Basketbolun 'Picasso'su: Kobe Bryant

Bırakın kazandığı maçları, el üstünden attığı uzun menzilli atışları, beş kişinin arasından sıyrılarak potaya uzanışını, Kobe Bryant'ın serbest atış çizgisinde atışı kullanmadan önceki pozu, duruşu bile birçok oyuncunun smaçından estetik duruyordu.

Ara Gözbek agozbek@gazeteduvar.com.tr

Kobe Bryant, bir helikopter kazasında öldü. Bu haber düştüğünde ben arabamla Yeşilköy'den Kurtuluş'a sahil yolu üzerinden gidiyordum. Görmedim. Eşimin telefonu çaldı ve arayan babamdı. Eşimin yüzündeki ifadeyi gördüğüm an beni bir felaketin beklediğini anladım. “Ne oldu?” dedim. “Kobe, ölmüş” dedi. Kalbimde bir şey hissettim ve arabayı hemen Narlıkapı civarında sağa çektim. Belimden başlayan, omurgam üzerinden enseme uzanan bir kramp girdi ve gözyaşlarımı bir anda tutamadım. En son hangi akrabamın ölümüne ağladığımı hatırlamıyorum. Hayatımdan o an bir şeyin eksildiğini hissettim.

Kobe Bryant, insanlar kabul etsin ya da etmesin gelmiş geçmiş en iyi basketbol oyuncusudur. Dünyadaki popüler algı kültüründe hep 'Son Yemek' tablosundan yola çıkıldığı için Michael Jordan her zaman o tablodaki masanın ortasında oturan adam konumundadır. Michael, en büyüktü herkese göre. Kobe Bryant ise ondan daha iyiyse bu onu gelmiş geçmiş 'en büyük' olmasa bile 'en iyisi' yapmaz mı? Hiçbir zaman onun hakkı teslim edilmemiştir bu konuda. Ama gerçek şu ki Michael Jordan, basketbolun “Jesus Christ”ıysa Kobe Bryant ise “Picasso”sudur. Çünkü o basketbolun görüp görebileceği en büyük sanatçısıdır.

Beş kez NBA şampiyon olmuştur ama size istatistiksel hiçbir şey yazmak istemiyorum böyle bir günde. Muhakkak bunu yapacak çok kişi vardır. Bense onun tüm kariyerine ve neredeyse tüm hayatına tanıklık etmiş biri olarak sadece onu anlatmak istiyorum. 1996'da draft edildiği geceyi daha dün gibi hatırlıyorum. Allen Iverson'ın birinci sıradan seçildiği draft'te Kobe Bryant, 13'üncü sıradan Charlotte Hornets tarafından seçilmiş ama anlaşma gereği o gece haklarıyla Lakers'a takas edilmiştir. Yani dolaylı yönden de olsa Los Angeles Lakers, Kobe Bryant'ı draft etmiştir. Onu draft eden dönemin Lakers menajeri Jerry West, hani şu NBA logosundaki adam, Kobe'yi draft ettiği gece takımın sahibi Jerry Buss'a “Sanırım sadece draft'in en iyi oyuncusunu değil, NBA tarihinin en iyi oyuncularından birini aldık” demiştir. Bu arada yanlış anlaşılmasın bunu 13'üncü sıradan seçtikleri biri için söylüyor. Yalan değilmiş.

Çok büyük sporcuların geçmişleri birbirine çok benzerdir esasında. Sefil bir hayattan gelme, babasını küçük yaşta kaybetmiş veya hapse girmiş, yeteneği ve çok çalışması sonucunda hayatını kurtarmış insan hikayeleridir. Kobe'nin hayat hikayesi ise hiçbirininkine benzemez. Onun hikayesini anlatırken 'insanlık hallerini' de anlatmak lazımdır. Kobe Bryant, fakir bir aileden gelmiyor. Gayet zengin bir ailede büyüyor. Zaten babası eski NBA oyuncusu Joe Bryant. Çocukluğu Philadelphia'da başlayan Kobe, babasının kariyerine İtalya'da devam etmesinden dolayı İtalya'da büyümüş. Annesi Pam eski profesyonel sporcudur ve çok zengin, aristokrat bir aileden gelmedir. O yüzden Kobe, bildiğiniz siyah Hip-Hop kültürlü basketbolculardan değil, aristokrat bir aile kültüründen gelmektedir. Bu da onu kariyerinde giyim tarzından, yüzündeki kibre kadar yansımıştır.

Birkaç kez ülke ve sosyal kültür değişimi Kobe'de çok ciddi travmalar yaratmıştır. Ciddi anlamda iletişim problemli biriydi. Çünkü katıldığı ortamlarda her defasında 'uzaylı' pozisyonunda kalmıştır. Sürekli adapte olma gereği onu yalnızlaştırmıştır. Bu, uzun vadede kariyerinin gidişatına bile etki etmiştir. Kobe'nin 20 yıllık basketbol kariyerinde gerçek anlamda hiçbir basketbolcu dostu olmamıştır. Hiçbir takım arkadaşıyla gerçekten bağ kuramamıştır. Bu onun sosyal anlamda zor bir çocukluk geçirmesinden ötürü olmuştur. Maddi değil belki ama sosyo-kültürel olarak kimlik çatışması yaşamıştır.

Geride bıraktığı yaşamı onu müebbet yalnızlığa mahkum etmiştir. Bu da onu sportif anlamda 'katil ruhlu' kılmıştır. O sadece bir maçı kazanmaya çalışmıyordu. O rakibini rencide etmeyi, sahadan silmeyi istiyordu. O çok iyi olmak istemedi. En iyisi olmak istemişti. Michael Jordan ve Chicago Bulls'la altı kez şampiyon olan koç Phil Jackson, 1999'da Lakers'ın başına geldiğinde Kobe'nin iletişim konusunda eksikliğini çok iyi analiz etmişti. Ona yararı olacağını düşünerek Kobe'yi Michael Jordan'la tanıştırır. Kobe'nin Jordan'la tanıştığı an ilk kurduğu cümle ne olmuştur dersiniz; “Seni bire birde her türlü yenerim, biliyor musun?” Kobe, işte böyle biriydi. Taptığı, olmak istediği basketbol tanrısıyla karşılaştığı an böyle davranabiliyordu.

80'ler nasıl Magic Johnson ile 90'lar Michael Jordan'la anılıyorsa, 2000'li yılların adıdır Kobe Bryant. Yani bir jenerasyonun tanımıdır. Temsilidir. 22 Ocak 2006'da 81 sayı attığı gece daha dün gibi gözlerimin önünden geçiyor bir film şeridi gibi. Emin olduğum bir şey varsa o da şu; ne onun gibisi geldi, ne de onun gibisi gelecek.

Kobe'nin nasıl biri olduğunu anlattık. Kobe Bryant kimdi peki basketbolda? Nasıl biriydi? Birkaç kelime ile nasıl hatırlayabiliriz?

Kobe Bryant, sanatçıydı. Bir bale izler gibi izlerdik onu. Havada hareket alırken bir ressamın tablosu gibiydi. Bırakın kazandığı maçları, el üstünden attığı uzun menzilli atışları, beş kişinin arasından sıyrılarak potaya uzanışını, onun serbest atış çizgisinde atışı kullanmadan önceki pozu, duruşu bile birçok oyuncunun smaçından estetik duruyordu.

“Black Mamba, korkusuz, acımasız, infazcı, sayı makinesi ve şampiyon” Peki ben nasıl tanımlarım Kobe Bryant'ı?

Basketbolun 'Picasso'su.

Kobe Bryant ve kızı helikopter kazasında öldü

Kobe Bryant'ın helikopteri nasıl düştü?

Bryant'ın ölümünün ardından: 'İkinci yarıya daha yeni başlıyordu'

Tüm yazılarını göster