5 litre kaç santimetrede kaynar?

Bakınız bir çok bilmiş gitmiş 5 litrelik ayçiçek yağını tartmış. Sonuç 5 kilogramdan az çıkmış. Kandırılıyoruz diye feryat etmiş. Hadi bu muhterem ağırlık ne, hacim ne, uzunluk ne hiçbirini duymamış. Ama biri kilogram biri litre onu da mı görmemiş?

Metin Solmaz msolmaz@gazeteduvar.com.tr

Muhabbeti güzel bir taksiciye, yeri gelmiş “insanlık 4 milyon yıl önce ağaçtan indiğinden beri bu anı bekliyordu” demiştim. Muhabbetin sonrası donuktu. Adam bloke olmuştu. Eyvah, bir yaradılış-evrim tartışması başlayacak diye düşündüm önce. Fakat değilmiş. Adam şöyle döküldü: “Abi, olur mu hiç yahu öyle. Kaç yılındayız? 2000 küsur. Hadi 2000 küsur de milattan önce olsun, hadi bir o kadar da sayılmamış olsun, on bin yıl de. 4 milyon yıl öncesi olur mu yahu?”

Adam öncesiyle sonrasıyla yaradılışla evrimle hiç bir şeyle ilgilenmiyordu. Sadece 4 milyon rakamı yıl olarak çok gelmişti ona. Tasavvur dünyasının çok üzerindeydi.

….

Kıdemli bir ro-ro gemisinin kaptanına önündeki aletin haritadaki yerimizi uydu yardımıyla bulduğunu anlatamamıştım. Bilim kurgu gelmişti. Adam o esnada TIR'larla kamyonlarla yüklü bir devasa gemiyi uluslararası sularda yüzdür(ebiliyor)yordu ama “Peki o harita bizim yerimizi canlı olarak nereden biliyor?” sorusunun bir cevabı olması gerekmiyordu. Merak dünyasının çok üzerindeydi.

….

Bilgiyle sadece pragmatik bir ilişki kurmanın sonu budur. 4 milyon yılı tasavvur edemezsin, bir tank bir yüzükten daha çabuk yere düşer zannedersin, çilek ağaçta yetişir sanıp berbere “kırıkları al da gür çıksın” dersin.

Ama hepsinden beteri en basitinden fizik bilmezsin.

Bakınız bir çok bilmiş gitmiş 5 litrelik ayçiçek yağını tartmış. Sonuç 5 kilogramdan az çıkmış. Kandırılıyoruz diye feryat etmiş.

Hadi bu muhterem ağırlık ne, hacim ne, uzunluk ne hiçbirini duymamış. Ama biri kilogram biri litre onu da mı görmemiş? Görmemiş. Paylaşmış. Hakkıdır. Fakat 120 bin kişi de bunu “eyvah kandırılıyoruz” diye tekrar paylaşmış. 2500 kişi de bu marifeti beğenmiş. Che’nin cenazesinden de Nutuk çıkmış.

Teyit.org da ne yapsın çaresizlikten 4 yaşında birisine anlatır gibi sayfa sayfa anlatmış.

Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Profesör Doktor Mine Gülden Polat bunu da anlamamış. Teyit org'un konuyla ilgili tweet’ine "O zaman üzerine 5 litre yerine gerçek miktarı yazsınlar" diye cevap vermiş. Öyle ya kaç tane ayçiçek yağı var, hepsi kaç santim, kaç derece, richter ne diyor bu konuya hepsini yazsınlar.

.

Dekan hanımefendi sıvıların bir hacim ölçüsü olan litre ile ölçüldüğünü bilmiyor. Teyit.org tane tane açıklıyor anlamıyor. Ama sinirleniyor. Sonra gelen tepkilerle litrenin hacim ölçtüğünü ‘keşfediyor’ ve Tweet’ini silip hesabını koruma altına alıyor.

Bahsettiğimiz insan bir dekan. Sadece öğretmiyor, öğretenleri yönetiyor. Bir koca fakülteyi çekip çeviriyor. Üstelik konu sağlık bilimleri. Kim bilir yaptığı işin boyu kaç litre, kilosu kaç santimdir.

.

…..

Maalesef bilgi küçümsenen bir şey. Maalesef kahraman topraklarımızda bir şey öğreneceksek o şey muhakkak bir işe yaramalıdır. En yaygın şikayet de şu: “Okulda kurbağanın sindirim sistemini anlatıyorlar, ne işimize yarar ki bu?”.

Halbuki insan arka bacakları yay gibi o tasarım harikası hayvanın yapışkan ve hızlı dili bir şeyi kaptıktan sonra neler olduğunu niye merak etmesin ki?

Meraklı olmayan birisinin milyarları olsa ne yapar ki?

Bilgi sadece hayatta kalmaya ve iş bulmaya/kurmaya yarayacaksa bilgi için bir Google ve hareket edebilmek için de bir omurilikten fazlası kimseye gerekmez.

(Zaten hep bu yüzden memlekette piyango hayalleri bile evi arabayı geçemiyor.)

….

Dekanımız bilmiyor ama ahkam kesmeden de duramıyor. Memlekette ahkam ile bilgi arasında bir bağlantı yok ki. Okudunuz, hakikaten öğrendiniz tarif profesörü oldunuz. Saati dakikasına kadar detay verip bir olayı anlatıyorsunuz. Altına birisi hötönk diye yorumu yapıştırıyor: “Bence öyle değil.” Sonra tartışma başlıyor. Bence öyle hayır bence değil. Fikirle ahkamla bilgi gemisi yürür mü? Muhliz bey karikatüründe vardı: “Kanaatimce elektrik çarpması psikolojik bir olaydır.” O şekil yürür.

….

Okul zaten miadını doldurmuş bir kurum. Vaktinde aristokratlara vasıfsız işçi yetmez olmuş, ayak takımına vasıf gerekmiş, sınıflara doldurup öğretmeye başlamışlar. O gün bu gündür sürüyor. İkame edecek bir şey yok çünkü.

Sadece yaşına göre sıralara dizilmiş onlarca insana aynı anda aynı şeyi öğretmeye çalışmak zaten saçma. Bu saçmalığa rağmen bir şeyler öğrenmeyi değil, kazanmayı beklemek daha da saçma.

Hepimiz biliyoruz ki okullarımız özgüvenli, meraklı çocuklar mezun etmeye çalışmıyor. ‘Sınavda hızlı soru çözebilen’, ‘vatanına milletine bağlı’, ‘Sünni Müslüman’ bir şeyler mezun etmeye çalışıyor.

….

Geçen yıllarda 100 yıl sonra, Albert Einstein'ın tüm evrene yayıldığını söylediği yer çekimi dalgalarını gözlemlemişlerdi. Yer çekimi dalgalarını görebilmemiz, (litrenin hacim ölçmesi kadar heyecan verici olmasa da) fizik dünyasında pek çok açıdan zihin açıcı oldu.

Bizim memleket konuya iki düzeyde yaklaştı.

Bunun mala, davara ne faydası var?

Yahu bak Batı nelerle uğraşıyor, biz şurada nelerle uğraşıyoruz.

Birincisi ne kadar küçültüyor konuyu, ikincisi de ne kadar yüceltiyor. Bu ikisini birden aynı insanlar bu şekilde telaffuz edebiliyor üstelik.

İkincisi sonuna kadar haklı. Hakikaten ‘eller aya biz yaya’ durumu sinir bozucu. Ama birincisi öyle dururken ikincisi kaçınılmaz değil mi?

Hepsi hayret uyandırıcı değil mi?

Tüm yazılarını göster