Amerikalılar birbirlerini affedebilir mi?

Siyasi normlara ve demokrasinin temel sütunlarına yapılan benzeri görülmemiş saldırıların ardından, ABD'deki siyasi kargaşanın daha kötüye gidemeyeceğini düşünebilirsiniz. Fakat, özellikle hukukun üstünlüğüne dönük saldırılar sürerse durum daha da kötüleşebilir.

Google Haberlere Abone ol

Martha Minow

Sık sık hukuk ve bağışlama üzerine yazan biri olarak, son dönemde birçok soru alıyorum. Seçilmiş başkan Joe Biden, Başkan Donald Trump’ı bağışlamalı mı? Salgın dönemi borçları affedilmeli mi? ABD, ulusal ayrışmaları düzeltmek için bir hakikat ve uzlaşma komisyonu kurmalı mı?

Bu soruların kesin cevapları yok; bilhassa da önümüzde şimdiki gibi zor zamanlar duruyorsa. Yine de onlarla mücadele etmek, yakın dönem ve ötesinde bizlere kıymetli bir rehberlik sunabilir.

TRUMP ABD’Yİ KUTUPLAŞTIRDI

Temel bilgilerle başlayalım: Covid-19 enfeksiyonları ve salgınla birlikte gelen ekonomik güçlüklere ek olarak, ABD öfke ve bölünme ile kaynıyor. Topal ördek haline gelen Başkan Donald Trump, kendisini affetme hususunda açık biçimde spekülasyonlar yapıyor ve Biden’ın seçim zaferini yaygın seçim sahtekârlığına borçlu olduğu yönündeki yanlış iddia aracılığıyla kendisine büyük bir destek topluyor. İnsanlar daha şimdiden seçim sonucunu tersine çevirme çabalarını finanse etmek için Trump’ın yürüttüğü kampanyaya 200 milyon doları aşkın miktarda para gönderdiler.

Yine de, ne 50’den fazla dava ne de Trump’ın emrindeki Adalet Bakanlığı’nın yürüttüğü soruşturmalar, Biden’ın zaferini tersine çevirecek kanıtları ortaya koyabildi. Bu davaları gören hakimlerin -hatta Trump tarafından atananların bile- verdiği tepkiler çoğunlukla sert oldu. Bununla birlikte, kasım seçimlerinin gerçekleştirilmesine yardım eden birçok kişi de dahil olmak üzere, sıradan Amerikalılar, (maruz kaldıkları/ç.n.) şiddet tehditleri nedeniyle gittikçe daha fazla endişe yaşıyorlar.

Barışçıl bir iktidar değişikliğini yönetmek, ABD’nin karşı karşıya olduğu güçlüklerin yalnızca başlangıcı. Geçtiğimiz yaz -Breonna Taylor, George Floyd ve diğer birçok Afrika kökenli Amerikalının ölümüyle alevlenen- polis şiddetine karşı düzenlenen protestolar kışın gelmesiyle sakinleşmiş olsa da adalet ve reform talepleri daha da kalıcı bir hale geldi. Bu arada, sağ kulvardaki siyasiler de beyazların yaşadığı kızgınlığa daha açık bir dille hitap ederek, ırk ve suç hakkındaki korkuları kullanıyorlar.

Toplumsal değerleri küçümseyen bu politikacılar bir konuda haklılar: Amerikalılar acı bir şekilde bölünmüş haldeler. Fakat bu gerçek, yanıtlanması güç bir soruyu da gündeme getiriyor. Affetme eylemini kimin gerçekleştireceğini ya da başka insanların hangi gerekçeyle affedilmesi gerektiğini bilmeden, affetme ve iyileşmeden nasıl bahsedebiliriz? Neyin yanlış olduğu ya da kimin ne yaptığı konusunda uzlaşamayız. Kimin ‘biz’ olduğu konusunda dahi hemfikir değiliz.

ABD BİR SORUN YUMAĞININ TAM ORTASINDA

Gerçekten de, bölünmüş olduğumuz inancı belki de Amerikalıların hâlâ ortaklaştığı birkaç noktadan biridir. Hepimiz yüreklerimizde doğru tarafta olduğumuzu ve diğer taraftakilerin yanlış olduğunu hissediyor ve bunun için onlara öfkeleniyoruz. Apartheid karşısında ömrü boyunca mücadele eden ve barışçıl bir sona ulaşmasını sağlayan Nelson Mandela, bunu daha iyi biliyordu. “Kızgınlık, bir zehir içip bunun düşmanlarını öldürmesini ummaya benzer” demişti.

ABD’de bundan sonra ne olursa olsun, önümüzdeki aylarda hangi önceliğin kazanacağına bağlı olacak. Pek çok kişi adalet bağlamında haklı taleplerde bulunur, diğerleri toplumsal çatlakları gidermeye başlamayı tercih ederken, başkaları da devlet gemisini tamir etmeye odaklanmak istiyor.

Bu seçeneklerin tamamı aynı anda takip edilemez. Biden yönetimi Trump’ı soruşturmalı ve eğer gerekiyorsa potansiyel federal suçlar için onu yargılamalı mı? Ülke -ya da yerel topluluklar- şikayetleri ve tepkileri dinlemek için Güney Afrika’da yapılana benzer bir hakikat ve uzlaşma süreci mi yürütmeli? Yahut yakın geçmişin olaylarını bir kenara bırakılmalı, böylece salgını yönetmeye, aşıları dağıtmaya ve ekonomik yıkımı ele almaya odaklanmalı ve ceza adaleti reformu ve iklim değişikliği gibi uzun vadeli zorluklardan bahsetmemeli miyiz?

YAPILMASI VE YAPILMAMASI GEREKENLER

Önümüzde duran seçimi kolaylaştırmak için, artık acil sağlık ve ekonomi alanlarındaki krizin çözümünün öncelikli olduğu konusunda açık davranılmalı. Bu arada, yapılmaması gereken en az iki şey söz konusu.

Öncelikle, Trump kendi kendini affetmemeli. ABD Anayasası’nın başkana verdiği affetme yetkisi alabildiğine geniştir; ancak ‘görevi suistimal davaları’ noktasında açık bir istisna yapar ve (eyalet veya yerel çaplı değil) sadece federal suçlar için geçerlidir. Anayasa ayrıca, başkana 'yasaların sadakatle uygulanmasına özen gösterme' zorunluluğu da getirir ki, bu da olası bir kendini affetme kararının getireceği yasal dokunulmazlıkla uyumlu değildir.

Yüzlerce yıldan beridir, 'hiç kimse kendi davasında yargıç olmamalıdır' ('nemo judex in causa sua') yaklaşımı adalet için değişmez bir kaide olmuştur. Başkan Richard Nixon, Watergate Skandalı nedeniyle kendisini affetme ihtimalini araştırdığında, kendisine bağlı Adalet Bakanlığı bile başkanlık affı yetkisinin o kadar da geniş olmadığına karar verdi; bu, o zamandan beridir değişmeyen bir yaklaşım oldu.

Kendini affetmeye dair en önemli husus, iyi tanımlanmış ve belirlenmiş kurallarla, gücün keyfi biçimde kullanılmasını sınırlama taahhüdü olarak anlaşılan ‘hukukun üstünlüğüne’ zarar vermesidir. Hukukun üstünlüğü, yasaların kamuya açık olarak ilan edilmesi, eşit şekilde uygulanması ve yargılamanın bağımsız olarak yapılmasını gerektirir. Eğer Trump kendi kendini affederse, ABD kurumlarını erozyona uğratan güvensizlik hissi yeni bir zirveye yükselir.

Olmaması gereken ikinci şey, başkalarının daha fazla küçümsenmesidir. Bundan kaçınmak kolay değildir. İnsanın politik inançları ne olursa olsun, hepimiz diğer bakış açılarını hor görebiliyoruz. Buna karşın, kişinin kendi görüşlerinin yegâne doğru olduğunda ısrar etmesi özgürlüğe karşıttır ve baskı ve şiddete neden olabilir.

ÖZGÜRLÜĞÜ DOĞRU ANLAMALIYIZ

Elbette, yanılmış olma ihtimalimi göz önünde bulundurmak, özgürlükten akıl almaz derecede fedakarlıkta bulunmak gibi görünebilir. Açık biçimde yanlış bulduğum birçok şeye rağmen çok fazla şey istiyormuşum gibi görünebilir. Buna karşın, ABD’li federal yargıç ve hukuk felsefecisi Learned Hand, 1944’te özgürlüğün 'kişinin istediğini yapma serbestisi' olmadığını savunurken doğruları ifade etmişti; zira bu da toplumun çökmesine yol açıyordu. Bunun yerine, şunları dile getirdi:

“Özgürlüğün ruhu, kendi doğruluğundan fazla emin olmayan ruhtur; özgürlüğün ruhu, diğer erkek ve kadınların zihinlerini anlamaya çalışan ruhtur; özgürlüğün ruhu, önyargılardan uzak biçimde kendi çıkarlarıyla birlikte önyargılarını da tartan ruhtur; özgürlüğün ruhu, bir serçenin bile dünyaya aldırış etmeden yere konmadığını hatırlar.”


Yazının orjinali Project-Syndicate sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)

 

Etiketler Donald Trump ABD