Ayrıntılardan şeytan toplamak

İyi bir işçiydim. Toprak ev yapıyorduk bazen, bazen salyangoz yetiştiriyorduk Kore’de çeltik tarlasında pirinçlerdeki zararlı böcekleri yesin diye. Sonra çiftçi sendikasıyla çiftçilere dağıtıyorduk salyangozları…

Metin Yeğin myegin@gazeteduvar.com.tr

Koca bir kahve fincanı vardı başımızın üstünde. Pek ayrıntı sayılmazdı. Binanın üstüne yerleştirilmiş devasa bir reklamdı fincan. Karakas’a her geldiğimde kaldığım ofis hemen onun arkasındaydı. Alternatif medya örgütlenmesinin bir yeriydi. Chavez’e karşı darbe girişiminden sonra vermişlerdi burayı bize. Sağcı darbeye karşı, halk, ancak alternatif radyo ve televizyondan doğru habere ulaşmışlardı. Başkanlık sarayı tekrar halkın eline geçtiğinde bile, darbeci hükümet başkanı, büyük kanallarda konuşuyordu. ‘Birkaç itiş kakış dışında, her şey sakin’ diyordu.

-Televizyon gerçekliği, sahici sokakları çoktan bütün dünyada yenmişti zaten. Bundan 5-6 yıl sonraydı galiba. Mısır’da El Mahalla şehrinde grevcilerle polis-asker bütün kentte çatışıyordu. Bir otele girmiştik. Çok uğraşmak gerekmiyordu. Çatısından her şey görünüyordu. Dört tarafı direniş ve devlet şiddetiyle kaplıydı otelin. O sırada televizyon da açıktı. El Cezire haberleri veriyordu. Aynı sokakları gösteriyordu. ‘El Mahalla’da beklenen grev olmadı’ diyordu ‘Her şey çok sakin’. O sırada camiler, okullar yanıyordu. 12 kişi öldü. -

Hiçbir ülkede 4 aydan fazla kalmadan dolaşıyordum. Yıllarca. 20-30 yıl kadar. -Hâlâ dolaşıyorum diyemedim, Covid-19 dan sonra- Bir ülkem yok diyordum. Sınırlar zaten saçma ve salakçaydı. Fakat her ülkede kaldığım yerler vardı. Takıldığım barlar, arkadaşlar, mutlaka muhabbet ettiğimiz sokak satıcıları, Meksika’da bol acılı takocu, El Salvador’da arripacı, Kolombiya’da kahveci mesela. -Ve şekersiz kahve vermemekte ısrar ediyordu bana.-

Farklı bir aidiyet duygusu besliyordum koynumda. Hiçbir yerli olmak istemiyordum. Her yerli olmak güzeldi. Çalışıyordum bazen üç kuruşa, bazen hiç paraya. Yazmak ve film yapmayı iş olarak saymıyordum, uçucuydular ve kenarları yuvarlatılmış bir tahta masa yapmak kadar yararlı değildi bence. Üstünde yemek yenmiyordu mesela.

İyi bir işçiydim. Toprak ev yapıyorduk bazen, bazen salyangoz yetiştiriyorduk Kore’de çeltik tarlasında pirinçlerdeki zararlı böcekleri yesin diye. Sonra çiftçi sendikasıyla çiftçilere dağıtıyorduk salyangozları…

Bazı avantajlarım vardı tabii ki evim yoktu ya da toprağım, vergisini ödeyip, çitini kontrol etmek zorunda olduğum.

Direniş ve isyan olursa kenarından tutuyordum mutlaka. Devletler her zaman haksızdır çünkü.

Peki esas ne iş yaparsın dediklerinde, şeytan topluyorum diyordum, ayrıntılardan..

Islanınca gökkuşağı oluyordu kabuklarında salyangozların, yüzlerce…

Tüm yazılarını göster