaya ilk yazılmaya” alışkın bir golcü, İngiltere Milli Takımı’nda yedek beklemekte sorun yaşayabilir. Sorun çıkarmasa bile, böyle bir pratiği olmadığı için oyuna sonradan girdiğinde etki yaratamayabilir. Onun yerine “yedek golcülüğe” alışkın Chelsea ikinci santrforu daha fazla katkı verebilir. Kulübünde üstlendiği rol ile milli takımdaki fonksiyonu arasında uçurum olan oyuncular adaptasyon sorunu yaşayabiliyor. “Bu oyuncu kendi takımında bile yedek” argümanı her zaman isabetli bir eleştiri olmayabilir.

ÇOK YÖNLÜLÜK

Milli takım çoğu zaman bolluk demek. Ama kıta şampiyonaları ve Dünya Kupası gibi bir ayda altı-yedi maç oynanacak turnuvalarda teknik direktörler sakatlık ve ceza sebebiyle belli bir pozisyonda büyük gediklerle karşı karşıya kalmaktan çekiniyor. Bu yüzden tek mevkide usta olmasa da aynı anda 2-3 pozisyonda görev yapabilen isimler listenin sonlarında da olsa adını kadroya yazdırabiliyor.

İLİŞKİ

Dünya “network” dünyası ve kişisel ilişkilerin futbolda da büyük yeri var. Bu yüzden her hocanın favori oyuncularının olması anlaşılmaz değil. Milli takım hocası bir oyuncuyu eski öğrencisi, eski takım arkadaşı, hatta memleketlisi olduğu için tercih edebiliyor. Bunu doğrudan bir nepotizm/kayırmacılık olarak görmemek gerek. Neticede seçicilik tam da bu demek ve beklenen performans geldiği takdirde ortada sorun kalmıyor. Ancak başarısızlık halinde, eleştiriler normaldekinin iki-üç katına çıkabiliyor. Bu da adil sayılabilir.

SPONSOR & GÜÇ

Brezilyalı Ronaldo’ya 1998 Dünya Kupası finali öncesinde ne olduğu ve o haline rağmen neden sahaya çıktığı hâlâ meçhul. Rivayete göre maçtan bir gün veya saatler önce epilepsi nöbeti veya benzer bir rahatsızlık yaşamıştı; neticede 90 dakika boyunca sahada ruh gibi dolaştı. Her şeye rağmen oynaması ise sponsorlara bağlandı. Dünya Kupası finali, gezegenimizde aynı anda en çok sayıda insanı bir araya getiren olay. En büyük yıldızın bu dev sahneye çıkmaması sponsorun kaldırabileceği bir yük değil. Buna her biri başlı başına şirket haline gelen oyuncuların sosyal medya, ekonomik ve şahsi gücü de eklenebilir. Bir yıldız milli takımdan kendi isteğiyle emekli olmamışsa, hocası ne düşünürse düşünsün kadronun dışında tutulması kolay olmuyor.

ALİCENGİZ

İnsanın ve paranın olduğu her alan gibi futbolun da karanlık tarafları var. Milli formayı giymek oyuncunun piyasa değerini yükselttiği için, zaman zaman kanundışıyla, en azından haksızlıkla flört eden tercihler görmek mümkün. Büyük turnuvalarda görece az rastlanan süreç şöyle işliyor: Bir menajer/temsilci bir milli takım hocasıyla anlaşarak o güne kadar milli olmamış bir ismin kadroya alınmasına önayak oluyor. Çok da önemli olmayan bir veya birkaç maçta forma bulan oyuncu, “milli” unvanıyla gerçek değerinin birkaç katına pazarlanıyor. Baştaki anlaşmanın tarafları bu transferden yüzdelerini alıp hayatlarına devam ediyor. Çoğu örnekte, söz konusu oyuncunun milli takım kariyeri o birkaç maçla sınırlı kalıyor.

IRK, ETNİK KÖKEN, SİYASİ GÖRÜŞ

2014 yılında Fransa Milli Takımı eski teknik direktörü Laurent Blanc’ın Fransa Futbol Federasyonu yetkilileriyle yaptığı bir toplantıda, milli takım havuzundaki Afrika kökenli ve Arap oyuncuların sayısına sınırlama getirilmesi gerektiğini söylediği ses kayıtlarının ortaya çıkması, ülkede haklı olarak infial yaratmıştı. Ayrımcılık futbolun en büyük günahlarından biri. Özellikle köklü bir ırk ayrımı tarihine sahip memleketlerde milli takımın “fazla siyah” görünmesi, çok da dile getirilmeyen sessiz bir can sıkıntısına yol açabiliyor. Hatta siyahi oyuncuların yaptığı hatalar daha fazla tepki çekiyor. Penaltılara giden Euro 2020 finalinde İngiltere’de penaltı vuruşlarını gole çeviremeyen üç siyahi oyuncu, ciddi ırkçı tepkilerle karşılaştı. Yine siyasi kutuplaşmanın yüksek olduğu ülkelerde, bir oyuncunun belli bir politik angajmanı bulunması ve bunu yüksek sesle ifade etmesi, takıma girmesinde veya girmemesinde faktör olabiliyor.

BATIL İNANÇ

Yaklaşık 15 yıl önce, dönemin Fransa Milli Takımı hocası Raymond Domenech geçmişte kadro seçimlerinde astrolojiye başvurduğundan, ancak milli takımla birlikte bu alışkanlığı bıraktığından bahsetmiş, gelgelelim aslan burçlarını stoper oynatmaktan çekindiğini itiraf etmişti. Milli takım aynı zamanda bir ülkenin kültürünü yansıttığından astroloji, fal, büyü gibi doğaüstü etkenler oyuncu tercihinde nadiren de olsa kendini gösteriyor. Örneğin Sadio Mané sakatlığına rağmen Senegal’in 2022 kadrosuna dahil edildi. Oyuncuyu turnuvaya yetiştirmek için yerel büyücülerin çalışmaya başladığı haberleri geliyor. Uğursuzluk getirdiği gerekçesiyle dışarıda bırakılanlar da var.

FORM

Yukarıdaki ölçütleri ne kadar karşılarsanız karşılayın, dört yılda bir düzenlenen bir aylık bir turnuvada doğru zamanda form tutmak hayati önemde. Bir yıl önce hiç akılda olmayan bir oyuncu, sezon boyu – veya Katar 2022 özelinde üç aydır – gösterdiği performansla kendini dünya sahnesine atabiliyor. Bazen teknik direktörler her zamanki kadroyla devam etmeye daha hevesli olsa da, şimdiyi her şeyden önemli gören bugünün dünyasında kamuoyu baskısı formun daha fazla ön plana çıkmasında etkili oluyor. Elbette bu kadar çok faktörün söz konusu olduğu bir ortamda, ideal seçimden bahsetmek mümkün değil…

Tüm yazılarını göster