İMC TV kirli de TRT mi temiz?

Temizle kirlinin, yani benle ötekinin bir arada yaşama modeli değilse demokrasi, nedir? Temizin ve kirlinin kim olduğunu çıplak güçten başka bir şey belirlemiyorsa, kalanın gidenden daha kirli olduğunu nasıl bileceksiniz?

Ali Duran Topuz atopuz@gazeteduvar.com.tr

Temizlik yapıyoruz diyor iktidar. Üniversite, medya, okul, çarşı pazar temizleniyor. Hummalı bir faaliyet. Siyasal hijyen humması.

Temiz toplum? Dinsel, etnik, siyasal ve ideolojik açıdan iktidarın tanımladığı kirlere bulaşmış ya da hakkında bu kirlere bulaştığına dair yine iktidarın tanımladığı karinelere uyan herkes “temiz”leniyor. Saf, tertemiz, halis “yerli ve milli” bir toplum kalsın diye geride yapılıyor yapılanlar. Toplum arıtılıyor. Darbenin nimet olarak tanımlandığı an, anlıyoruz ki, bu temizlik kast ediliyormuş. Arılaştırma fırsatı.

“Arılaştırma” der Michel Foucault, “arkaik bir ayindir.” Arı olana değer yüklemenin, arılığı değer olarak görmenin modern biçimleri, arılaştırma eylemine insanlık tarihi boyunca eşlik eden şiddetin tüm türlerini iş başına çağırır. Nazilerin “ari ırk”ı ideal olarak alan zooloji tabanlı siyasal programı, altını topraktan ayırmak için kullanılan tekniklerle çalışan bir makine kurdu. Bilinen metalürji tekniklerinin topluma uygulanmasına tanıklık etti tarih. İnsanın yüz yıllarca dere tepe düz gitse de bir arpa boyu yol yürüyememiş olabileceğinin en korkutucu itirafıydı Holokost.

Arılık arzusunun, değerli metali topraktan, cüruftan ayırma arzusunun belirdiği her yerde acımasız bir ateş-asit stoku devreye girer. Arı metale ulaşma, arılaştırma işlemine “fitne” demiş Araplar. Fitne, arılaştırma için kullanılan binlerce derecelik ateşin de adı aynı zamanda. Aynı zamanda toplumsal yüksek ateşin adı. Fitne var. OHAL ilanıyla festival yapanlar eşliğinde. İdari ve yargısal ayinler eşliğinde.

BİRLİKTE YAŞAMA KOŞULLARI

Aynı yerde yaşayanların “birlikte yaşamanın devamından yana” olduklarında tanık olacağımız konuşma (aslında dinleme!) biçimleriyle, birlikte yaşamanın devamından yana olmadıklarında tanık olacağımız konuşma biçimleri arasında bir fark vardır: Mütemadiyen konuşan, sözün daima kendisine ait olmasını isteyen, kendisinden başkasının sözünün işitilmesini istemeyen, o yeri sadece kendisine ait görendir. Konuşmanın yayılacağı tüm araçları, kişinin bedeni, dudakları dahil, tüm araçları, gazeteleri, radyoları, televizyonları kendine özgüleyen bir kişi ya da bir sistem, birlikte yaşanan yerin susturulanlar, konuşturulmayanlar için yaşanmaz hale gelmesini istiyordur. Kürtçe üzerinde yıllar yılı süren yasaklar, Türkiye’nin Kürtler için yaşanmaz yer haline gelmesi demekti; bugün bireysel bedende konuşmak serbestse de, bazı araçları kullanmak mümkünse de, öğrenilmesi ve yayılması üzerindeki yasakların sürmesi aynı sonucu doğurur. Zarok TV, çizgi filmlerle nasıl terör yapıyordu izah edilemezse, bizzat TV’nin kapatılması terör olarak belirir. Daima konuşanın, susturduğuna terörü. İMCTV’nin, devlet ve devletini evlatlarından çok seven ana akımlara benzememek dışında nasıl bir suçu günahı olduğu gerekçeli yargı kararıyla açıklanmazsa (ki açıklanamaz, açıklansaydı işler başka olurdu)  İMCTV’nin kapatılması “Birlikte yaşamak istemiyoruz” demenin terörle mücadele süsü verilmiş bir başka yolu olur.

“Habis” görülenle “mücrim” görünenin ayrımını bir fiilden önceye koymak, korunacak yarardan çok daha büyük bir zararı sistemleştirmek olur. Hükmünü zaten vermiş mahkemeler kurmak demektir bu. O günlerdeyiz.

ARKAİK BİR TEMİZLİK MODELİ

Bu temizlik mümkün mü? Şöyle tertemiz bir toplum? Başkaya, ötekine, farklıya, “sensin ağam” demeyene hayat hakkı olmayan bir toplum?

Bir örgüt, fiilleri nedeniyle kriminal devlet işlemlerinin hedefi olacağında daima iki yol görünür: Örgütün üyeleri ve fiilleri işleyen ve onların bu fiilleri işlemelerini sağlayan, şeriklik edenlerin delilleriyle beraber idari ve adli soruşturma ve kovuşturma konusu edilmesi… Bu birinci yol, malum. İkinci yol da kim var kim yok, fiil-fail bağı gözetmeksizin illiyet aramaksızın, delil, kanıt, karine peşine düşmeksizin örgütün göründüğü, belirdiği, var olduğunun düşünüldüğü alandaki her şeyin, herkesin elden geçirilmesi, temizlenmesi.

Arkaik bir usul. 1500 yıl önceden:

“Varolan gerçekliğe karşı bu edilgin protestodan ötürü, gerek imparatorlar gerekse Kilise Manescilerle savaşmaya koyuldu, İustinianos kendi devlet anlayışına öylesine karşıt olan bu fikri söküp atmak için en ağır yasal önlemleri aldı. İustinianos'un Kodeks'inde şu sözleri okuyoruz:"Manesciler aman vermeksizin aralıksız koğuşturulmaktadırlar, çünkü hem yazılı hukukun hem de görenek hukukunun dışında olmakla insan toplumundan çıkmışlardır..." (Cod. Just. I, 5, 4). "... Eğer bir kimse Manescilerin tanrısız boş- inancından doğru ve gerçek inanca geçerse... ve sonra, ileride Manesci sapıklığa döndüğü anlaşılır ya da o yolun üyeleriyle ilişki kurduğu halde, onları yetkililere bildirmediği ortaya çıkarsa... ölüm cezasına çarptırılır... Manesci yazılara sahip olan ve bunları yakılmaları yahut yok edilmeleri için teslim etmeyenlere yahut başka herhangi bir nedenle bu gibi yazıları ellerinde bulunduranlara da ölüm cezası verilmesini buyuruyoruz ' {Cod. Just. T, 5, 16)” (Bizans Siyasal Düşüncesi, G. L. Seidler, çeviri Mete Tunçay.  Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, no 451)

KAFA KOPARMADAN SEMBOLİK ÖLÜME

İustinianus başarılı mıydı peki? Kimine göre evet, “Manesçi yazıları okuduğu anlaşılan” kişiler bile öldürüldü. Sürüldü. İustinianus, egemenlik toplumunun kıyıcı temizlikçisiydi. Devletini, “saf Hıristiyanlık” söylemiyle tahkim ederken yaptı bu işleri. Eski Yunan’dan beri gelen Akademi’yi de o kapattı, Hıristiyanca konuşmuyor diye. Fakat Manesçiler bitmedi. Pauliken oldular, Bogomil oldular, Kathar oldular. Manesçi anlayış, bilardo topu gibi her tarihsel kesitte kendi enerjisini bir yeni kümeye aktararak devri daim etti.

O zaman kafa koparma bir yönetim tekniğiydi. Şimdi sembolik ve sosyal ölüm zamanı: İşten, meslekten, toplumdan atarsınız. Tamam. Hukuk? Olağanüstü Hal filan laflarıyla işler yürüse de asıl olan şey hukuk öncesidir. Hukuk devleti pelerininin altında İustinianus’a kadar giden kafa koparıcı güçler birliği ejderi var. Saf toplum istiyor. Temiz. Yerli ve milli.

Saf toplum, homojen toplum, arkaik simya ideallerinin siyasal toplumsal alana musallat oluşudur. Kurşundan altın çıkarma, çamurdan insan çıkarabilme gibi Tanrılığa soyunmadır. Peşine düştüğü aşırı temizlik, mutlak hijyen, kendi sonunu da davet eder. Temizle kirlinin, benle ötekinin bir arada yaşama modeli değilse demokrasi, nedir? Temizin ve kirlinin kim olduğunu çıplak güçten başka bir şey belirlemiyorsa, kalanın gidenden daha kirli olduğunu nasıl bileceksiniz? İMC TV kirli de TRT mi temiz? Barış diye çırpınanlar kirli de “Hepsini temizleyeceğiz” diyenler mi temiz? Hem, hangi hepsini? Kapattığınız televizyonları izleyenleri de mi temizleyeceksiniz?

BİR ÖZÜR NOTU

İMC TV’nin yayınının imkânsız hale getirildiği gün Gazete Duvar’da tatsız bir başlık çıktı. Televizyonun ekran yüzü ve çalışkan emekçisi, Duvar’ı çıkarmak için ayrılana kadar mesai arkadaşlığı da yaptığım sevgili Banu Güven’in canını sıkan, kalbini kıran o yakışıksız başlıktan ötürü kendisinden, İMC TV’deki tüm dostlardan ve elbette İMC TV izleyicilerinden özür diliyorum. Affedin.

Tüm yazılarını göster