Dilenmek serbest direnmek yasak

Başkasından ekmek dilenmekle, kendi ekmeğini talep etmek arasında çok radikal bir fark var. Bu ülkede ekmek için dilenmek serbest ama ekmek için direnmek yasak.

İrfan Aktan iaktan@gazeteduvar.com.tr

İlk gördüğümde irkildiğimi hatırlıyorum. Ankara, Mithatpaşa Caddesi üzerinde bir adam kaldırımda oturmuş, elinde A 4 kâğıdı büyüklüğündeki karton parçasını gururlu bir edayla tutuyordu. Aylarca (bir süre sonra fark edilmez olduğu için belki de yıllarca) orada, o yazıyla kaldırımın ortasında oturdu. Elinde tuttuğu karton parçasında şu basit kelime yazıyordu: “Açım”.

Genç adamın kimseye bir “tepkisi” yoktu. Dilencilik yapıyordu. Eğer bu ülkede ekmek dilenirseniz, size şefkatle yaklaşanlar mutlaka olur. Belki yanınızdan yüzlercesi geçer, üç kuruş para bırakmaz ama kimi de sizi oturduğunuz kaldırımdan kaldırıp yandaki lokantaya götürür, karnınızı doyurur. Yeter ki boynunuz bükük, gözleriniz yaşlı, kıyafetiniz yırtık, bedeniniz “eksik”, elleriniz önünüzde kavuşturulmuş olsun.

Başkasından ekmek dilenmekle, kendi ekmeğini talep etmek arasında çok radikal bir fark var. Bu ülkede ekmek için dilenmek serbest ama ekmek için direnmek yasak. İlkini yaptığınızda elbette horlanırsınız. İkincisini yaptığınızda ise sadece polisin, zabıtanın, devletin değil, belli toplumsal kesimlerin de hiddetiyle karşılaşırsınız.

RAMAZAN’DAN ÖNCE AÇLIK GREVİNİ BİTİRMEK İSTİYORLAR

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça 75 gündür, “Açım” yazısı taşıyan dilencinin oturduğu kaldırımın paralel caddesinde, Yüksel’de “Açız” diyorlar. Yüksel Caddesi’nden defalarca gözaltına alındılar. Onlara desteğe gelenlere gaz sıkıldı, ateşleri söndürüldü. Ama bu gece (22 Mayıs) itibariyle “ekmeğim için açım” diyen Özakça ve Gülmen, kaldıkları evin kapısı kırılarak gözaltına alındılar. Avukatlarının aktardığına göre gözaltı sürelerinin uzatılması halinde su ve şeker tüketimini de durduracaklarını söylemişler. Bu, geri dönüşü olmayan açlık demek. Muhtemel sonucunu zikretmek bile istemiyor insan.

Özakça ve Gülmen’e hitaben dostane veya hasmane çok sayıda telkin yapıldı. “Bu orantısız bir eylem” dendi. “Devletteki işe dönmek için açlık grevine girmenin neresi devrimcilik” diyen oldu. “Yaşamanızı istiyoruz, gerekirse grevi bizlere devredin” diyenler çıktı.

Dost cenahtan “devam edin, arkanızdayız” diyene rastlamadık ama “su da içmeyin ki bir an önce ölün” diyen sayısız sosyal medya kullanıcısını izledik. Bunlar aynı zamanda Gülmen ve Özakça’ya sosyal medya üzerinden kebap fotoğrafları yollayanlardı. Gülmen ve Özakça’nın “terörist örgütlerle iltisaklı” olduklarına dair haberler de servis edildi. Yetmedi, hükümet partisinden bir milletvekili “açlık grevi dinimize aykırıdır” dedi.

Şimdi Ramazan ayının arifesinde “Allah yolunda” açlığın yüceltildiği sayısız vaaz dinleyeceğiz. Şu an “oruçlu” oldukları için Özakça ve Gülmen’in dayak yiyişine tanık olurken, Ramazan ayında oruç tutmadığı için dayak yiyenleri göreceğiz. “Herkes” oruçluyken, dışarıda, herkesin gözü önünde yemek yiyenlere yapılan hakaretleri okuyacağız. Allah yolunda oruç tutmayanların ahirette ve dünyada çekeceği çilelere dair sayısız söylev işiteceğiz. Televizyonlar gece gündüz bunlardan bahsedecek.

GÜLMEN, ÖZAKÇA VE GEZİ’DEKİ AĞAÇ

Fakat Gülmen ve Özakça’nın eylemleri bu vaazların her birine, her an bir mesaj yollayacak: “Allah yolunda açlığı yüceltenler, hak yolundaki açlığı niye günahtan sayıyor?” İşte buna cevap veremeyecekler. O yüzden de Ramazan arifesinde Gülmen ve Özakça’nın açlığını bitirmek istiyorlar. “Çekilin aradan, Ramazan geldi, açlık sırası bizde” diyorlar aslında. 75 gündür Gülmen ve Özakça açken tok yatanlardan oldular. Şimdi Ramazan boyunca Gülmen ve Özakça’ya ne diyecekler?

Dilenci hak talep etmez, dolayısıyla ona bir kuruş verdiğinizde başka bir dilenciyi de hak sahibi yapmış olmazsınız. Dilenci yalnızdır. Ama hak talep eden yalnız değildir. Ona hakkını verdiğinizde, hakkını yediğiniz herkesinkini teslim etmek zorundasınız. Dolayısıyla Gülmen ve Özakça elbette yalnız değiller ve talepleri de kendilerinden ibaret değil.

Aktarıldığına göre savcılık, Gülmen ve Özakça’yı Tekel veya Gezi’ye benzer bir direnişi başlatma riskinin taşıyıcısı olmakla suçluyor. Acaba savcı da Özakça ve Gülmen’in her geçen gün Gezi’deki bir ağaca dönüştüğünü düşündüğü için mi harekete geçme ihtiyacı hissetti?

Tüm yazılarını göster