İlk hoca, ilk yandaş: Ahmet Mithat Efendi

Ahmet Mithat Efendi 104 yıl önce 28 Aralık’ta Darüşşafaka’da gönüllü öğretmenlik yaparken öldü. İlk “yandaş” gazeteci oydu. Bugünkülerden küçük bir farkı vardı: Çok çalışkandı. 200’den fazla kitap yazdı. Abdülhamitçiydi, ama Abdülhamitçi anlayışın sıkı bir karşıtı olan Aziz Nesin’in içinde olduğu geleneğin başlatıcısı da oydu.

Ali Duran Topuz atopuz@gazeteduvar.com.tr

Ahmet Mithat Efendi iğrenç biridir. Adındaki “Mithat”ı, Taif zindanında öldürülen Mithat Paşa’dan almıştır ama kalemini Mithat Paşa’yı oralara yollayan kızıl sultan Abdülhamit-i Sani için çalmıştır. Niye Paşa’yı sattığını soranlara da, “Bin kayme tatlı geldi” pişkinliğiyle cevap verir.

Sokakta adam dövmüştür. Niye olacak, “fikir tartışması” içinde olduğu, dönemin bir başka ünlü gazetecisi Kemalpaşazade Said Bey’e kızar, Babıali’de kıstırır. Said Bey kısa, çelimsiz bir adam. Ahmet Mithat Efendi 1.90’a yakın boyuyla heybetli biri. Bastonu da ağırmış. Saldırganlığına eleştirilere (Namık Kemal dahil), “Melek değilim. Bir daha yaparsa bir daha döverim” der.

Evliyken gizlice bir daha evlenmiş, iki hanede bir sürü çocuk olduktan sonra kadınlar birbirini fark etmiş. Jön Türkler iktidara gelince, Abdülhamitçiliği bırakıp Jön Türklere yaranmak üzere roman yazmış, tutmamış…

Kötü bir profil değil mi? Çok kötü.

HER TÜRÜ DENEDİ

Ahmet Mithat Efendi,Üss-i İnkılap / Kapı Yayınları, 539 syf.

Ama her şey bundan ibaret değil. Ahmet Mithat Efendi müthiş biridir. 40 yıl boyunca günde 10 sayfadan fazla (kimileri 17 sayfa der) yazmış, yani gece gündüz çalışmıştır.

“Batı edebiyat formları”nın bildiği, öğrendiği her türünü denemiş, yetmedi, aslında tür icat etmeye bile yönelmiştir. “Karı Koca Masalı” örneğin (edebiyat eleştirisi geleneğimiz ağız birliğiyle “baştan sona bir meddah anlatısıdır” dese bile) benzersizdir. Bu kitaptaki “önsöz eleştirisi”ni, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ının önsözüyle şöyle bir karşılaştırmak, aradaki benzerliği görmek, Ahmet Mithat Efendi’nin Türkçe edebiyattaki etkisini görmek için sadece bir örnektir.

İdeolojik olarak Efendi’nin tam karşı ucunda da olsa, onun başlattığı yazı geleneği içinde sayılan Aziz Nesin, “büyük yazar” olarak anar onu. (Tabii ki Mithat Paşa meselesinde kızgındır Efendi’ye.)  Ahmet Mithat Efendi’nin yetişmesinde büyük katkı yaptığı Hüseyin Rahmi Gürpınar’la devam eden geleneğin “sol”daki zirvesidir Aziz Nesin. Üstelik, hem çalışması hem de yazısını kitlelere ulaştırma başarısı ve hem de eğitime verdiği önem nedeniyle Aziz Nesin ile Ahmet Mithat Efendi benzeşir. “Haceyi Evvel” (ilk öğretmen, ilk hoca, elbette “ilkokul öğretmeni” anlamı da var) adıyla anılan Ahmet Mithat Efendi, bir yetim olarak başladığı hayatını, yetimlere eğitim için kurulan Darüşşafaka’da gönüllü ders verirken kaybeder. Aziz Nesin de “bir tür yetim” olarak büyüdü ve gelirini kimsesiz çocukların eğitim öğrenim gördüğü bir vakfa yatırdı; kendisi de orada bir yerde yatıyor.

YETİM AHMET’TEN ‘EFENDİ BABA’YA

Adı Ahmet’ti. Yetimdi. Çerkes’ti. Mithat’ı, üvey ağabeyinin maiyeti içinde olduğu Mithat Paşa’dan aldı. Gazeteciliğe Mithat Paşa’nın isteğiyle başladı. İlk yandaşlığıydı. Önce Rusçuk’ta, sonra Bağdat’ta. Efendi’yi Saray, yani Abdülhamit verdi, resmi sıfat olarak. “Hace-i Evvel” diye anıldı. İlk Öğretmen. Bu sıfat belki de kendi kendini var etmesinin en önemli nişanesiydi. Çünkü Bağdat’ta kaleme aldığı ilk okul kitabının adıydı. Bazı kaynaklarda bir öykü kitabı olduğu yazılsa da, Fatma Aliye Hanım, kitaptaki geometri şekillerinden nasıl etkilendiğini çarpıcı biçimde anlatır. Türk edebiyatının “ilk öğretmen”i olarak, bir tür öğretmen tavrını ömrünün sonuna, gerçek anlamda son nefesine kadar sürdürdü. Babasız bir çocuk olarak yetişen Ahmet Mithat Efendi, son nefesini babasız çocukların okutulması için Abdülhamit’in kurduğu Darrüşafaka’da, öğrencilerinin arasında verdi. 28 Aralık 1912’de.

Öldüğünde, yıldızı sönmüş gibiydi, ömrünün “Abdülhamitçi” çağında hep karşılarında durduğu Jön Türkler iktidarı aldıktan sonra bir süre sessiz kaldı. Sonra 1910’da yazdığı bir romanla dümeni oraya doğru kırmaya çalıştı, tutmadı. Gençliğinde başardığı oportünist hamle, yaşlılığında işe yaramamıştı. Devri tamamlanmıştı.

HEP ÖĞRETEN, ANLATAN ERKEK

Devri hiç tamamlanmadı aslında. Entelektüel dünya kıymetini hep bildi, sevmese bile. Cemil Meriç, “Hepimiz Ahmet Mithat Efendi’yiz” derken belki çalışkanlığı da düşünüyordu ama her gördüğünü eğitmeye çalışan didaktik erkek rolünün bir aydın-ulema geleneği olduğunu anıştırdığı da akla gelebilir.

Enis Batur “Roland Barthes takviyeli Ahmet Mithat Efendi” iken, kendisiyle söyleştiği Yalçın Küçük, “Eskiden Ahmet Mithat Efendi’ydim” diyecekti. Murat Belge “Sosyalist Ahmet Mithat Efendi” olduğunu ilan etmişti…

Orhan Okay’ın (yazarken gevezeleştim dediği) “Batı Medeniyeti Karşısında Ahmet Mithat Efendi” adlı anıtsal çalışmasından yıllar sonra, akademilerde Ahmet Mithat tezleri, piyasada Ahmet Mithat hakkında kitaplar hızla artıyor. TDK 15 yıl önce tüm eserlerini basmaya yöneldi, başaramadı. 200’den fazla kitap var işin içinde, zor yani. Fakat yüzlerce üniversitesi olan bir devletin elindeki imkanlarla bu işin başarılamaması, Ahmet Mithat Efendi çalışkanlığının devletten hayli uzak kaldığını da göstermiyor mu? Dergâh Yayınları girdi şimdi bu işe, hızla da devam ediyor. Ne güzel.

SINIRSIZ BİR İŞTAH
İlgi alanının sınırı yoktur. Evrim teorisinden de bahseder (ki “insan maymundan gelmiştir-gelmemiştir” karikatürüne indirgenen bu tartışma yasak (sansür) kararıyla son bulur), ekonomi politik kitabı da yazar, pedagoji de onun işidir, görgü kuralları da ilgi alanındadır, dinler tarihi kaleme alma cüretine de sahiptir, Schopenhauer’e de cevap yetiştirir, materyalizmle de kapışır… Durmadan okur, durmadan yazar. Birkaç saatlik bir av yolculuğundan bir kitap çıkarır. “Yerli ve milli”liğin atalarındandır. Don Kişot’u bile millileştirmiştir “Daniş Efendi” adıyla. Ekonomide “himayeciliği” savunan ilk kalemlerdendir. Paris Komünü hakkında da yazmıştır; elbette hem Fransız zenginlerinin halka zulmünü eleştirmiş, hem de Komüncüleri olan bitene sebep olmakla suçlamıştır. Efendi Baba’nın bu tuhaf dengeciliğinin bugün yeniden canlanması biraz tuhaf belki ama, Mithat Efendi’nin ilgilenip de bugün canlanmayan ya da canlılığını korumayan az şey var belki de.
BİR PAŞADAN BİR PAŞAYA
Ahmet Mithat Efendi, Menfa / Kapı Yayınları, 313 syf.

Mithat Paşa’nın karşı kutbu ve rakibi, “klasik medrese”lerin son büyük alimi Cevdet Paşa ile de arası hoştu. Kızı Fatma Aliye Hanım’ın eğitilmesinde ve Osmanlı kadın yazarı olarak temayüzünde büyük rol oynadı. Ortak kitap yazdılar. Fatma Aliye Hanım’ın bugün paralarda fotoğrafının olması Cevdet Paşa muhafazakarlığına bir selamsa da, o muhafazakarlık formatı (İlber Ortaylı’nın yalancısıyım) diğer kızı Emine Semiye Hanım’ın Sosyalist parti kuruculuğu yapmasına engel olmamış, belki de yol açmıştır.  O Cevdet Paşa ki “Mecelle” ile Batı’ya karşı İslam Hukuku’nun son anıt eserini çıkarmış biriydi.

Ahmet Mithat, fıkıh ve şeriatın padişahların hak ve yetkilerini sınırlamasına atıfta bulunarak, meşruti sistemin mümkün olduğunu söyleyerek Meşrutiyet’i savunsa da, Kanun-i Esasi’nin askıya alınmasından sonraki dönemde padişahın hükümranlığına laf etmeye yönelmiş de değildir. Abdurrahman Şeref’in, Efendi’nin ölümünün ardından yaptığı değerlendirmeden:

“Sultan Abdülhamid-i Sâni ashab-ı kalemi (yazarları) elde etmek ve himaye suretiyle sükûnlarını temin eylemek siyasetini düşündüğü cihetle Ahmet Mithat Efendiyi taltif ve tatyibe (gönlünü hoş etmeye) başlamış idi. Üss-ü İnkılâp ve Zübdet’ülHakayık nam iki eseri bir maksad-ı mahsus ile o esnalarda mumaileyhe yazdırmış ve gerek Mithat Paşa muhakemesinde ve gerek muhakemeden sonra zayıf tarafını bularak istifadeye kalkışmıştır.”

Abdurrahman Şeref, bu eleştiriyi getirdiği yazısında büyük bir saygıyla anar “Hace-i Evvel”i. Bugünlerde politik olarak hoşlanılmayan kişilerin ardından pek göremeyeceğimiz bir saygı. Ahmet Mithat, yıkılmakta olan bir imparatorluğu ayakta tutma çatışmasında Abdülhamitçiliği seçti; fakat o yanı değil müthiş üretimiyle adı yaşıyor hala. Diğer “Abdülhamitçiler”i kim hatırlar? Elbette, Ahmet Mithat’a bugünlerdeki ilgi artışının arkasında iktidarın Abdülhamitçi görüntüsünün payı olduğu muhakkak,

Ahmet Mithat’ı ölümünden 114 yıl sonra ne yapacağız? Okumaktan başka ne yapabiliriz? Politik tercihleri yüzünden adam asmanın erdem sayıldığı günlerden geçerken? Ahmet Mithat’ın yazan kalemini miras alanlarla adam dövdüğü bastonunu miras sayanlar arasında değil mi bir yanıyla da bugünkü kavga? Yazarların hapiste değil, masalarının başında olduğu günler, o sopaya saygının öldüğü günler de olacak elbette.

Bir sürgüne gitti, hayatı değişti

'Yazı Makinası' duralı 104 yıl oldu

Tüm yazılarını göster