YAZARLAR

Altındağ’da 5 Afgan’ın öldürülmesi: Ortadoğu şiddeti Ankara’ya taşınırken

Ölenlerin Afgan olması nedeniyle Taliban'ın; cinayetin işlenme şekline bakarak IŞİD’in bu işi yapmış olması muhtemel. Ayrıca, henüz Türkiye’de adı çok duyulmayan ama Hacıbayram civarında ve Afgan göçmenler arasında faaliyetlerini arttırmaya çalışan Afganistanlı Fatimiyyun isimli örgüt de olağan şüpheliler arasında sayılıyor. Bir cinayet mahalli ile ilgili olarak, böylesine büyük yerel ve uluslararası aktörlerin ihtimal dahilinde sayılması, herhalde yeni Türkiye’nin normali...

Akşam haberlerinde, bilindik Türkiye ‘normalleri’ dışında, Gazete Duvar’da Türkiye ‘normalini’ de zorlayan oldukça sarsıcı bir haber vardı. Ankara Altındağ’da, Örnek Mahallesi’nde 5 Afgan bir evde bıçaklanarak öldürülmüştü.  

Büyük bir tesadüf eseri, uzunca bir süredir tasarladığımız bir saha çalışmasını hayata geçirmek için, dün olayın gerçekleştiği muhiti ve mahalleyi gezmiştik. Başkent Üniversitesi Göç Araştırmaları Merkezi (BÜGAM) bünyesinde, göçmenlerin Türkiye’de esnaflaşma pratiklerini görmek için, Ankara’nın 5 mahallesinde yürüteceğimiz araştırmanın Altındağ-Örnek Mahallesi ayağının zemin etüdünü yapmak, sahayı planlamak için Olgu hoca ile birlikte mahalleye gitmiştik. Bu mahallede ve diğer mahallelerde bize Dünya Evimiz Derneği mihmandarlık edecek olduğundan, derneğin yöneticisi olan Levent abi (Ayaslıoğlu) ile Ulus’ta buluştuk ve Altındağ’a geçtik. Biz vardığımızda derneğin bir başka çalışanı Özden, Türkçe bilen bir Afgan genç için dilekçe yazmaya çalışıyordu.

Afgan genç, ısrarla kimlik çıkartmak için dernekten yardım istiyordu ama Altındağ bölgesi oturuma kapatıldığı için, dernek çalışanları buradan kimlik çıkartılabileceği konusunda, Afgan gence umutlanmamasını, şansını başka biçimlerde denemesi gerektiğini telkin ettiler. Buna karşılık, Afgan genç ise mutlaka Türkiye kimliği alması gerektiğini eğer Afganistan’a gönderilirse, Talibanlara muhalif bir bölgeden olduğu için, Talibanlar tarafından derhal öldürüleceğini (Raşit Dostum’un şoförü olan asker dayısı örneğin, öldürülmüştü) söylüyordu.

Afgan genç gidince, sigara içmek için dışarı çıktığımızda, Farsi bir kadın gelerek gene dilekçe için yardım istedi ama derneğin Farsi tercümanı Sadık başka bir olay için adliyede olduğundan kadına yarın gelmesi söylendi.

***

4-5 metrekare derneğin içinde, 4 sandalye bir masa, bir koltuk, yerde elektrikli bir soba bir de şarj olan bir tekerlekli elektrikli sandalye vardı. Bir süre sonra sandalyenin sahibini getirdiler. Belden aşağısı felç olmuş bir Hazara. Kendisiyle tanıştırıldık, ben dedim ki “Abi Hazaralar Türk deniyor?”…  “yok” dedi “biz Aleviyiz”. Türkiye’de sahipsiz, belden aşağısı felç, tamamen arkadaşlarının insafına kalmış bir şekilde yaşayan Hazara Alevisi’ni bu şekilde burada yaşamaya mecbur bırakan, Taliban ile Hazaralar arasında dinsel-mezhepsel gerilimin tarihinden kesitler konuşuldu. Elektrikli sandalyesini almak üzere onu mekanik bir tekerlekli sandalye ile getirmişlerdi; onu sandalyeden şarj olmuş olan elektrikli sandalyeye aktaran ev arkadaşı, gitmeden önce Levent abiye “Abi ne olur bi tuvalet şeyi ayarlayın, bu arkadaşın bu halde tuvaleti kullanması imkânsız” dedi ve el kol hareketleriyle, her tuvalet macerasının bir faciaya dönüştüğünü anlatmaya çalıştı. Levent abi “tamam ayarlayalım” dedi. Onlar gittikten sonra, “Koskoca Kızılay bir tuvalet aparatını ayarlayamadı…” diye söylendi.

Bu arada, ben etrafta eski ve yeni yazılamaları, viraneleri, onlardan daha iyi durumda olmayan insanların fotoğraflarını çektim. Etraf, gündüz kahve, gece bitirimhaneymiş hissi uyandıran mekanlarla dolu. Viranelerde metruk yerlerde ateşler yakılmış, her yer duman kokuyor, ama bu duman odun dumanı kokusu değil, bildiğiniz paçavra ve sunta yanığı kokuyor.

O esnada Olgu hoca, derneğin bitişiğindeki çiçekçi dükkanından içeri bakınca, dışarıda güneşlenip sarma sigaralarını tüttüren ve muhtemelen sabahın köründe kafalarını yükseltmenin bir yolunu bulmuş donuk bakışlı bıçkınlardan birisi “neye baktınız” diyerek, ‘mevzulara ayık’ olduğunu bize hissettirmek istedi, Levent abi, bizim arkadaşımız deyince ‘haa tamam’ dedi ve konu kapandı. Sonra derneği kapatıp, hep birlikte Altındağ’dan Örnek Mahallesi’ne doğru turlamaya çıktık.

Yol boyunca karşılaştığımız erkekler ve kadınların hemen hepsi kimi zaman laf atarak, kimi zaman bakış atarak, bizim oradaki varoluşumuzu sorguladı.

Babür caddesinin sağ ve sol yanları

Örnek Mahallesi’ne vardığımızda ise mahalleyi ikiye bölen Babür Caddesi bizi karşıladı. Sami Ulus Hastanesi’ne doğru ilerlerken yolun sağında kalan yapılar, metruk yerler, ki bunlara gecekondu demek bile zor, kağıtsız/oturumsuz göçmenlerin tümüyle kölelik koşullarında yaşadıkları yerlermiş. Bir şekilde, oturumlarını ya da Türkiye kimliğini alıp daha ‘güvenceli’ işlerde kabul edilebilir ücretlerle iş bulabilenler ise Babür Caddesi'nin soluna taşınıyormuş… Levent abi bunları anlatırken, sınıf bitti filan derken, kölelerin bile aynı cadde üzerinde sınıflandırılması ne kadar ironik diye düşündüm…

50'lerde cumhuriyet bürokrasisi ve Ankara orta sınıfı için yapılmış olan ve şimdi cinayet mahalli olan Örnek Evler

Babür Caddesi'nin sağındaki metrukluğa, viraneliğe karşı, solundaki mahalleye de adını veren Örnek Evleri, Türkiye’nin ilk toplu konut projesiymiş. Epey Sovyetik tarzda yapılmış 5-6 katlı, birbirine yaslanan 6-7 blok ve eski Ankara bürokrasisinin Ulus-Kızılay hattında meskûn olduğu zamanlarda, buralarda çalışan bürokratların, memurların barınma sorununa modern bir çözüm olarak yapılmış bu evler.

Şimdi, Babür Caddesi’nin üstü kentsel dönüşüm kapsamında yıkılmaya başlamış, zaten Örnek Mahallesi ve Altındağ’a komşu olan, Hacı Bayram, Bentderesi, Tuzluçayır gene kentsel dönüşüm kapsamında tümüyle yıkılmış durumda. Örnek Evler tarafı da (yani yolun sol tarafı) artık kentsel dönüşümü bekler durumda. Eskinin bürokratlarının oturduğu evlerde artık göçmenlerin oturduğu, alel-usul kumaşlarla kapatılmış balkonlardan ya da kalabalık hane çamaşırlarının serildiği balkonlardan belli.

Altındağ'ın arka sokakları

Buralarda gezinirken de mahalleyi fotoğraflamaya devam ediyorum. Fotoğrafını çektiğim binanın yanındaki binadan bir hanımefendi balkona çıkıp bana bağırıyor "hayırdır ne oluyor, neden fotoğraf çekiyorsunuz?”. Ben de telaşla “Bir şey yok abla, biz araştırmacıyız” diye yanıtlıyorum. İkna olmayan kadın "ne bileyim, kentsel dönüşüm için mi geldiniz ne yapıyorsunuz…” diyor.

Sonra, tenha sokaklara karşılık yaklaşık 50’şer kilo döner takmış fast food'cuları, tabelaların Türkçe olmayan tarafları sprey boya ile boyanmış dükkanları, akşam açılacağı belli bitirimhaneleri, metrukların güneş gören yamaçlarında müşteri bekleyen seks işçisi göçmenleri, gene caddenin güneş gören tarafına belden yukarısı kaldırımda belden aşağısı yolda sere serpe uzanmış (Levent abinin dediğine göre, kolonya içicisi dayı) adamı, balkondan aşağıda tartıştığı kadınlara “sizi şu balkondan aşağı atmazsam iki gözüm kör olsun” diye bağıran onlardan daha genç bir başka kadını, patlamış hoparlörle müşteri toplamaya çalışan, Hanımağa’nın Yeri gibi büyük büyük isimleri olan kahvehaneleri, yol kenarına kurdukları odun sobasıyla çay satmaya çalışan ilkokul çağında çocukları… arkamızda bırakıp Hacı Bayram tarafına doğru yürüyoruz. Örnek Mahallesi’ni arkamızda bırakırken Levent abi tüm bu görüntülere hayıflanarak, “80’den önce çok güzel bir mahalleydi burası, pek çok şair, edebiyatçı buralarda yaşardı, mesela Sabahattin Ali ölmeden önce burada yaşadı ve Kürk Mantolu Madonna’yı şu arka sokakta bir evde yazdı” diyor.

***

Tekrar, 5 kişinin (muhtemelen) boğazlanarak öldürüldüğü cinayet mahalline dönersek.

Olayı kimin işlediği henüz bilinmiyor ama haberlere göre şüpheliler ve gözaltılar var. Mahalledekilerden elde edebildiğimiz bilgilere göre, bunların bir süre önce Trabzon’dan geldikleri, hepsinin Özbek kökenli Afganlar oldukları, öldürülenlerden 4'ünün gönüllü geri dönüş için hazırlık yaptığı (3'ü nişanlanmak için, birisi de orta yaşın üzerinde olduğu için)... Ayrıca, bir süre önce 3-4 Afgan için kayıp ilanı verildiği de mahallede konuşulanlar arasında.

...

Dün muhtemelen farkında olmadan etrafından geçtiğimiz, 5 kişinin (muhtemelen) boğazlarının kesilmiş halde bulunmayı beklediği ceset evi, insanlar, mekânlar, Türkiye’nin son 10 yılının özellikle Ortadoğu ve Dışişleri tarihinin kısa bir özeti. Bilhassa olayın olağan şüphelilerini ve mekânı düşününce, konsantre bir Yeni Türkiye ya da Türkiye’nin son 10 yılının tarihi burası.

Öldürülen Afgan Rahiym Asadullah'ın kimliği

Olağan şüpheliler arasında Türkiye’den ‘birilerinin’ bu işi yapmış olabileceği en fazla konuşulan ihtimal. Zira geçtiğimiz yıl, burada göçmenler ile milliyetçiler arasında büyük olaylar yaşanmıştı, dahası yakın zamanda da göçmenler ile yerliler arasında çıkan bir kavgada, kafasına odun darbesi alan bir Türkiye vatandaşı hayatını kaybetmişti. Bundan başka, ölenlerin Afgan olması nedeniyle Taliban'ın; cinayetin işlenme şekline bakarak IŞİD’in bu işi yapmış olması muhtemel. Ayrıca, henüz Türkiye’de adı çok duyulmayan ama Hacıbayram civarında ve Afgan göçmenler arasında faaliyetlerini arttırmaya çalışan Afganistanlı Fatimiyyun isimli örgüt de olağan şüpheliler arasında sayılıyor. Zira, Fatimiyyun Alevi-Şii düşmanlığında ve başka konularda Taliban’ı oportünist bulan türedi bir şeriatçı yapı. Öldürülen Afganların, ödenmeyen bir fidye olayının kurbanları olabileceği, ya da narko-trafik ile ilişkili olabileceği de gene söylentiler arasında.

Bir cinayet mahalli ile ilgili olarak, böylesine büyük yerel ve uluslararası aktörlerin ihtimal dahilinde sayılması, herhalde yeni Türkiye’nin normali ve öbür yandan da Türkiye’nin son 10 yıllık Ortadoğu politikası ve diplomasisinin doğrudan bir sonucu. Ama mesele bununla sınırlı değil, zira Türkiye siyasetinde Dışişleri'nin artık İçişleri haline geldiği ve bunun giderek patlayıcı bir etki yapacağı aklı başında bütün siyaset bilimcilerin en fazla dile getirdiği şeylerden birisiydi. Bu olaya mekânsal olarak baktığımızda ise aslında tam da bu İçişleri ile Dışişleri'nin birbirinin içine nasıl girdiğini görüyoruz.

Mahalleyi, Hacı Bayram tarafına doğru çıkarak arkamızda bıraktığımızda, karşımızda Ankara Kalesi'nin dönüşüme uğramış tarafları, arkamızda ise eski Türkiye’nin moloza döndürülmüş mahallesini yutmak üzere gerilmiş, ağzını açmış, dişlerini sivriltmiş gibi görünen ‘sivil’ toplum örgütleri, iktidarın etrafında yuvalanmış vakıflar…

Dolasıyla, aslında Altındağ’da işlenmiş olan bu cinayete Hacıbayram[1] tarafından baktığımızda, olay daha görünür ve anlamlı oluyor. Suriye iç savaşı ve genel olarak Ortadoğu/Afrika'daki düzensizliklerin, iç ve dış politikada hükümetin elini güçlendirmek için kullanılması uzunca bir süredir, hükümetin merkezi politikalarından. Bu istismarcı ama son derece kullanışlı politika sayesinde hükümet, yerine göre ensar/sahabe söylemleriyle, ümmetin hamisini oynuyor; yerine göre elindeki göçmen kartını masaya sürerek bunu "eyy Avrupa, eyy ABD"ye karşı siyasi-diplomatik-iktisadi faydaya dönüştürmeye çalışıyor. Ama spesifik olarak Hacıbayram’a baktığımızda, burada mahallenin kentsel dönüşüme hazır hale getirilebilmesi için, göçmenler son derece kullanışlı. Onların etrafında döndürülen narkotik olaylar, seks işçiliği ve diğer tekinsizleştirme yöntemleriyle mahalleli yıldırılırken, bir yandan da zaten şeriatçı yönetimlerden kaçarak Türkiye’ye gelmiş olan Afganlar, Suriyeliler, Türkmenler buralarda yuvalanmış çeşitli vakıflar aracılığı ile selefileştirilmeye çalışılıyor.

Tüm bunlar, yani bir yandan devşirme diğer yandan, narko trafik gelirleri ve bunlara bağlı tekinsizleştirme hamleleri ile mahallenin teslim alınması ve tüm bu faaliyetlerin sonunda biriken siyasi-iktisadi rantın, cemaatlerle siyasi iktidar arasında paylaşılması. Yerel ahali ve göçmenler hariç, geri kalanlar için harika bir ortam.

Kuralsız diplomasi, uyuşturucu rantı, dünyada kabul gören iktisadi temel gerçeklerin reddedilmesi, Vehabiler-Selefiler-Hanefiler arasındaki anlamsız çıkar kavgalarının devletin merkezine yerleştirilmesi, Ortadoğu’dan Afrika’ya uzanan savaşlarda zaten mağdur olan, zaten neredeyse köleleşmiş olan göçmenlerin, diplomatik-siyasi krizlerde ve uluslararası fonlar için kullanılması, seçimler ve şeytanın dahi aklına gelmeyecek pek çok şey için elde tutulmaları…Üstelik bunların İçişleri ile Dışişleri arasındaki ayrımın ortadan kaldırıldığı bir devlet mekanizması içerisinde yapılması.

Daha birkaç gün önce, İstanbul’da Sırp mafyasının bahçesinde iki kadının cesedinin arandığı günlerin ertesinde, Ankara’da bir evde 5 Afgan'ın kafalarının üstelik 4-5 gün öncesinde kesilmiş olarak bulunması.  

Yeni Türkiye’nin normali herhalde bundan sonra bu ve buna benzer olaylar olacak.

[1]Geçtiğimiz yıllarda yapılan IŞİD ‘operasyonu’na kadar buraların, selefi çeteler için bir tür kabul, toplama merkezi gibi kullanılmış olması da bir başka muamma…


Osman Özarslan Kimdir?

1977 yılında, Burdur’un Çavdır ilçesinde doğdu. 2005 yılında, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nü kazanıncaya kadar öğrencilikten başka pek çok iş ile iştigal etti. 2010 yılında aynı okulun Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisansa başladı. Nisan 2015’te, Masculinities at Night in the Provinces başlıklı tezini savunarak, yüksek lisansını tamamladı. Bu tez, Hovarda Alemi, Taşrada Eğlence ve Erkeklik ismiyle 2016 yılında yayınlandı. 2015 yılında Pamukkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde doktoraya başladı ve 2019 yılında Organ Bağışı ve Kaçakçılığı, Yeni Tıbbi İmkanlar, Yeni Sosyolojik Meseleler adlı tezini savunarak doktorasını hak etti. Değişik dönemlerde, gazete-dergilerde, fanzinlerde, bloglarda ve internet sitelerinde, ideoloji, politika, kültür yapıları, ve filmler üzerine yayınlanmış pek çok inceleme, deneme ve eleştiri yazısı vardır. Bundan başka, üç bireysel (Kemalizm Sovyetler Sosyalizm; Dekalog-Kemalist İlahiyat İçin Bir İlmihal; Hovarda Alemi-Taşrada Eğlence ve Erkeklik) kitabı yayınlanmış, dört de editörlü (Resmi İdeoloji ve Kemalizm; Öncesi ve Sonrası ile 1915 İnkar ve Yüzleşme; Emile Durkheim'ı Yeniden Okumak; Sıkıntı Var-Sıkıntı Kavramı Üzerine Denemeler) kitaba katkı sunmuştur. Halen, merkezin dışında kalmış taşra coğrafyalar ve toplumsal normlar tarafından içerilemeyen berduşlar, piizciler, defineciler, kumarbazlar, muskacılar, gibi değişik gruplar arasında, çalışmalarını sürdürmektedir. Osmanlıca ve İngilizce bilir.