CHP'nin kamulaştırması doğru mu? 

Kemal Kılıçdaroğlu ile yirmi yıl kadar önce bir konferansta, birlikte konuşmacıyken, yanıma dönüp söylemiştim; ‘Ben özelleştirmeye karşı değil, o sırada yapılan yolsuzluğa karşıyım’ derseniz, hiçbir şey değişmez. Yasal mermisiyle bir komiserin yaklaşmasından başka bir şey değil bu. Her durumda vurulan biz olacağız. Merminin yasal olup olmaması, bir şeyi değiştirmiyor’ diye. Şimdi, yirmi yıl sonra, biraz geç kaldınız bayım…

Metin Yeğin myegin@gazeteduvar.com.tr

Hemen yazıya ‘değil’ diyerek başlıyım. Geçen hafta Kemal Kılıçdaroğlu’nun meclisteki konuşmasıyla öne çıkan bu tartışma vardı. Özellikle de meclisin en önemli işlevi olan bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı bu konuşmasında, "Allah'ın izniyle iktidar olacağız ve bu soygun düzenine son vereceğiz, beşli çetenin bizim torunlarımızı dahi sömürecek olan yatırımlarını kamulaştıracağız ve alacağız" diyordu. Ardından CHP içinde bunu zaten daha önce dile getiren İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke, ‘Gazete Duvar’da konuk yazar olarak, bu konuyu ele aldı:

"Kamu zararı yaratan projeleri kamulaştıracağız. Bu projelerin hangi şirketler tarafından yapıldığı, sahibinin kim olduğu, adının ne olduğu bizi hiç ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren kamunun kaynaklarının ne için ve hangi toplum kesimlerinin sorunlarını gidermek için kullanıldığı. Kim yürütüyor olursa olsun, kamuya zarar veren, Hazine kaynaklarını, halkın kaynaklarını, iltimasla, kayırmacılıkla, ahbap çavuş ilişkileriyle imtiyazlı bir kesimin cebine aktaran tüm projelere aynı şekilde yaklaşacağız." diyordu…

Şimdi yazının başındaki ‘değil’e bir kez daha vurgu yaparak tekrarlamalıyım ki CHP’nin bu önerisi doğru değil. Size garip gelecek 20 yıldan fazladır dünyanın her tarafından neoliberal travmaları, özelleştirmenin yıkıcı etkilerini anlatmış biri olarak nasıl oluyor da CHP’nin bugüne kadar en radikal söylemlerinden biri olan ‘kamulaştırma’ doğru değil diyebiliyorsun diye.

Bu arada Arjantin’e dönelim 2000’li yıllar neoliberalizme karşı isyanın en hareketli günleri. Mohikanlar gibi ateşler yakıyor halk, Buenos Aires sokaklarında. Banliyö trenine biniyoruz. Bilet gişelerinde para toplama çekmeceleri bile menteşelerinden sökülmüş, biletçi diziyle alttan bastırarak tutuyor çekmeceyi. Tren kapıları, açılıp kapanamamalı cinsinden, kapansa bile yumruk kadar aralık kalıyor çerçevesinde, yeller esiyor, çuf çuf sesleri dolduruyor vagonları. Koltuklar romantik bir kırılganlık içinde paramparça ve hüzünlü. Yıllar önce özelleştirilmişti demiryolları ve isyandan sonra Peronist iktidar, tekrar kamulaştırdı tren işletmelerini. Pardon geri kalan neyse onu diyelim, artık. Böylece Arjantin halkı hem özelleştirmeyle soyuldu hem de kamulaştırmayla bunun bedelini bir kez daha ödedi.

‘Peki ne yapacaktı canım?’ sorusunu buraya bırakıyorum. Döneceğiz buraya.    

Selin Sayek Böke’nin yazısına dönüyoruz: "Değiştireceğimiz tablo ortada. Saray “ticari sır” gerekçesiyle bilgileri açıklamamakta dirense de eldeki veriler ışığında sadece buzdağının görünen kısmı dahi değişmesi gerekeni çok net ortaya koyuyor. Kamu özel işbirliği (KÖİ) projeleri halkın bugününü ve yarınını karartan büyük bir maliyet yaratıyor. Önümüzdeki 25 yıl için KÖİ kapsamında sadece şehir hastaneleri ve ulaştırma projelerine verilen gelir garantisi toplam 120 milyar doları aşıyor! Bu garanti bütçeden ödenecek, Hazine’den ödenecek… Yani halk ödeyecek, hepimiz ödeyeceğiz. Vergiyle, faizle üstlendiğimiz borçla ödeyeceğiz."

Yalan ya da yanlış mı dedikleri? Değil tabii ki zaten özelleştirme dediğiniz bu. Ancak burada esas vurgulamak istediğim şey soygun mahalli burası değil. Yanlış yerde arıyorsunuz soygunu. Yani bütün bu yatırımlar yapılırken, buraların inşası sırasında parayı alıp gitti Daltonlar Red Kit abi. Geç kaldın. Geriye bir şey kalmıyor zaten. Senin kamulaştırma yapacağın şey, biraz önce anlattığım trenden başka bir şey değil.

Ayrıca devletin ödeme garantisi verdiği para da bu şirketlerin parası değil ki hadi bunu ödemeyeceğiz diyeceksiniz. Hayır onlar banka kredisi çektiler. Bankalar da ‘Biz bu krediyi devlet garantisi olmadan verecek kadar salak değiliz’ dediler. Garanti verildi. Onlar da mutlu-mesut, her şeyin mubah olduğu ticaretin kârını, kâr hanelerine yükleyip gittiler. Yoksa hepsi, şirketler, bankalar ve diğerleri, mesela Kütahya Havalimanı'na bu kadar uçak inmeyeceğini biliyor. Hatta garanti olmasa da kârlı bu iş, çünkü işletmesi değil, bunun inşaatında kâr. Olmazsa bırakırız, kamulaşır mal yeniden. Ben mesela hafriyattan, doldurmuşum zaten kâr hanemi , Farsça tanımlarsak…

Kemal Kılıçdaroğlu ile yirmi yıl kadar önce bir konferansta, birlikte konuşmacıyken, yanıma dönüp söylemiştim; ‘Ben özelleştirmeye karşı değil, o sırada yapılan yolsuzluğa karşıyım’ derseniz, hiçbir şey değişmez. Yasal mermisiyle bir komiserin yaklaşmasından başka bir şey değil bu. Her durumda vurulan biz olacağız. Merminin yasal olup olmaması, bir şeyi değiştirmiyor.’ diye. Şimdi, yirmi yıl sonra, biraz geç kaldınız bayım…

Yani böyle bir krediyi vermeyecektin diye bankaların parasını mı ödemeyeceksiniz yoksa kamulaştırıp ikinci kez, tren koltuklarını mı tamir ettireceğiz vergilerimizle ya da boş hava alanına hülyalı hülyalı bakıp martı mı seyredeceğiz kamulaştırıp?  

Size, bırakın kârsız yatırımları, Türkiye’nin en kârlı şirketlerinden biri olarak özelleştirilen Türk Telekom’un bu günkü halini hatırlatayım.

‘Bütün bunları niye bize söylüyorsun, Erdoğan iktidarı yaptı?' derseniz, ben de size ‘neden 20 yıldır ve hâlâ, özelleştirmeye bütünüyle -bunun altına çizerek- karşı çıkmıyorsunuz?’ derim.

‘Yıkalım bu köhne düzeni -biz başka alem isteriz’ tabii ki ama buna da bizim gücümüz yetmiyor...

Bu yüzden, ‘madem bu biçimiyle ‘kamulaştırma’ doğru değil ne yapmalı?’ ise gelecek perşembeye kalsın…

Tüm yazılarını göster