'7’li masa'dan çağrı: Birlikte geçmişi hatırlayıp, geleceği değiştirelim

Sol sosyalist parti ve yapıların oluşturduğu 'yedili masa' temsilcileri konuştu: Türkiye’nin yeniden karanlığa sürüklenmesine izin vermeyeceğiz. Davet ediyoruz, hakikati bilip yeniyi kurmaya...

Google Haberlere Abone ol

 

ANKARA- Halkların Demokratik Partisi (HDP) çağrısıyla bir araya gelen Emek Partisi (EMEP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Halkevleri ve Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun (SMF) oluşturduğu 7’li masa, “Geleceğin Türkiye’si için Hafıza, Hakikat ve Hesaplaşma” konferans düzenledi.

Roboski’den Soma’ya, Çorlu tren katliamından ‘Barış Akademisyenleri’ne kadar adalet talebini dile getirenler “Hafıza” başlıklı oturumda konuşurken ekonomiden hukuka, çocuk haklarından kadın haklarına kadar alanında uzman isimler de “Hakikat” başlıklı oturumda düşüncelerini ifade etti. Konferansın “Hesaplaşma” başlıklı son oturumunda ise “ortak mücadele” çağrısıyla çalışmalar yürüten 7’li masanın temsilcileri kürsüye çıktı.

Konferansın sonuç bildirgesinde ise, “Emek için, adalet için, eşitlik için, özgürlük için, barış için, demokrasi için bir oluyoruz, birlik oluyoruz. Geleceğin Türkiye’sini birlikte kuruyoruz” denildi.

‘HAFIZA OLMADAN HAKİKATİ BULMAK MÜMKÜN DEĞİL’

Hakikatin hafıza ile doğrudan ilişkili olduğunu, hafıza ve hatırlama olmadan hakikati bulmanın da mümkün olmadığını söyleyen HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Çeşitli iktidarlar özellikle otoriter, totaliter yönetimler hafızayı ve hatırlamayı kendi tekellerinde tutmak isterler. Dolayısıyla geçmişin kendilerince şanlı olaylarını öne çıkarırlar. Hikayeleştirirler ve topluma da bunları kabul ettirmeye çalışırlar” dedi.

Türkiye’nin tarihine bakıldığında üst üste binmiş travmatik deneyimler yığını ile karşı karşıya olan bir toplum ve ülke olduğunu söyleyen Sancar, “Bugüne kadar büyük acılar yaşandı ama bunların gerçek anlamda hikayesinin, mağdurlar, mazlumlar açısından hikayesinin anlatılmasına izin verilmedi. Hafızanın bastırılmasının başka bir boyutu acıların inkarıdır. Bu da zulmün katmerleşmesi demektir. Hem zulüm yapacaksınız, hem de bunun olduğunu inkar edeceksiniz. Ermeni soykırımı bunun tipik örneğidir. Ama sadece Ermeni Soykırımı değil yaşadığımız acıların büyük kısmında da bu iktidarlar sistemi ayakta taşıyan bütün özneler aynı yöntemi izlemiştir. Bizlerin hakikat yolculuğu ve arayışı elbette acılarımızı anlatmakla sınırlı olamaz. Acıyı dile getireceğiz, acıyı dinlediğimizde yüreğimiz yanacak” diye konuştu.

‘HESAPLAŞMA BU ACILARI YARATAN ZİHNİYETLE DÖNÜŞTÜRÜCÜ MÜCADELEYİ İFADE EDER’

Hesaplaşmanın bütün zulümleri, acıları, kıyımları, soykırımları yaratan zihniyetle bir dönüştürücü mücadele içine girmeyi ifade etiğini söyleyen Sancar, “Yani biz sadece tekil olayları tek tek olayların, adli, hukuki hesabını sormayı kast etmiyoruz. Tam tersine bütün bu acıları yaratan sistemin temelindeki zihniyeti ve bu zihniyeti yaratan kurumsal şekillenmesini kast ediyoruz. Bununla hesaplaşma olmadan ne Ermeni soykırımı ile ilgili adaleti tesis edebiliriz ne bugün güncel konuştuğumuz diğer acılarla ilgili hakikati sonuna vardırabiliriz. Yani eğer Çorlu tren kazası diye sunulan olayda hangi sistem unsurlarının sorumlu olduğunu, bu sonucu ortaya çıkardığını sorgulayıp onunla hesaplaşmazsak belki Çorlu tren kazası için bir hukuk sonuç elde edebiliriz ama yeni Çorlu tren facialarını önleyemeyiz” ifadelerini kullandı.

‘BU İKTİDARA KARŞI MÜCADELE AYNI HAFIZANIN UNUTMAYA KARŞI MÜCADELESİDİR’

“Hesaplaşmayı intikam duygusuyla, kin ve nefret dürtüsüyle karıştırmamak gerekir. Tam tersine devrimci bir eylemin şiarıdır. Hesaplaşma dönüştürme iradesinin parolasıdır” ifadeleriyle sözlerini sürdüren HDP’li Sancar, “Bizler hesaplaşma derken illa nefretle intikam duygusuyla her bir failin peşine düşeceğiz şeklinde bir anlamı dile getiriyor değiliz. Sorumluların peşine düşmek, gerektiğinde yargılamak, imkân yoksa yargılama imkanını yaratmaktır. Ama asıl olan bunların bir daha asla yaşanmayacağı bir dönüşümü hep birlikte kurmaktır” dedi.

Asıl olanın hikayeleri kamusallaştırmak ve siyasallaştırmak olduğunu ifade eden Sancar, “Bu zihniyetle hesaplaşmadan ne Soma maden faciası gibi bu acı olayların tekrar etmesini önleyebiliriz ne Çorlu tren kazalarını ne de katliamları” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Şimdi yapmamız gereken şey bütün bu acıları yaşamak zorunda kalan toplum kesimlerinin adalet hakikat mücadelesini buluşturabilmektir. Eğer bunu başarabilirsek o zaman inanın bu söylediğim bir daha asla şiarına dayanan sistem dönüşümü, düzen değişikliğini de sağlarız. Adaleti her alanda aramaktan vazgeçmeyiz, vazgeçmemeliyiz ama bütün bu yaşadığımız adaletsizliğin temelinde bir sistemin düzenin yattığını görmeliyiz. Bugünkü iktidar tam da o mirası en ileri noktaya taşıma pervasızlığıyla ilk hedeflerimizden biri olmak zorundayız. Bu iktidara karşı mücadele aynı hafızanın unutmaya karşı mücadelesidir eğer bunları birbirine bağlarsak o zaman bu yaptığımız faaliyetlerin kısa sürede sonuç alacağını göreceğiz.”

‘TÜRKİYE’NİN YENİDEN KARANLIĞA SÜRÜKLENMESİNE İZİN VERMEYECEĞİZ’

Sancar’ın ardından Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş konuştu. “Bu salonda toplanan irade Türkiye’nin karanlık döneminden çıkması için üzerine düşeni yapacaktır” ifadelerini kullanan Baş, “Bunların yönettiği her saniye, her gün büyük kayıplar yaşıyoruz. Elimizden geldiğince en kısa sürede Türkiye’yi bu iktidardan kurtarmak için sorumluluk yüklenmemiz gerekiyor. Bu iktidarın en büyük başarısı karşısındaki muhalefeti bölmektir. Her dönemde muhalefeti birbirine düşürerek, bu salonda olmayanlara söylemek istiyorum. Kürt ve Türkü karşı karşıya getirdiğinde iktidarda kalacağını biliyor” diye konuştu.

Bir seçim tartışmasının alıp başını gittiğini, seçimlerin önemsiz olduğunu söylemediğini belirten TİP’li Baş, “Önümüzdeki mesele basit bir seçim meselesi değildir. Türkiye yeni bir yüzyıla adım atmayı tartışıyor. Eğer gerçekten yeni bir yüzyıla doğru gideceksek, sadece son yirmi yılda yapılanlarla hesaplaşılması değil son yüz yılda eksik kalan, yanlış yapılan tüm başlıkların da masaya yatırılması gerekiyor. Eğer biz ülkemizin yeniden karanlık dönemi yaşamasını istemiyorsak, eğer biz ülkemizin halklarımız açısından eşit özgür, barış ve kardeşçe yaşayacağımız günleri hayal ediyorsak olmazsa olmaz bir şart var. Siz ilk yüzyılda bu memleketteki işçileri, emekçileri, kadınları, Kürtleri, Alevileri yok saydınız. Saray rejiminden kurtulmaktan kastettiğimiz direksiyona Tayyip Erdoğan’ın yerine başkalarının geçmesiyse biz Türkiye’nin yeniden böyle bir karanlığa sürüklenmesine izin vermeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

‘YAPTIKLARINIZIN HESABINI SORACAĞIMIZ GÜNLER GELİYOR’

Sıklıkla “Altılı masa var. Sizin yedili masaya ne oldu” sorusuyla karşılaştığını, kendilerininkinin bir masa değil mücadele birliğini inşa etme süreci olduğunu söyleyen Baş, “Bizimki çok daha derinden nitelikli bir şekilde geliyor. İtiraf da ediyorum bizimki çok daha zor. Mesele sadece seçim olsa, seçime girme yeterliliği olan partiler yan yana gelir. Biz tam da bugün burada bu iktidara karşı mücadele eden tüm toplumsal kesimleriz. Emekçileri, yoksunları, kadınları, Kürtleri, Alevileri, sendikaları, meslek örgütlerini bu mücadelenin gerçek öznesi kılmak için bir mücadele içerisindeyiz. Belki beklentilere göre geç olur ama daha güçlü geleceğimizi söylemek istiyorum” dedi.

Halkın özne olduğu durumda hesaplaşmanın olacağını, başka bir yolun olmadığını, Türkiye halklarının politik özne olduğu durumda hesaplaşmanın meydana geleceğini ifade eden Baş sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizim kaderimiz Ankara’nın kulislerine Meclis’e sıkışırsa buradan bir hesaplaşma falan çıkmaz. Memleketin geleceği açısından kaygılarımızı arttırır. Biz bir daha aynı şeyi yaşamak istemiyoruz. Biz bir daha asla diyenlerin hareketiyiz. Ayrım çok açık ve net. Bir tarafta yurttaşı yok sayan bir iktidar var. Maalesef o siyasal paradigmanın dışına çıkamayan düzen muhalefeti var. Bizim ayrım noktamız budur. Biz yurttaşa bu ülke halklarına seçmen muamelesi yapılmasını reddederek geliyoruz. Biz halkın özne olacağı bir süreci örgütlemenin yol ve yöntemini, halkın merkezde olduğu bir hesaplaşmanın nasıl gerçekleşeceğini hep birlikte bulmaya çalışıyoruz. Tayyip Erdoğan sıklıkla bizi son günlerde anmaya başladı. Silecekmiş süpürecekmiş. Onun zihninde siyaset denilince birileri tarafından süpürülmek ya da parlatılmak var. Bizim siyaset anlayışımız bu değil. Bu Meclis de bu ülke de sizin babanızın çiftliği değil. Bu ülke halkları hiçbir şekilde işlediğiniz suçları unutmuyor. Mutlaka tüm yaptıklarınızın hesabını soracağımız günler geliyor. “

‘GERÇEK YÜZLEŞMENİN OLMAZSA OLMAZI BARIŞ SİYASETİDİR’

Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk de halkın üzerindeki kuşatmayı kırmak için yaşanan tüm bu geçmişle, nedenlerini iyi anlayıp yüzleşmek gerektiğini söyledi. Halk kesimlerinin kendiliğinden yol yordam bulmaya çalıştığını ifade eden Merttürk, “Bu birliktelik ve emeği, barışı, demokrasiyi savunan her yan yana geliş ayaklarını bu direniş zeminlerine basmalı, bu zeminlerde köklenmelidir” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “İktidarın tırmandırdığı ırkçılık, mezhepçilik, dinci gericilik, mülteci düşmanlığının sonuçları geçmişten bugüne hafızamızda yine kitle katliamları biçiminde yerini almaktadır. Bu nedenle bugün gerçek bir yüzleşme, hesap sorma, mücadele siyasetinin olmazsa olmazı barış siyasetidir, halkların eşit koşullarda bir arada yaşamasının savunulmasıdır, laiklik mücadelesidir, Ortadoğu barışı için mücadeledir. Hesaplaşma geçmişle ilgili değil geleceğin ortak değerlerle kurulmasına ilişkindir. Burada bütün farklılıklarıyla bir araya gelen bizlerin sorumluluğu kritik bir tarihsel süreçte bugünü kurtarmak değil, bugünden yarını kurmaktır.”

‘HALKA ANLATABİLMENİN KANALLARINI OLUŞTURMAMIZ LAZIM’

“Biz bugün tam da bu çelişki üzerinden birincisi gerçekçi ve memleketin asıl sahipleri olduğumuzu ilan ederek politika üretmemiz bunu iktidarın yapması için onun aklına sokmaya çalışır biçimde değil halka anlatabilmenin kanallarını oluşturmamız lazım. Ama bundan da önemlisi toplumu iki ana kültürel kampın içinde deyim yerindeyse hareketsiz kılan saflaşmaya karşı hakiki olanı yani sınıfsal saflaşmayı koyabilecek şekilde örgütlenmeliyiz. Yani politik sözler ve onun sahicilik kazanacağı bir toplumsal örgütlenme seferberliği bütün bu hafızanın halkın çıkarına yeniden değerlendirilmesini mümkün kılacaktır.”

‘HER BİRİNİ TIPIŞ TIPIŞ GÖNDERECEĞİZ’

Hesaplaşmanın birinci düzleminin tüm eşitsizlikleri ortadan kaldırmak olduğunu söyleyen Emekçi Hareket Partisi Sözcüsü Özge Akman, “Adaletsizlikleri bu siyasi iktidardan kurtularak çözeceğimizi biliyoruz. Onları, bugünün otoriter iktidarını, her birini tıpış tıpış göndereceğiz. Buradan yola çıkacağız. Onlardan kurtulmakla da bu eşitsizlikler ortadan kalkmayacak. AKP iktidarından önceki dönemlerde de yaşadığımız gibi bundan sonraki süreci de böylelikle kurtulamayacağımızı, gerçek bir demokrasinin var olabilmesi için bizim anlattıklarımız tarzda bir demokrasiyle çözebileceğimizi düşünüyorum” diye konuştu.

Sömürülenlerin ve eşitsizliğe maruz bırakılanların siyasete doğrudan müdahil olduğu bir siyaset tarzıyla değişimin olacağını düşündüğünü ifade eden Akman, “Bu birlik ve ittifaklarımızla yürüttüğümüz yol büyük bir umut vadediyor. Bugüne kadar yaşanan tüm eşitsizlikler karşısında her bir alanda tek tek mücadele ediyoruz. Önümüzdeki görev bu büyük mücadelelerin birlikte omuz omuza yürüyeceği yolu var etmektir. Önümüzdeki sorumluluk da budur. Bu gidişatı kökten değiştirebiliriz. Emin olsunlar ki bizim hesaplaşmamız bu ülkenin emek verenlerinin emekçilerinin hesaplaşması onların bugüne kadar hiç uygulamadıkları, hiç görmedikleri kadar demokratik olacak” ifadelerini kullandı.

‘HESAPLAŞMAYI ANCAK HALK GÜÇLERİ GERÇEKLEŞTİREBİLİR’

Gelinen aşamada “memleketin” bir yol ayrımında olduğunu, birçok farklı olasılığa gebe bir dönem içerisinde olunduğunu belirten Toplumsal Özgürlük Partisi Sözcüsü Perihan Koca, “Buradan baktığımızda karanlık, cehennemik bir tablo ile karşı karşıyayız. Ama eşiğinde bulunduğumuz tarihsel dönemeç riskler, tehditler ve tehlikelerle bezeli ise de aynı zamanda da içerisinde müthiş imkan ve olanakları da barındırıyor. Halkçı olasılıklara, demokratik halkçı olasılıklara gebe bir dönemin eşiğinde olduğumuzu da unutmamak gerekiyor” dedi.

İktidarın sona doğru yaklaştığını ve kaybettikçe daha fazla sertleştiğini söyleyen Koca, “Geçtiğimiz tarihsel anda halka güç, güven veren politik güç merkezini kurmak zorundayız. Halkçı bir ittifakı ne olursa olsun sokakta, halkın içinde halkla birlikte kurmakla yükümlüyüz” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Halk güçlerinin hesap soracağı bir süreci örgütlemeye çalışıyoruz. Düzen partileri de ‘bekleyin az kaldı’, ‘sandık geliyor’ diyerek, halkın öfkesini, tepkisini bastırmaya çalışıyorlar. Halka bunu reva gören düzen güçleri, sermaye ve devletle bağlı olan restorasyon güçleri, bu suç iktidarıyla hesaplaşma derdi olamaz. Bu hesaplaşmayı ancak ve ancak halk güçlerinin kendisi gerçekleştirebilir, kadınlar, gençler, işçiler, halklar ve inançlar gerçekleştirebilir. Halkın siyasetin merkezinde olacağı bir politik güç merkezini inşa edersek, hesap sorabilir. Halk güçleri ancak ve ancak bu memleketi yeniden inşa edecektir. Bizler buna talibiz, sorumluluğumuzu görüyoruz. Hepimizin kulakları sosyalistleri, devrimcileri, demokratları, halkçıları göreve çağırıyor. Birlikte sorumluluk almaya, bu memleketi yeniden kurmaya hepinizi davet ediyoruz.”

‘MEVCUT YIKICI DÜZENE SON VERMEK YETMEZ’

Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, “Siyasi rejimin, siyasal tarihin hiçbir döneminde emekçi sınıflardan, işçi sınıfına, ezilen toplumsal kesimlerden yana demokratik bir siyasi rejimden bahsetmemiz doğalıyla mümkün değil. Bizler tüm bu yaşananların sadece teşhiriyle sınırlı kalacak durumda değiliz. Sınırlı da kalamayız” dedi.

Rejim tartışmalarının yapıldığı bugünlerde kendi seçeneklerini ortaya çıkarmak zorunda olduklarını belirten Gürkan, “İşte hesaplaşmanın dayanaklarından birisi de budur. Tek adamların rejimi, iradesi değil halkın iradesini, kayyımları değil, seçilmişlerin inisiyatifini, baskı ve yasakları değil, demokrasinin özünü, sömürü düzeni değil, emeğin hakkını, yağma ekonomisini değil, halk için ekonomiyi, doğanın talanını değil, doğayla barışık yaşamayı esas alan bir siyasi rejimdir” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Egemen olanın seçeneklerine mecbur kalmadan kendi seçeneğimizin yeni bir siyasal rejimle birlikte değerlendirmeliyiz. Bunun dayanakları, bunun koşulu mücadele ve kararlılıktır. Politik özne diye tabir ettiğimiz ve politik gücüyle değiştiriciliğine vurgu yaptığımız emek güçleri, demokrasi güçleri ve halk güçlerinin bu gücü ortaya koyduğu ve bu gücü ortaya koyacak bir ittifakını sağladığı bir sorumluluğumuz var. Tarihsel bir süreç diyoruz. Bir ayrım dönemi diyoruz. Bu mevcut yıkıcı düzene son vermek yetmez. Aynı zamanda halk gücüne dayanan, halkın iradesinin olduğu, demokrasi ve siyasal özgürlüklerin kazanıldığı bir rejimle bunları konuşmamız ve tartışmamız gerekiyor. Değiştirmeye gücümüz var. Tarihi değiştiren temel güç emekçilerin mücadelesidir. İşçi hareketinin mücadelesidir. Ezilen toplumsal kesimlerin mücadelesidir. Bugün bu iktidarın bütün yasaklarına karşı boyun eğmeyenlerin kararlı direnişidir. Bu umutla yeniyi kuracağımıza inanıyoruz.”

Sosyalist Meclisler Federasyonu temsilcisi Erdal Ataş ise İstanbul’da SMF’nin kurultayı nedeniyle konferansa katılmadı.

‘GELECEĞİN TÜRKİYE’SİNİ BİRLİKTE KURUYORUZ’

7’li masanın organize ettiği “Geleceğin Türkiye’si için Hafıza, Hakikat ve Hesaplaşma” konferansının ardından sonuç bildirgesi yayınlandı. Soma’dan Ankara Katliamı’na, Roboski’den Çorlu tren kazasına birçok katliamı anan yedili masanın sonuç bildirgesinde şu ifadelere yer verildi:

“Davet ediyoruz. Geçmişi hatırlayıp, geleceği değiştirmeye… Hakikati bilip, yenisini kurmaya…
Yüzleşmeye, sorumlulardan hesap sormaya ve kol kola girmeye davet ediyoruz.
Biz yapacağız, siz izleyin demiyoruz. Hafızamızı ortaklaştırırsak, hakikati dile getirirsek, hesabını birlikte sorarsak, mücadele edersek değiştirebiliriz. Emek için, adalet için, eşitlik için, özgürlük için, barış için, demokrasi için bir oluyoruz, birlik oluyoruz. Geleceğin Türkiye’sini birlikte kuruyoruz."