Masa da masa ha

Birisi gelip ne iş yaptığımı sorduğunda, "Masa bacağı sökücüyüm ben" diyordum, kutsal mülkiyet çitlerinden masa bacağı söküyorum. Sadece bir bacak, köşesi ya da çok küçük bir kıymık parçası belki dünyanın herhangi bir yerinde ama masa da masa ha…

Metin Yeğin myegin@gazeteduvar.com.tr

Sao Paulo’nun en kenar mahallerinden birinin en kenarlarında bir yerdeydi. Kocaman bir depo. Nereden bulduklarını bilmiyordum, muhtemel işgal edilmişti. 10’dan fazla masa vardı içeride. Önlerinde ikişer-üçer sandalyeler, üç-dört bank, bazılarında banka reklamı, bir tencere oldukça büyük, köşede kaynayan, onun önünde uzun bir masa, yanında kendi oturma yeri de olan, arka duvarda MST-Topraksız İşçiler Hareketi afişleri, ellerinde oraklarıyla bir kadın bir erkek, yanında prezervatif kullanmayı salık veren gene bir MST afişi ve Che Guevara’nın mate içen bir resmi.

O uzun masayı biz yeni taşımıştık, biraz önce kentin öte tarafında ormanın kıyısındaki bir MST işgal toprağından. Çok eski bir kamyonetti, sallanmayan yeri yoktu. Üstüne bağladığımız masa ayrılmasını engelliyor gibiydi. Çok sağlam bir ağaçtandı, onu da bilmiyorum, nereden bulduklarını ama bacaklarını biliyorum. Biz söktük arazinin etrafındaki eski çitlerden. Artık toprağın sahibi olmadığından, çite de ihtiyacı yoktu.

-Zerzan iddia ediyordu. İnsanlar milyonlarca yıl önce, şimdi bizim ‘telepati’ dediğimiz şekilde, birbirlerini anlıyorlardı zaten. Bugünün deyimiyle, birbirlerinin düşüncelerini okuyorlardı. Ne zaman ki toprakların etrafını çevirmeye başladılar, mülk edindiler, o zaman artık düşüncelerinin etrafı da çitle çevrildi. Bu yüzden artık anlaşamaz oldular ve bu yüzden, ses çıkarmaya, konuşmaya başladılar. -

Masa da masaydı ha Cansever’in şiiri gibi, en az 20-30 kişi yemek yiyebiliyordu üzerinde. Daha çok yuca, kara fasulye ve pilav. Biraz daha fazla kişi yan yana, bazıları ayakta, Topraksızların şarkılarından birini söyleyebilmek için çalışabiliyorlardı. Şarkıların, ’Hadi yürüyelim büyük toprak sahiplerine, burjuvaziye ve kan emici parazitlere karşı’ gibi sözleri vardı. İnsanlar masaya oturup kendi hikayelerini anlatıyor, diğerlerini dinliyor, yalnız olmadıklarını anlıyorlardı. İki-üç gün sonra kendi hikayelerinin sonunda, ‘Onurlu bir yaşam için’ diyorlardı.

Bir gün, son gece geliyordu. Topraksızlar, toprak işgal etmeye gidiyorlardı. Kimse toprak işgal etmeden MST’ye katılamazdı. Sadece neresinin işgal edileceğini bilmiyorlardı. Polis, asker, toprak sahibinin silahlı korumaları, kiralık mafya çeteleri, muhbirler, yani devlet ve mülkiyet yüzündendi bu. -Toprağın etrafına ilk çiti çeviren yüzünden diyordu Zerzan. Ve gevezeler-

O gün, masa bir harika oluyordu, çünkü üstünde toprak dağıtılıyordu.

Birisi gelip ne iş yaptığımı sorduğunda, "Masa bacağı sökücüyüm ben" diyordum, kutsal mülkiyet çitlerinden masa bacağı söküyorum. Sadece bir bacak, köşesi ya da çok küçük bir kıymık parçası belki dünyanın herhangi bir yerinde ama masa da masa ha…

Tüm yazılarını göster