10 Ekim Katliamı tanıkları: Yaralılar için o cehenneme geri döndük

10 Ekim 2015’te Ankara Garı önündeki barış yürüyüşünde yaşanan katliamın Antalyalı tanıkları, olaydan 8 yıl sonra o gün yaşananları anlattı: “İnsanlara yardım etmek için o cehenneme geri döndük”

Google Haberlere Abone ol

ANTALYA – Ankara Garı önünde 8 yıl önce 10 Ekim sabahı, ‘Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’ için Türkiye’nin dört bir yanından pek çok insan toplandı.

Antalya’dan 10 otobüsle yola çıkıp, Ankara’da yürüyüşün başlayacağı meydana ulaşanlar, saat 09.45 sıralarında bir güvenlik bariyeri ya da polis aramasından geçmeden alana girdi. Saat 10.04’te ve üç saniye sonra ardı ardına iki patlama yaşandı.

Katliamdan sağ kurtulanlar, düzenleme komitesinin ‘Otobüslerinize gidin ve geldiğiniz şehirlere geri dönün’ çağrısı üzerine otobüslerde toplanmaya başladığında Antalya kafilesinden 3 kişiye ulaşılamadığı öğrenildi. 103 kişinin yaşamını yitirdiği, yüzlerce kişinin yaralandığı Gar Katliamı’ndan sağ kurtulanlar, o gün orada yaşananları anlattı.

Korkmaz Tedik

‘SEN OLMAZSAN BİR EKSİĞİZ DEMİŞTİ’

O gün orada yaşamını yitirenlerden biri de EMEP GYK Üyesi Korkmaz Tedik’ti. Annesi Zöhre Tedik, oğlunun ‘Sen olmazsan bir eksiğiz’ sözü üzerine mitinge katılmaya karar vermiş. Sonrası ise ‘Cumartesi Anneleri’ gibi yıllar süren bir yas ve hak mücadelesi…

Korkmaz Tedik'in annesi Zöhre Tedik

Her yıl olduğu gibi bu yıl da 10 Ekim’de oğlunun Ankara’daki mezarı başında olan Zöhre Tedik, oğlunun ismini taşıyan torunundan güç alıp sürdürdüğü adalet arayışını şu sözlerle anlattı: “O gün orada ‘barış ve kardeşliğin hüküm sürdüğü bir ülke’ umudunu tek ses olup duyurmak isteyen nice insan buluştu. Biz de oradaydık. Hain bir saldırı bizi ayırdı. Şimdi ortak bir yasımız ve birlikte sürdüreceğimiz bir adalet mücadelemiz var. Her yürüyüşte, her eylemde amacımız, o gün orada yaşananları unutturmamak. Sadece barış için bir araya gelen onca aydın insanın mücadelesini belleklerde, toplum hafızasında diri tutmak.”

Hüsnü Şahin

‘GÜLÜMSEYEN YÜZLER VAR AKLIMDA’

Antalya’dan yürüyüş için Ankara’ya gidip garın önünde kalabalığa karışanlar, o gün orada olan Hüsnü Şahin’in yürüyüş öncesi çay içme önerisi ile katliamdan kıl payı kurtuldu. Hüsnü Şahin’in, o günden hafızasında kalanlar şöyle oldu: “Otobüs büyük bir coşkuyla garın yanına kadar gitmişti. Ben de o otobüslerden birindeydim. Patlamadan dakikalar önce orada bize gülümseyen yüzler var aklımda. Çoğu gençti. Bir basın açıklamasında bile bariyerler olur, polis taramaları olur. Hiçbir şeyin olmaması kafamızda soru işareti yaratmıştı ama tehlikeyi aklımızdan geçirmemize rağmen devam ettik. Arkadaşlara, ‘Hadi gidelim bir yere, çay içip sonra gelelim’ dedim, biraz da ısrar ettim. Kim bilir, ömrü eylemlerin, siyasi olayların içinde geçmiş biri olarak ortamdaki tuhaflığa karşı doğal bir refleksti bu belki de. Sonra ne olduysa oldu. O yıl Suruç’la başlayan kıyımdan beri geçen iki buçuk ayda yüzlerce can gitmişti, 103 canımızı da orada yitirdik.”

Halil İbrahim İlhan
‘PARÇA PARÇAYDI HER ŞEY’

Mitinge katılanlardan Halil İbrahim İlhan da o sabah yaşadıklarını şöyle aktardı: “Biz birkaç arkadaş bir ağacın altında, havuzun yakınlarındaydık. Bazı arkadaşlar kalabalıkta kaybolunca ‘arayalım, birbirimizi kaybetmeyelim’ dedik. Uzaklaşanları aramaya gidenler de gelmeyince sendikaların buluştuğu yere doğru biraz ilerledik. İlk patlama işte o ağacın orada oldu, 20-30 metre mesafedeydi. İkinci patlamadaki kayıplarımız, halay çekiyorlardı, 10-15 metre önümüzdelerdi. Bir anda ortalık savaş alanına döndü. Toz dumandan kaçıp bir yerimizde yara var mı anlamak için garın içine girdik. İkinci patlamanın olduğu yerde insanın görmeye dayanamadığı çok ağır bir tablo vardı. Parça parçaydı her şey. Çok karmaşık bir duygu içine düştük. Nuh'un gemisi kaçıp kurtulmayı tercih etmiştir. Biz korkuyu bir tarafa atıp insanlara yardım etmek için o cehenneme geri döndük.”

‘İNSANOĞLUNUN ÇOK VAHŞİ OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜM’

Yaşanan kaosun, insanların birbirine yardımcı olmasına engel olduğunu belirten İlhan, “Bomba patlarken ortada olmayan güvenlik güçleri, patlamadan sonra barikatlar kurup ölülerin etrafını sardı. Polisler gaz sıkıyor, üzerimize gaz fişekleri geliyordu. Bir taraftan ‘ambulans’ diye bağırıyoruz, bir taraftan polislere karşı slogan atıyoruz, bir taraftan hala yaşayanlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. İnsanlar ne yapacağını bilemez halde etrafta koşturuyor. Ambulanslar geçemiyordu, onu hatırlıyorum. Pankartların dayanıklı ve parçalanmammış olanları sedye olarak kullanıldı. O şartlarda hastaneye taşındı insanlar, çok zordu. Kurtulanlar, kendi olanaklarıyla yaralıları hastaneye taşıdı. Birçoğu ticari araç, taksi ya da bir otomobil durdurup yardım istedi. Hatta önüne geçip ‘dur’ diye bağırıyorlardı. ‘Bizi hastaneye götürün’ dedikleri bir sürücü, ‘Kan olacak araba’ diye geri çevirmek istedi. Bütün bunları görünce insanoğlu çok vahşi diye düşündüm” dedi.

Patlama sonrası yaralıların hastaneye taşınması için yoldan araçlar çevrildi. 
'BELGELEMEK İÇİN FOTOĞRAF ÇEKTİM'

Yaralılar hastanelere gönderilirken çevresinde gördüklerini fotoğraflayan İlhan, o anları anlattı: “Bir el, yardım ister gibi açık duruyordu. Bir kadın, ‘İnsan parçaları üzerime yapıştı’ diye bağırıyordu. Ölenlerin üstleri flamalarla örtülmüş, başlarında yakınları ağlıyordu. O anları hiç unutamıyorum. Yardım etmenin tek yolu orada olanları belgelemek gibi geldi ve onu yaptım. O anların ve gördüğüm her şeyin fotoğrafını çektim. Yerde yan yana yatanları, sağlık ekiplerinin o can pazarından sağ çıkanları şah damarlarını kontrol ederek buluşunu, yoldan geçen arabaların önünü kesip yaralıları hastaneye götürmeye çalışanları çektim. O gün bu gündür katliamın hesabı sorulmadı. Yaşananların psikolojik etkileri de çok ağırdı. Ben günlerce dışarı çıkmadım. Bazıları uyurken tekrar tekrar yaşıyordu o anları. Travma yaşayan, dengesiz davranışlar gösteren arkadaşlarımız daha sonra tedavi gördü.”

Hüseyin Aktaş
‘HALA ÇOK SORU İŞARETİ VAR’

O gün o grupta olan Hüseyin Aktaş, patlamanın hemen öncesinde alanda anlamlandıramadığı şüpheli bir hal olduğunu söyleyerek, gördüğü tuhaflıkları sıraladı: “Patlamadan hemen önce toplanma alanına girdim. Ama bir gariplik vardı. Böyle zamanlarda barikatlar kurulur, polis arama yapar. Tehlikeye açık bir hal vardı orada. Sırt çantalarıyla geçtik, içinde ne var diye soran olmadı. Birkaç trafik polisi dışında hiç polis görmedik. Kalabalıktan uzaklaşmıştık ki garın önünden gelen o feci sesi duyduk. Büyük bir şokla koştuk. Ortalık kan revandı. Ondan sonrası ambulans sirenleri, yardım çığlıkları… Gaz fişeği atılmış, hatırlamıyorum. Ambulans yolu tıkanmıştı. Yaralıları yoldan çevrilen özel araçlarla götürdüler hastaneye. Hasbelkader orada bulunan bir polis, arabasıyla yaralı taşıdı. Patlama ile ilgili hala birçok soru işareti var. Şimdi bunların tek tek sorulması gerekir. Siyasi partilerin bu konudaki girişimleri yeterli olmuyor. Bu beni rahatsız ediyor.”

‘KIZIMLA GARIN ÖNÜNDE BULUŞMAK İÇİN SÖZLEŞTİK’

Patlamanın yaşandığı dakikalarda, o dönemde üniversite öğrencisi olan kızıyla garın önünde buluşacaklarını söyleyen Aktaş, şöyle devam etti: “Kızım İstanbul’dan gelecekti, ben Antalya’dan. Orada buluşacaktık. ‘Böyle bir yürüyüşe bir aileden bir kişi yeter, iki kişi fazla’ demiştim. Çünkü biz bu filmi geçmişte de görmüştük. Ama yine de çıkıp geldi. ‘Garın önünde buluşuruz’ diye sözleşmiştik. Hemen telefona sarıldım. Şebekedeki yoğunluk yüzünden telefonlar çalışmıyordu. Birkaç denemeden sonra arayabildim, sesini duydum. Kızım alana giremeden patlama olmuş. O an tek bir şey düşündüm. Bazı anne babalar, çocuklarını merak edip aradıklarında telefonu açan kimse olmayacaktı. Hala düşündükçe içim acıyor.”