Keçiye dönüşen hoca

Weisweiler Alman ve Avrupa futbolunda modern dönemi hazırlarken, Keçi Hennes hocanın eski takımıyla otobüse binip deplasmanlara gidiyordu…

Suat Başar Çağlan sbcaglan@hotmail.com

Apuleius’un MS 2. yüzyılda kaleme aldığı Başkalaşımlar (Altın Eşek), edebiyat tarihinin en ilginç eserlerinden ve roman türünün habercilerinden sayılır. Kitapta hayatından memnun olmadığı için kuşa dönüşmek isteyen Lucius, kendisini insan olmaya mahkum eden talihini yenmek adına kendini paralar, türlü arbedeye karışır. Ama işler istediği gibi gitmez…

İNATÇI

Kadere isyan etmek Antik Çağ kahramanlarına özgü bir durum değil. 1919 yılında Almanya’nın Erftstadt kasabasında dünyaya gelen Hans “Hennes” Weisweiler, birkaç cildi dolduracak bir yaşamöyküsüne sahip. Futbolla erken yaşta tanışan, II. Dünya Savaşı ile birlikte cepheye giden, hatta Gdansk’ta esir düşen hoca, savaş sonrası yokluk ortamında gıda toptancılığına başlamış, ama kaderine boyun eğmeyi reddederek futbola geri dönmüştü. İnatçılığıyla meşhur Weisweiler, Alman ve Avrupa futbolunun modern dönemini hazırlayan isimlerden biriydi. Hocalığı akademilerde öğrenen ve öğreten Weisweiler, Almanya Milli Takımı’nı 1954 Dünya Kupası’na taşıyan Sepp Herberger’in yardımcılığını yaptı. 1959 yılında yayınlanan Futbol: Taktik, Antrenman, Takım adlı kitabı, teknik direktörlerin başucu eserlerinden oldu.

Weisweiler altyapıya ve eğitime özel bir önem veren çok disiplinli bir hocaydı. Gelgelelim hücum futboluna meftundu ve 1950-80 arasında, yani futbolun erken modern döneminde, özellikle yaratıcı ve golcü oyuncular arasında savruk, söz dinlemez, ikna edilmesi zor karakterler ağırlıktaydı. Köln, Barcelona ve Mönchengladbach dönemleri boyunca Jupp Heynckes, Günter Netzer, Johan Cruyff, Bernd Schuster, Pierre Littbarski gibi farklı seviyeden dehaları zapt etmeye çalıştı. Çoğuyla ters düştü.

1973’te Gladbach’ın başındayken Almanya Kupası finalinde Netzer’i oynatmadı, çünkü yıldızının sonraki sezon için Real Madrid’le anlaşmasına çok içerlemişti. Gelgelelim 90 dakika 1-1 bitip maç uzatmalara gidince Netzer bir arkadaşının bacağına kramp girdiğini görüp oyundan çıkmasını, yerine kendisinin gireceğini söyledi. Sahaya doğru yürürken hocasının yanından geçti ve “ben oynuyorum” dedi. Üç dakika sonra gelişine bir şutla harika bir gol atarak kupayı Gladbach’a getirdi. Weisweiler için sürpriz bir durum yoktu. Yine başarılı olmuş ve yine bir yıldızı elinden kaçırmıştı.

Cruyff ise 1975-76 sezonunda Barcelona’yı çalıştıran hoca için, “Başka hocalarla tartıştığım nadirdir, ama onunla hiç anlaşamadım. Weisweiler’in sorunu yetişkin bireylere yeteneklerine bakmaksızın ne yapmaları gerektiğini söyleyip durmaktı” diyordu. Hennes’in öğretmenliği, Cruyff’un sergüzeşt mizacına elbette uymamıştı.

Ancak Weisweiler oyuncu yönetiminde yaşadığı sorunlara rağmen Köln ve Gladbach’ta efsane takımlar kurdu; iki kulübün de en parlak dönemlerine imza attı. Vazgeçmediği kitabi metodoloji ona 4 Almanya Ligi, 1 İsviçre Ligi ve 1 UEFA Kupası şampiyonluğu getirdi. Köln Spor Akademisi’nde yetiştirdiği teknik direktörlerle öyle büyük bir miras bıraktı ki, bugün hala dünyanın en seçkin futbol eğitim kurumlarından biri olan okula, ölümünden 22 yıl sonra, 2005 yılında onun adı verildi. Ancak bütün bunlar, hocanın hikayesinin sadece ilk yarısıydı.

BİR SAHADA KARŞILAŞMIŞ…

Hennes Weisweiler ismini sadece spor akademisine vermedi. Bu konuda ilk onurlandırılışı 1950 yılına denk geliyor. O günlerde Köln şehrinden geçmekte olan Williams Sirki’nin müdürü, yolda buldukları bir keçiyi uğur getirsin diye henüz iki yaşında olan 1. FC Köln kulübüne hediye etmişti. Keçiye oyuncu-menajer Weisweiler’in adı verildi ve “Hennes” oldu. Kimilerine göre isim babası, hayvanı daha ilk görüşte çok sevip bu hatırayı küçük bir şakayla taçlandırmak isteyen Weisweiler’den başkası değildi. Bazılarıysa ismin belirsiz bir şekilde, hocanın inatçılığına atıfla doğduğunu düşünüyordu.

Her ne olduysa oldu, Keçi Hennes kısa süre içinde kulübün maskotu haline geldi. İnsanoğlunun huyudur; bir hayvana isim verirse, karşılığında özgürlüğünü alır. Hennes de artık tutsaktı; ama alelade bir tutsaklık değildi bu. Kendi iradesinin dışında baş tacı edilmişti. İç saha maçlarını taç çizgisinin hemen dışından, yedek kulübesinin yanından takip ediyordu. Yeni kulüp emekleme günlerini bitirip Alman futbolunun en üst ligine doğru ilk adımlarını atarken, Hennes’in kerametine duyulan inanç ve dolayısıyla popülerliği günden güne artıyordu. 1960’larda Köln, Şampiyon Kulüpler Kupası’na katılan bir takım haline gelmişti. Aynı günlerde, Hennes uğur getirdiği gerekçesiyle takım otobüsüyle deplasmanlara bile gidiyordu. Artık Köln ve Hennes etle tırnak gibiydi.

Ama bildiğiniz gibi, keçiler pek rahat durmaz. Hennes de tabiatı gereği durmadı ve 1973 yılı geldiğinde, kulüp ambleminin tepesine çıktı. Meşhur Dom Katedrali’ni çerçeveleyen yuvarlak logonun sağ tarafında, bütün amblemin iki katı büyüklükte bir mahluk olarak hortladı. Camia Hennes’in takımla bağını sonsuzlaştırmaya karar vermişti. Devamında iyi günler devam etti. 1970’lerin sonunda Weisweiler’in –üçüncü dönemi için– geri döndüğü Köln, Bundesliga’da zafere ulaştı.

Aslında 1973 yılından çok önce, felek kaçınılmaz tokadını aşk etmiş ve “orijinal” Hennes’i öldürmüştü. Ama böyle bir hikayenin bitmemesi gerektiğini düşünen Köln camiası, geleneği devam edince ikinci bir keçi bulunmuş, hal böyle olunca, merhum ilkine I. Hennes unvanı verilmişti.

HANEDAN

Köln taraftarı kendi geliştirdikleri alt-kültür anlatısından mutlu ve gururluydu. Ne de olsa dünyada keçi hanedanına sahip başka futbol kulübü yoktu. Kulübün lakabı bekleneceği üzere “Keçiler” (daha doğru bir ifadeyle, “Tekeler”) olmuştu. Hennes hanedanı sözlü tarihi oluştu. Hennesler maskot veya tutsak değil, hükümdardı. Bazısı iyi huylu, bazısı aksi, kimi deli, kimi büyük hizmetler veren bir silsileydi. Aynı aileden olmalarına bazen dikkat gösterilse de, zaman zaman genetik kopuşlar yaşanıyordu. Ama neticede Hennes kaldı.

Hükümdarlar içinde I. Hennes elbette “kurucu baba” olarak erişilmez bir mertebede. Ondan sonra en sevilenlerden biriyse VIII. Hennes oldu. 2014 yılında Vfr Aalen ile oynanan ikinci lig maçında sahaya dalıp güvenlik görevlilerini uzun süre peşinden koşturan VIII. Hennes’in bu ani hareketi, Müngersdorfer Stadı’nın müdavimleri tarafından keramete yoruldu. Takımın halini gören büyük hükümdar, memnun olmadığı oyunculara bizzat örnek olmak için sahaya çıkmış, müthiş bir efor ortaya koymuştu.

Ama onun kulüp içindeki ağırlığını anlamayanlar da oldu. 2015 yılında takımın forveti Anthony Ujah, Eintracht Frankfurt karşısında attığı golü kutlamak için Hennes’e koşup boynuzlarından sıkıca kavradı; hatta kimilerine göre havaya kaldırmaya çalıştı. Ujah’ın asil kana bu şekilde pervasızca el sürmesi, hayvan hakları savunucularından olduğu kadar taraftardan da büyük tepki çekti. Döneminde acı tatlı birçok olay yaşanan VIII. Hennes, sağlık sorunları nedeniyle tahttan çekildikten iki sene sonra, geçtiğimiz yıl hayatını kaybetti. Varisi IX. Hennes’in dönemi Covid belasıyla başladı ve ilk aylarında pandemi kısıtlamaları sebebiyle saha kenarında yerini alamadı. Ama 23 Ağustos 2019 tarihinde oynanan Borussia Dortmund mücadelesiyle birlikte görevine fiilen başlamış oldu. Hennesler uzun zamandır deplasmanlara gitmiyor ve Köln hayvanat bahçesinde ikamet ediyor. Hatta kulübün resmi internet sitesinde “Hennes Cam” bağlantısına tıklayarak, majestelerinin saha dışındaki gündelik hayatı canlı olarak izlenebiliyor.

BİZİM MEMLEKETTE KEÇİ YOK MU?

Keçiler ortalama 15 ila 18 yıl yaşıyor. Ama Hennes hanedanı Weisweiler’den çok daha uzun ömürlü oldu. Bugünün dünyasında hayvan haklarına dair haklı itirazlar sebebiyle zaman zaman tartışmalara yol açsa da, Köln kültüründen silinmesi mümkün görünmüyor. Her halükarda, kulüp logosunda yaşamaya devam edecek. Büyük hoca Weisweiler 1983 yılında henüz 63 yaşındayken hayatını kaybetti. Ama bıraktığı miras, futbolun akıl ve duygu arasında salınan ruhuna en yakışan hikayelerden birini yarattı.

Apuleius’un “ön-romanında” kahraman Lucius kuş olmaya çalışırken eşeğe dönüşmüştü. Hennes Weisweiler ise işi bir adım öteye götürerek hem mesleğinin zirvesine çıktı hem de keçi oldu. İsmini verdiği akademide Jürgen Klopp, Thomas Tuchel, Hansi Flick ve Julian Nagelsmann gibi günümüzün en parlak hocaları yetişti. Adı stada, tesise verilen hocalar her yerde çok. Ama bir yandan bu saygınlığı korurken, diğer yandan bir şakaya konu olacak yüce gönüllülüğü bulmak zor. Elbette bizim futbolumuzda da “efsaneler” bol. Ama bizde –haşa– hiçbiri için böyle bir alaycılık akla bile getirilemez. Ne de olsa bizim memlekette keçi yok. Burası abdurrahman çelebiler diyarı…

Tüm yazılarını göster