Adıyaman'da aynı soru: Devlet nerede?

Enkaz başında eşiyle kızının çıkarılmasını bekleyen İbrahim, "Katilimiz bize yardım etmeyenlerdir" dedi.

Google Haberlere Abone ol

İbrahim'le enkaza, enkazın üzerinde çalışan adamlara, kepçelere bakıyorduk. İbrahim 8 gün önce, panikle çıkmıştı şimdi enkaz dediğimiz binadan. Depremin sarsıntısı onu dışarı fırlatmıştı. Ardından bina enkaza dönüşmüştü.
"Hepimiz kaçmaya çalıştık" diyor İbrahim. Hepimiz dediği eşi, oğlu, kızı, kayınpederi ve kayınvalidesi. Enkaz altından oğluyla birlikte kurtulmuş. Kayınpederi ve kayınvalidesinin cesetleri çıkarılmış enkazdan.
"Kızımla eşimi bekliyorum" diyor İbrahim. Anne-kız bir kapıdan çıkıp gelecekmiş gibi söylüyor bunu. Oysa bir enkaza bakıyoruz. Enkazın üstünde çalışan adamlara, kepçelere...

'BELKİ BİR HAYAT ÜÇGENİ OLMUŞTUR'

Küçük bir umut ışıltısı var gözlerinde. Çünkü yarım saat kadar önce 65 yaşındaki komşusu sağ kurtuldu enkazdan. "Hiç umudum kalmamıştı" diyor İbrahim, "Ama şimdi neden bir mucize olmasın, onlar da kurtulmasın diyorum? Belki bir hayat üçgeni olmuştur. Olamaz mı?"
Neden olmasın? 13 yaşında bir kız çocuğu ve annesi enkazın altından çıkarsa dünya nasıl da güzelleşecektir. Bunu düşünüyorum. İbrahim'in uzamış sakallarına, kederli ve yorgun gözlerine, kaşık tutarken titreyen ellerine bakıyorum.

DEVLET NEREDE?

Plastik tabaktaki bulgur pilavı ile bir parça eti bana doğru uzattı İbrahim. "Bunu komşular getirdi. Her gün getiriyorlar. Komşuların evlerinde pişirdikleri yemektir bu. Devlet nerede? Nerede seyyar mutfak, nerede çadır, nerede tuvalet? Depremde ölmeyen insanlar hastalıktan ölecek" diyor İbrahim. Adıyaman'da karşılaştığım herkesin sorduğu soruyu soruyor.
İçinde pilav ve bir parça et olan tabağı yan tarafına bırakıyor, lokmalar boğazından geçmeyecek. Enkaza doğru bakıyor.
Enkazla aramızda on metre kadar bir mesafe var. İbrahim'in eşiyle kızı on metre ötede. Onlar bir kapıdan çıkıp gelmiyorlar, İbrahim onlara doğru gidemiyor. Sadece bakabiliyor, onların üstündeki beton bloklara, yamulmuş demirlere, kum yığınına.

ÇEREZ VARMIŞ MASADA

"Oğlumun sesini duydum" diyor İbrahim, "Yardım istiyordu, 'Bizi kurtarın' diye bağırıyordu." Oğlunu kurtarmayı başarmış. Başkalarını da kurtarmış. "Uyku kıyafetleri vardı üzerimizde. Yağmur yağıyordu, ıslanmıştık, yorulmuştuk. Sonra komşular geldi."
Sonra sustu İbrahim, yine enkaza baktı.
Sonra ne onun ne de komşularının gücü yetmemiş başkalarını, eşini ve kızını kurtarmaya. Valiliğin yolunu tutmuş bir umut. Acil yardım isteyecek, çünkü enkazdan sesler geliyor, insanların sağ kurtulma ihtimali var. Öyle düşünüyor ki vali hemen bir ekip görevlendirecek ve enkazın altından ses verenler kurtarılacak.
Öyle olmamış elbette. Ertesi gün akşama doğru donanımsız, işin ehli olmayan bir ekip gelmiş. Yine valiliğe gitmiş, bu kez iktidar milletvekiliyle de karşılaşmış, ona, "Ancak oy istemek için koşarak gelirsiniz" demiş, herkesin içinde.
Çerez varmış masada, İbrahim bunu hiç unutmamış. Hiç unutmayacak.

'KİMSEDEN KORKMUYORUM, AYNEN BÖYLE YAZ'

Kayınpederi ile kayınvalidesinin cesetleri çıkarılmış enkazdan. "Ben de burada oturmuş kızımla eşimi bekliyorum" diyor İbrahim.

Ayaklarının dibinde küçülmüş bir ateş var ancak İbrahim üşüyor mu yanıyor mu belli değil. Eşiyle kızından söz ederken boğazı düğümleniyor, yardımların geç gelmesinin sorumlularından söz ederken kıvılcımlar saçıyor gözleri. "Benim adım İbrahim, katilimiz bize yardım etmeyenlerdir, aynen böyle yaz. Adımı da yaz, benim adım İbrahim, kimseden korkmuyorum."
Korkuyu haklı olunca, kaybedecek bir şeyi olmayınca, canı yanınca unutuyor insan. İbrahim, eşi ve kızıyla beraber korkuyu da unutmuş.
İbrahim, "Onların yatacak yeri yok" tesellisine sarılıyor, enkaza bakıyor.

'OĞLUMLA BİR BAŞIMIZA KALDIK'

"Geleceğim" diyorum İbrahim'e, gelip seninle biraz daha oturacağım mutlaka."
"Ben buradayım" diyor "Eşim burada, kızım burada, ben nereye gideyim."
Birileri bir şey söylüyor, moral vermeye çalışıyor. İbrahim sadece dinler gibi yapıyor sanki, kafa sallıyor ve "Oğlumla yalnız başımıza kaldık. Biz şimdi ne yapacağız" diyor.
Bir top acı gibi İbrahim, enkaza, eşiyle kızına bakıyor uzun uzun.