İstanbullunun, taksiye binme anındaki endişesi

Türkiye’de konunun böyle büyümesinin nedeni Uber’in mükemmelliği değil, taksi sisteminin bozukluğu. Kent hayatının en temel hizmetlerinden biri olan taksilerin kesinlikle yeniden düzenlenmesi gerekiyor; Uberli ya da Ubersiz…

Cem Erciyes cemerciyes@hotmail.com

Türkiye sonunda, sarı taksilerin kalitesini konuşmaya başladı. Bunu da taksici-Uber savaşına borçluyuz. Taksiciler, Uber şoförlerine saldırmaya başlayınca mesele iyice su yüzüne çıktı. Ve nedense yıllardır pek sesini çıkartmayan taksi kullanıcıları, sosyal medyada seslerini yükseltmeye başladı. İşin aslı ben bu konuda çok da umutlu değildim, ne de olsa taksici esnafı bugüne kadar ne istediyse aldı. Ama devletin Uber’i yasaklamak konusunda pek de istekli görünmemesi, geçenlerde Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkçi’nin ‘Vatandaş neden Uber’i tercih ediyor, bunu iyi analiz etmeliyiz’ demesi bir parça da olsa Türkiye’deki taksi sisteminin sorgulanacağına dair umut verdi.

Taksicilerin gerek plaka sahiplerinin dernekleri, gerek şoförler odası sayesinde epey örgütlü olduğunu biliyoruz. Ne zaman taksimetre ücretlerinin düşüklüğünden şikayet etseler yeni bir ayarlama gelir. Yakın mesafeye gitmek istemezler açılış fiyatı yükselir, gece çalışmak istemezler gece-gündüz tarifesi farkı kalkar, can güvenliği sorunu yaşarlar (ki bu konuda tabii ki çok haklılar) bütün arabalara kameralar konur. Ama kimse, ‘bu arabalara binen vatandaşlar halinden memnun mu?’ diye sormaz.

CHP’lisi, AKP’lisi bütün siyasetçiler Uber krizinde taksicilerin yanında yer aldı. CHP’li siyasetçiler Taksiciler Esnaf Odası yöneticileriyle boy boy fotoğraf çektirirken bile aslında halkın taksilerden memnun olup olmadığını düşünmedi. Düşünmedi, çünkü bu konuda sesini yükselten de pek yoktu yakın zamana kadar.

İstanbul halkı, uzunca bir süredir taksiler karşısında mağlubiyeti kabul etmiş vaziyette. İrfan Aktan’ın Twitter’da yazdığı gibi, taksiciler karşısında herkes ‘ezik-büzük’. Çünkü onlarla tartışmanın sonu yok. Başka hiçbir esnaf, mahalledeki kuruyemişçi, bakkal, pideci ya da ne bileyim pastaneci ya da terzi bir taksici gibi umursamaz davranmaz müşterisine karşı. Esnaf olmanın da bir usulü, raconu verilen hizmetin bir standardı vardır. Çünkü en temelinde müşteri, memnun kalmazsa bir daha o dükkana gitmez. Ama elinizi kaldırıp bindiğiniz taksiye bir daha denk gelme ihtimaliniz zaten çok azdır. Dolayısıyla taksici, esnafın standart nezaketini göstermeye gerek duymaz. Zaten çoğu kez siz o taksiye binmek zorundasınızdır. Ya hasta ve yorgunsunuzdur, ya yağmurdan ıslanmaktasınızdır ya bir yere yetişeceksinizdir ya da o saatte başka bir vasıta kalmamıştır. Ve biraz tedirgin açarsınız kapıyı, tüm o mecburiyet hali içinde yakın mesafe, bozuk para, sigara kokan havasız bir araba, trafik ve güzergah krizlerinden biriyle karşılaşmanız mümkündür. Tüm bunlardan herhangi birine itiraz ederseniz çoğu kez kavga çıkar, ya arabaya alınmazsınız ya da bazen yarı yolda indirilirsiniz. Abartıyor muyum, hayır. Bunu bütün İstanbullular bilir…

İşin daha fenası ne kenti yönetenler ne de mesela Taksiciler Esnaf Odası bu durumu umursamıyor gibi. Taksi şoförlerinde hakim olan kavgacı delikanlı kültürüne bugünlerde kimsenin itirazı yok, belki de ondan. Baksanıza Oda Başkanı bile kameraların önüne çıkıp ‘yakıp yıkmaktan’ söz edebiliyor. Sanki eski değerler sistemi yıkılıp yerine yenisini inşa etmeye çalışan bir ülkenin karşılaştığı pek çok sorundan biri gibi bu da. Artık mesela kimse, Batı’da taksiler ve taksiciler şöyle, böyle diye anlatmıyor. Sanki taksi hizmetinin bir hedefi yokmuş, her şey mükemmelmiş gibi davranılıyor. Oysa biz yolcuların da Uberlerin önünü kesen taksi şoförlerinin de derdi çok.

Bir kere taksi plakaları çok pahalı. Devlet açtığı ihalelerle rakamları yükseltip sonra da bu plakaların sayısını sınırlı tutarak daha da değerlenmelerini sağlıyor; taksi sahibi olmak neredeyse iki milyon liralık bir yatırıma dönüştürmüş durumda. Taksi şoförlüğü yapmak ise çok kolay. Basit bir psikolojik muayene ile alınan (ki ehliyeti eski olanlara bu muayenenin bile yapılmadığı söyleniyor) SRC belgesine sahip herkes taksi ya da servis aracı kullanabilir. Hiçbir kurs, eğitim ya da bir başka standardı yerine getirmek zorunda olmayan, çoğu kez daha iyi bir iş bulamadığı için bu yorucu işi kabul edenler taksilerin direksiyonuna geçiyor. Bu şoför bolluğunda plaka sahipleri de onlara pek insaflı davranmıyor. Neticede her gün en az 200 TL’yi bir araya getirmeye mecbur asabi adamlarla baş başa kalıyoruz o arabaların içinde. Plaka sahipleri çoğu kez arabalarını kendi kullanmadığı için hiçbir yatırım yapmıyor ve bizi yollardaki en eski ve bakımsız araçlara binmek zorunda bırakıyorlar.

Tüm bu dağdağa içinde bir Uber’i düşünün. Siyah takım elbiseli kibar bir şoförün kullandığı, içi deri kaplı, güzergahını cep telefonunuzdan takip edebildiğiniz, aldığınız hizmeti anında değerlendirebildiğiniz, üstelik taksiden çok çok da farklı bir ücret ödemediğiniz bu siyah minibüslerin tercih edilmesinden daha doğal ne olabilir ki. Akıllı telefonuna uygulama indirip bunu gündelik hayatında kullanma kıvraklığına sahip olan herkes bu minibüsleri tercih ediyor. Berlin, Londra gibi Uber’in yasak olduğu kentler yok mu? Var. Ama bu kentlerin çok yüksek taksi standartları da var. Bu kentlerde taksi, ya özel yapım bir araçtır ya da ülkenin en lüks arabalarından biri. Taksi şoförleri sıkı denetim altındadır. Üstelik rekabet vardır. Tek bir tip taksi sistemi yerine ucuzu, pahalısı farklı taksi sistemleri, taksi şirketleri devrededir. Bütün bunları denetleyip yöneten, belli bir standartta tutan ve karşılığını harçlar, vergilerle o esnaftan alan belediyeler, Uber gibi başına buyruk bir sistemi kentlerine sokmak istemez; kimse de buna itiraz etmez.

Türkiye’de konunun böyle büyümesinin nedeni Uber’in mükemmelliği değil, taksi sisteminin bozukluğu. Kent hayatının en temel hizmetlerinden biri olan taksilerin kesinlikle yeniden düzenlenmesi gerekiyor; Uberli ya da Ubersiz…

BEN DEDİYDİM LİNKİ

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2017/08/21/taksimetre-kime-yaziyor/

Tüm yazılarını göster