İradenin idaresi, idarenin iradesi

Şu sıralar HDP milletvekillerine yönelik artan gözaltı operasyonlarının esas muhatabının bu siyasetçilerden cesaret alarak siyasi bir pozisyon belirleyen milyonlarca seçmenin iradesi olduğu söylenebilir. İktidar, HDP tabanının iradesini kırarak referandum sürecini kendisi lehine idare edebilecek mi, bunu kestirmek zor. Ama bu yolu epey zorlayacağı da açık.

İrfan Aktan iaktan@gazeteduvar.com.tr

“Hayırcılar” korkak mı cesur mu? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, referandumda "hayır" diyenlerin "korktuğunu" öne sürerek "Dikkat ederseniz hayırcılar milletten korkanlardır" dedi. (http://odatv.com/hayircilar-korkaktir-2901171200.html)

Müezzinoğlu’nun “hayırcıları” korkaklıkla itham etmesi son derece doğal. Oysa hepimiz “hayır” demenin cesaret gerektirdiğini biliyoruz. “Eveti” “reddedilemeyecek bir teklif” olarak dayatanlar, ellerinden gelse “hayır” oyu kullanmayı yasaklayacaklar da. Aslında fiili bir yasak var zaten. Hayır kampanyası yürütmek vatan hainliğiyle özdeşleştiriliyor. “Hayırcılar” açıkça tehditler alıyor.

Hükümete yakın Akşam gazetesinin web sitesinde Selahattin Demirtaş ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun tokalaştığı eski bir fotoğraf yayınlanarak altına da “CHP ve HDP’den referandum anlaşması- Hain plan ortaya çıktı” yazıldı örneğin. Meğer bu süreçte CHP, milliyetçi söylemle “hayırı” örgütlerken HDP de ses çıkarmayarak ihanete ortaklık edecek!

İktidarın başkanlık sistemine “hayır” diyenlerin “hain” olabilmesi için en azından daha önce bu sisteme “evet” demiş olmaları gerekmez mi? Oysa en azından HDP’nin “hayırcılığı” iki yıl öncesine dayanıyor.

Hatırlayalım:

Tarih 17 Mart 2015, salı günü. Selahattin Demirtaş, partisinin tarihteki en kısa grup toplantısını Erdoğan’a yönelik şu sözlerle yaptı: “Biz halkımıza verdiğimiz demokrasi barış ve özgürlük sözünü yineliyoruz. Bu ülkede HDP oldukça, HDP'liler var oldukça sen başkan olmayacaksın. Seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/231943/_Seni_baskan_yaptirmayacagiz_.html)

Peki çözüm süreci henüz rafa kalkmamışken Demirtaş neden böyle bir çıkış yaptı? Neden siyasi esneklik göstermedi? Bunun en somut sebebi, Demirtaş’ın söz konusu çıkışından üç gün önce meydana gelmişti.

Hatırlayalım:

Tarih 14 Mart 2015. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Çanakkale’de konuşuyor: "Çözüm sürecine bakın. Her televizyona çıkan, varsa yoksa Kürt sorunu diyor. Bununla adeta ülkemizi parçalamanın gayreti içerisine giriyorlar. Bu ülkedeki mevcut etnik köklerin hepsinin kendilerine yönelik sorunları var. Varsa yoksa Kürt sorunu. Kürt sorunu yok. Ben bunu 2005 yılında Diyarbakır'da söyledim ve bu işi bitirdik. Kapattık.” ( http://www.dha.com.tr/varsa-yoksa-kurt-sorunu_893707.html )

Erdoğan, başkanlık sistemine geçmek için Kürt sorununun çözümünün bir yararı olmadığını mı hissetmişti acaba? O yüzden mi Dolmabahçe’de ilan edilen metin rafa kaldırıldı ve Newroz’dan sadece bir hafta önce Çanakkale’de böylesi bir açıklama yapıldı?

Tartışma çok su kaldırır. Ama Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız” çıkışına dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu, Twitter hesabından aynı gün şöyle yanıt vermişti: “Bu vesayetçilerle dün sayın Cumhurbaşkanımıza ‘muhtar bile olamazsın’ diyenler bugün sokağa çıkamaz durumdadır. Demirtaş’ın dönüp dolaşıp geldiği yer, 1990’larda Kürt vatandaşlarımızın iradesini yok sayan vesayetçilerle aynı yer olmuştur.”

Sahi, 1990’larda Kürtlerin iradesini yok sayan “vesayetçiler” nerede şu an? Örtük bir biçimde de olsa idarede değiller mi? O dönem Çiller’in yere-göğe sığdıramadığı ekip şimdinin de “vatansever kahramanları” değiller mi?

RAKAMLARLA HDP

Gelelim esas soruya. Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız” sözünden sonra HDP’ye aşağı yukarı neler yapıldı?

24 Temmuz 2015’ten itibaren başlayan ve tarihin en büyük yıkımlarından birinin yaşandığı dönemde PKK’den çok HDP karşıtı kampanya yürütüldü.

O tarihten bu yana 9 bin 200 HDP’li gözaltına alındı. Aralarında Selahattin Demirtaş’ın da bulunduğu 2 bin 902 kişi tutuklandı.

Temmuz 2016 tarihinden bu yana 4 bin 966 HDP’li gözaltına alındı, 1.478 kişi de tutuklandı. Tutuklananlar içinde 35 HDP il eş başkanı, 97 HDP ilçe eş başkanı var.

Halihazırda HDP yöneticisi 26 il eş başkanı, 82 ilçe eş başkanı, 1 belde eş başkanı tutuklu.

HDP’nin eş genel başkanları dahil 11 milletvekili, 3 MYK, 4 PM üyesi ve 750’yi aşkın il ve ilçe yöneticisi tutuklu.

Başkanvekilleri dahil 76 belediye eş başkanı tutuklanmış, 63 belediyeye de kayyum atanmış durumda.

12 Aralık 2016’dan itibaren 1.441 HDP’li gözaltına alındı, 454’ü hapiste. Aralarında 17 il eş başkanı, 52 ilçe eş başkanı, 55 il-ilçe yöneticisi var.

Bu yazıyı yazdığım sırada HDP Diyarbakır milletvekili Altan Tan gözaltındaydı. Hemen öncesinde Hüda Kaya ve Meral Danış Beştaş da gözaltına alındılar. Hüda Kaya’nın aktardığına göre gözaltı uygulamasının kendisi yetmiyormuş gibi kötü muameleye de maruz kaldı.

HDP’ye oy verenlerin “milli iradenin” kapsama alanı içinde görülmediği ne kadar da açık, değil mi?

Türkiye başkanlık referandumuna doğru sürüklenirken HDP’nin bu kadar ağır baskılar altında bırakılması kimseyi şaşırtmıyor. Oysa mesela Hakkâri’yi ele alalım. Şehrin 3 milletvekili de hapiste. Hakkâri ve ilçelerinin belediye başkanları da hapiste. Belediyenin idaresi, atanmış olan kayyumun elinde. Yüksekova başta olmak üzere şehrin diğer ilçe ve merkezi askerî kışlaları aratmayacak durumda. Adım başı özel harekatçıların kuşatmasındaki ilçede her an ayaküstü sorguya maruz kalabilirsiniz. Şırnak’ın, Van’ın, Diyarbakır’ın, Mardin’in, Batman’ın vs, pek çok ilçesinde de vaziyet bu.

Halkın “iradesinin” bölgedeki en büyük temsilcisi olan HDP, HTP’ye (Halkların Tutuklu Partisi) dönüştürülmüş durumda.

Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız” sözünden bu yana gerçekleşen enkazın soğuk rakamlara dökülüşü bu şekilde.

Fakat son günlerde işin rengi biraz daha değişmeye başladı.

Anlaşıldığı kadarıyla iktidar, referandum sürecinde HDP’yi, tabanı nazarında itibarsızlaştırmak, aciz ve iradesiz göstermek için kendince ince bir taktik belirlemiş durumda. HDP’nin hapis dışında kalmış olan etkili aktörlerini, milletvekillerini muhtelif yerlerde derdest edip savcılıklara çıkarıyor, saatlerce veya gecelerce tutuyor, sonra da “şimdi gidebilirsin” diyerek serbest bırakıyorlar. Böylece hem hukuki bir yargılama varmış gibi yapılıyor hem de milletvekillerinin halk nazarındaki görece kudreti ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.

Nasıl ki Ahmet Türk’ün Kürtlerde derin bir acı ve öfke uyandıran fotoğrafı kasten servis edildi ve böylesi bir aktör küçük düşürülmek istendiyse, HDP milletvekilleri de belirlenmiş bir plan çerçevesinde birer-ikişer gözaltına alınıyor.

İktidar aklına göre başkanlık sistemine karşı ademimerkeziyetçilik lehine en net ve tartışmasız muhalefeti oluşturan HDP, referandum sürecinde etkisiz kılınabilirse CHP’yle baş etmek birkaç psikolojik harp taktiğine bakar. HDP’nin gücünü etkisizleştirmenin tek yolu da onu Kürtlerin demokratların, barış yanlılarının nazarında güçsüz ve aciz göstermektir. Daha da ötesi bu partinin kendi tabanına cesaret vermesini engellemektir. Hükümet kanadından gelen “hayır diyenler korkaklardır” yollu beyanatlarını, planların gayri ihtiyarı ifşası gibi okumak da mümkün yani.

Başta Demirtaş olmak üzere HDP’lilerin siyasetteki alametifarikası, en zor anlarda bile kitlelere cesaret verici konuşmalar yapmaları ve direniş ruhunu diri tutmaları. İktidarın aklı evvelleri, ikide bir evi basılarak gözaltına alınan ve sonra icazetle serbest bırakılan siyasetçilerin, tabana cesaret verebilecek kudretli görünümünü yitireceğini düşünüyor olmalı.

Bu konuda yanılıp yanılmadıklarını zaman gösterir ama şu sıralar HDP milletvekillerine yönelik artan gözaltı operasyonlarının esas muhatabının bu siyasetçilerden cesaret alarak siyasi bir pozisyon belirleyen milyonlarca seçmenin iradesi olduğu söylenebilir. İktidar, HDP tabanının iradesini kırarak referandum sürecini kendisi lehine idare edebilecek mi, bunu kestirmek zor. Ama bu yolu epey zorlayacağı da açık.

Tüm yazılarını göster