Kedilerle oynayan şiirler

Kedi ve eşik benzetmesi, ilişkisi, çağrışımı aitsizliği, kendine özgülüğü, hiçbir yerde olmamayı da akla getiriyor. Buna dayanarak kedi ile şair arasında da bir benzetme yapılabilir mi?

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - İkinci Yeni dalgasının olduğu kadar modern Türkçe şiirin de ufkunu açan yelpazesini genişleten şairlerden Edip Cansever’in 1970’te yayımlanan “Kirli Ağustos” adlı kitabında “Ha Yanıp Söndü Ha Yanıp Sönmedı̇ Bı̇r Ateş Böceği” adlı uzun soluklu şiiri yer alır. Şiirdeki kedi benzetmesi bir hayli dikkat çekicidir. O bölümü okuyalım:

Sensiz bensiz bir sorudur

Temmuzlar kedi yavruları gibi sokulurken ağustosa

Ve ağustoslar eylüle

Bir yol alış duygusudur ki, biliriz

İnsanlar zamanlardan önce boğulur.

Kedi diyorum ve kedinin bana çağrıştırdıkları arasında eşik en başta geliyor. Acaba başkalarında da bende olduğu gibi kedi adı eşik çağrışımı yaratıyor mudur? Kedinin bendeki en önemli çağrışımının eşik olması önemli, ama bu yazının odağı bu değil. Eşiğinse bana hatırlattıklarının başında Sabahattin Kudret Aksal’ın aynı başlıklı şiiri gelir:

Bir yaz günüydü bırakmışım arkamda

Yürüyordum sokaklar tozdu, yapılar

Boz bulanık bir su gibi akıyordu

Bir kadın çamaşırını asıyordu

Penceresinde yitirilmiş anılar

Burnumda çürümüş yemiş kokuları

Sokaklar yeniden yeniden sokaklar

Yer bitirir en güzel aydınlıkları

Geceyle gündüzün kavşak noktasında

Havada kanat vuran kuştu çirkin

Ve şaşkın baktım birdenbire karşımda

Olağanüstü eşiği güzelliğin.

Zorlu bir kış geçirdik. Hala da bitmiş değil kara kış. Zorlu kış deyince “bir başka İsmet Özel”in “bir başka şiirini” hatırlamamak mümkün değil. Özel’in “Evet İsyan” adlı kitabında yer alan “Yıkılma Sakın” şiirinden bir bölüm okuyalım:

sana durlanmış kelimeler getireceğim

pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler

kelimeler, bazısı tüyden bazısı demir

seni çünkü dik tutacak bilirim

kabzenin, çekicin ve divitin

tutulduğu yerden parlayan şiir.

zorlu bir kış geçirdim, seninki gibi neftî

acıktım, bitlendim, bir yerlerim sancıdı

sökmedi ama hoyrat kuralları faşizmin

çünkü kalbim aşktan çatlayıp yarılırdı.

her sabah çarpışarak çekilirdi karanlık alnacımdan

acılar bile duymadım kof yürekler önünde

beynim her sabah devrimcinin beyniydi

ayaklarım donukladı gelgelelim

sağlığın yerinde mi?

yaraların kabuğu kolayca kaldırılıyor

halkın doğurgan dünyasına dalmakla

onların güneşe çarpan sesini anlamayan

dört duvarın, tel örgünün, meşhur yasakların sahipleri

seyir bile edemezken içimizdeki şenliği

yılgı yanımıza yanaşmazken

bizi kıvıl kıvıl bekliyorken hayat

yıkılmak elinde mi?

ŞİİR İÇİN DÖRT MEVSİM BAHARDIR

Baharın gelişini müjdeleyen badem, erik ağaçları, nergisler, mimozalar olduğu kadar kedi sesleridir de. Damdaki kediler, bahçelerdeki kediler, evlerdeki kedilerin saati baharı sağır sultanların bile duyacağı çan ve tellal sesleriyle müjdeler. Baharın bir değil birçok çanı, birçok meydanı ve saati vardır. Kediler de o çanlardan, o tellallardan, o meydan saatlerinden biridir.

Aslında mevsim ne olursa olsun sevgililer gününden sonrası bahardır, yazdır. Sevgililer günüyse birbirini sevdikten sonra elbette bir günden ibaret değildir. Kaldı ki şiir için dört mevsim bahardır. Kış bile şiirlerde, bahar geleceği için kıştır.

“Kedilerle Oynayan” başlığından da anlaşılacağı üzere modern Türkçe şiirde kedilere yer veren şiirlerden kısa bir derleme yaptık.

Modern Türkçe şiirde kedi konusunun, temasının, izleğinin peşine düştüysek ilk uğrağımız elbette ki Nâzım Hikmet’in “Masalların Masalı” başlıklı şiiri olacaktır.

Su başında durmuşuz,

çınarla ben.

Suda suretimiz çıkıyor,

çınarla benim.

Suyun şavkı vuruyor bize,

çınarla bana.

Su başında durmuşuz,

çınarla ben, bir de kedi.

Suda suretimiz çıkıyor,

çınarla benim, bir de kedinin.

Suyun şavkı vuruyor bize,

çınarla bana, bir de kediye.

Su başında durmuşuz,

çınar, ben, kedi, bir de güneş.

Suda suretimiz çıkıyor,

çınarın, benim, kedinin, bir de güneşin.

Suyun şavkı vuruyor bize,

çınara, bana, kediye, bir de güneşe.

Su başında durmuşuz,

çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.

Suda suretimiz çıkıyor,

çınarın, benim, kedinin, güneşin, bir de ömrümüzün.

Suyun şavkı vuruyor bize,

çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze .

Su başında durmuşuz.

Önce kedi gidecek,

kaybolacak suda sureti.

Sonra ben gideceğim,

kaybolacak suda suretim.

Sonra çınar gidecek,

kaybolacak suda sureti.

Sonra su gidecek

güneş kalacak;

sonra o da gidecek...

Su başında durmuşuz.

Su serin,

Çınar ulu,

Ben şiir yazıyorum.

Kedi uyukluyor

Güneş sıcak.

Çok şükür yaşıyoruz.

Suyun şavkı vuruyor bize

Çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze...

Nâzım Hikmet’in şiirinde de bir eşik söz konusudur. şair de çınar da kedi de bir eşikte dururlar. O eşik önce suyun başıymış gibidir ama aslında suyun başı da bir eşikte durmaktadır. Şair su başını, çınarı ve kediyi rastlantısal olarak bir araya getirmiş olamaz. Yine de kedi ve eşik arasında kurduğumuz bağın kişisel olduğunu belirtelim. İki varlık arasındaki ilişkiyi özetlemek için de kediler eşiği sever eşikler de kedileri kucaklar diyelim ve başka bir şiir okuyalım.

Garip’ten önce şiirde kedi köpek gibi varlıklar ve metaforlara pek rastlanmaz. Garip şairleri içinde kedilerle oynayan isimlerin başında da Orhan Veli’nin geldiği bilinir. Şairin “Kuyruklu Şiir” adlı o meşhur dizelerini bir daha hatırlayalım:

Uyuşamayız, yollarımız ayrı;

Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;

Senin yiyeceğin kalaylı kapta;

Benimki aslan ağzında

Sen aşk rüyası görürsün, ben kemik.

Ama seninki de kolay değil kardeşim;

Kolay değil hani,

Böyle kuyruk sallamak tanrının günü.

Ancak Garip dalgasını oluşturan üçgenin diğer iki kenarında yer alan şairler Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday da olsa “kedilerle oynayan şiirler” yazmışlardır. Oktay Rifat’ın birden çok kedi şiiri bulunur. İki şiirini aktaracağız. İlk okuyacağımız “Kediler” başlıklı şiiri “Çobanıl Şiirler” kitabında yer alıyor:

Çobanıl Şiirler, Oktay Rifat, Adam Yayınları, Temmuz 1983

Çatı saçak direk

Boyunca akşam ve ağaç

İki kedi oturmuş duvara

Karşılıklı

İki sevdalı kedi

İki totem gibi.

Oktay Rifat’ın paylaşacağımız “Kedi” başlıklı bir diğer şiiriyse 1987’de “Koca Bir Yaz” adıyla yayımlanan kitabından:

Hısım akraba karşıda

gece yatısına gitse ya

gidemiyor

konu komşuya bile zor

kedisi var

kediye bakıyor.

Kedi Şiirleri Antolojisi, Saime Akat, Komşu Yayınları, 2014, 144 sayfa

Modern Türkçe şiirle sınırlı kalınarak yapılmış kedi konulu araştırma, inceleme olmadığı gibi kayda değer bir derleme, seçki, antoloji de bulunmuyor. Yasakmeyve/Komşu Yayınları'ndan 2014’te çıkan Saime Akat’ın hazırladığı “Kedi Şiirleri Antolojisi”ndeyse büyük ölçüde çeviri şiirler yer alıyor. Ayrıca kitabın baskısı tükenmiş olduğunu hatırlatalım. Antolojiyi elinde bulunduranlara değerini bilmelerini önerirken yayıncılara da haber vermiş olalım.

Garip dalgasından kısa sürede uzaklaşarak daha sonraki yıllarda modern Türkçe şiirde yeni ufuklar açmayı sürdüren Melih Cevdet Anday’ın Kedi başlıklı şiirini okuyalım:

Çocuklar uyanır geceleyin

Bir şey ararlar karanlıkta

Uyanır kadınlar geceleyin

Yüzük takarlar karanlıkta

Geceleyin kediler uyanır

Bize bakarlar karanlıkta

Evlerin, odaların, semtlerin, sokakların şairi olup da kedileri konu etmemiş olması düşünülmeyecek bir isim varsa o da kimdir sorusunun yanıtını şiir okurlarının tümü duraksamadan verebilir. Behçet Necatigil’in şiirinde birinde değilse bir başkasında mutlaka kediye rastlanır. Kendisi yoksa ruhu vardır. Necatigil’in “Kedi” başlıklı şiirini okuyalım:

Evlerde hapis kediler

Yalnız nedir söyledikleri

Okşarsınız

Bir kenara çekilirler.

Kıvrıldıkları köşede

Gene sizde gözleri

Yerinizden kalksanız

Peşinizden gelirler.

Sizken tek sahipleri

Kalabalık isterler

Belki hepsi sizin gibi

Yalnız kediler.

Kedilere, şiirlerinde yer açmış şairlerden başka kitaplarının isminde yer verenler vardır. Unutulmaz kedili şiir kitabı adlarından biri Arif Damar’a diğeri de Ece Ayhan’a aittir. Arif Damar’ın kitabının adı “Kedi Aklı”yladır. Damar’ın kitabı 1959’da yayımlanır. Kitaba adını veren şiiri okuyalım:

Bir diyeceğim yoktu hüzünden yana

Yıpranıyordu kötü kadınlarda aşkım pis karanlıklarda

Yetmiyorum yeni insanlara yetişemiyordum

Ölür kalırdım belki de sokak aralarında bir kenarda

Kimin umurunda dedi ama kendimi inandıramadım buna da

Yakışmıyordum eski pencerelere yosunlu sulara

Ölür kalırdım belki de sokak aralarında bir kenarda

Uyandırılacak çocuklarım vardı uyuyorlardı uykularında

Çok mu yaşamıştım az mı ölmek hakkım mıydı yıl varken akşamlara

Bu kedi nerden çıktı demeyin kapı aralıktı ben bıraktım da

Okşayacak bir şey ister ellerimiz kendi sıcaklığında

Yıpranıyordu kötü kadınlarda aşkım pis karanlıklarda

Ne iyi etmişim aldım düşündüm kedilerin yarı ak yarı kara aklında

Kedi işte kedi boğuyordu yavruyu engel görünce aşkında

Çekilmemişti denizlerim

Döndüm hırpalanmış geceden dayanıklı aydınlıklara

Ağlanır kedi yavruların çocuksuz anaların arasında

Bu kedi nerden çıktı demeyin kapı aralıktı ben bıraktım da

Uyandırılacak çocuklarım vardı uyuyorlardı uykularında

Ne iyi etmişim uyur uykularında

Modern Türkçe şiirde adıyla da içerdiği şiirler kadar unutulmaz olan bir yapıttır Ece Ayhan’ın “Bakışsız Bir Kedi Kara”sı. Kitabın adının çıtası bile hâlâ en yeni güncel şiir dilinin aşamadığı yerde durmakta. “Bakışsız Bir Kedi Kara” iyi ki de henüz eskitilememiş ve anlamı yeniden üretilebilir niteliğini sürdürüyor. Öte yandan şiirdeki bu geçmişin eskitilememiş yeniliği genç kuşak şairleri için derslerle dolu olsa gerek.

Gelir dalgın bir cambaz. Geç saatlerin denizinden. Üfler lambayı.

Uzanır ağladığım yanıma. Danyal yalvaç için. Aşağıda bir kör kadın.

Hısım. Sayıklar bir dilde bilmediğim. Göğsünde ağır bir kelebek.

İçinde kırık çekmeceler. İçer içki Üzünç Teyze tavanarasında.

İşler gergef. İnsancıl okullardan kovgun. Geçer sokaktan bakışsız

bir Kedi Kara. Çuvalında yeni ölmüş bir çocuk. Kanatları sığmamış.

Bağırır Eskici Dede. Bir korsan gemisi! girmiş körfeze.

Modern Türkçe şiirde kedilerin pati izlerinin yer aldığı yapıtların ancak çok küçük bir bölümüne bakabildik. Kedi temasını şiirlerinde işleyen iki şair kadının, Nilgün Marmara ve Didem Madak’ın dizeleriyle turumuzu bitiriyoruz. Belki başka bir yazıda yeni kuşak şairlerin şiirlerindeki pati izlerini takip etmeyi deneriz. Nilgün Marmara’nın şiirinin başlığı “Düşü Ne Biliyorum”. Şiiri okuyalım:

Kimdi o kedi, zamanın

eşyayı örseleyen korkusunda

eğerek kuşları yemlerine,

bana ve suçlarıma dolanan?

Gök kaçınca üzerimizden ve

yıldız dengi çözüldüğünde

neydi yaklaşan

yanan yatağından aslanlar geçirmiş

ve gömütünün kapağı hep açık olana?

Yedi tül ardında yazgı uşağı,

görüldüğünde tek boyutlu düzlüktür o

ve bağlanmıştır körler

örümcek salyası kablolarla birbirine

sevişirken,

iskeletin sevincini aklın yangınına

döndüren, fil kuyruğu gerdanlıklarla.

Yine de, o, zaman kedisi

pençesi ensemde, üzünç kemiğimden

çekerken beni kendi göğüne,

bir kahkaha bölüyor dokusunu

düşler marketinin,

uyanıyorum küstah sözcüklerle:

Ey, iki adımlık yerküre

senin bütün arka bahçelerini

gördüm ben!

KEDİ VE ŞAİR 

Kedi ve eşik benzetmesi, ilişkisi, çağrışımı aitsizliği, kendine özgülüğü, hiçbir yerde olmamayı da akla getiriyor. Buna dayanarak kedi ile şair arasında da bir benzetme yapılabilir mi?

Diğer hayvanlarla ilgili olduğu gibi kedi konusundaki yaklaşımımız genel olarak insan merkezli. Hal ve hareketlerini tavır ve davranışlarını yorumlarken insanı örnek alıyoruz çoğunlukla. İnsan bakış açısını aşarak yorumda bulunmaksa zor olsa gerek. Bundan daha önemlisi ve kesinlikle reddedilmesi gerekense insanı mahlukatın en şereflisi sayan yaklaşımdır. Çünkü doğada hiçbir canlı insandan daha az şerefli değildir.

Modern Türkçe şiirin erken kayıplarından ve yeni kuşaklar içinde adı en çok öne çıkmış isimlerinden biridir Didem Madak. Onun şiirinde kedilerin pati izlerinin yer alması, dizelerinin, imgelerinin kedilerle oynaması aslında beklenen bir durumdur diyebiliriz. Son olarak Madak’ın kısaltmaya elimin varmadığı “Kedilerin Alışkanlıkları” başlıklı şiirini okuyalım:

Kayboluşumun beşiğini sallıyorum bu akşam

Büyüyor yavaş yavaş

Sırtında parmak izleriyle zamanın

Bir tekir kedi ile beraber

Seyrediyorum hayatı:

O meleklerin cebinden düşen anahtardı,

Son zikrin halkası

Allah’ın son hatırası

O bizim kaçırdığımız fırsattı

Uğurböcekleriyle parmak uçlarında

Küçümserdi hep ona olan aşkımı

Gözünün yaşına bakmadan şimdi ben

Kovuyorum ihtiyarı

Ardımda kırık bir ayna

Üvey anneleri hayatımın.

Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu…

Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı.

Hüzün neydi sanki o zaman

Artık kullanılmayan dikiş makinesi annemden kalma.

Ölüm neydi sanki o zaman

Bir önseziden başka.

Evden kaçabilirsin artık çocuk,

ama kaderden asla!

Babam

Çıkarılmış bir adam bütün fotoğraflardan

Kader neydi sanki o zaman,

Masada açık unutulmuş

Turuncu kulaklı bir makastan başka.

Bir ağaca bakıyorum şimdi

Başladığı yerde bitiyor dünya

Alışıyor dil şimdi

Azı dişin bıraktığı boşluğa.

Bastırıldı nihayet hayatın kadife kalesinde çıkan isyan.

Söküyorum şimdi sözleri birer birer

Kalpten kalbe giden yolu kapayan

Kalbim, anlatılmaktan usanmış,

Yıldızı sönmüş bir komedyendir artık,

Dilencinin önünde kahkahalar atıyor,

Kirli bir mendille çıkınlanmış şimdi dünya.

Hayretle bakıyorum kedinin gözlerindeki çapağa,

Geri vermiş hayata çaldığı şiirleri,

Ne zaman aşkı tersinden okusam

Anlıyorum kediler bile meğer alışmış bu yokluğa

Sallayıp duruyorum bu akşam kayboluşumun beşiğini,

Gönüllü hemşire birinci sigarasına.

Sarhoşum kadehlerde biriken tozla

Çekil diyorum kağıda, çekil,

İçer ve zehirlenir

Ne zaman gözlerimden mürekkep damlasa.

Kalbime dokunuyorum bir kelebeğe dokunur gibi

Yetmez mi acaba bu dökülen pullar aşka?

Yoksa şu sızıyı

Sobası tüten evin şiirinde mi saklasam?

Şu sardunyanın kırmızı çiçek açışına

Yetmez mi acaba ah kör olmuş bir Türk filminde ağlasam?

Ne zaman sorsam,

Anlıyorum kediler bile meğer alışmış zamana.

Dünyayı bir salyangozun izlerinde dolaşsam,

Elimde parlak bir harita

Hiçbir atlasta henüz yer almamış.

Ardımsıra yollara hayalimin kırıklarını bıraksam

Yeter mi bu izler beni kendime getirmeye acaba?

Yaptığımız taramada gördük ki kedileri tekil ya da çoğul olarak şiirine taşıyan çok sayıda şair var. Zorunlu olarak şiirlerin çok küçük bir bölümünü örnek gösterebildik. Şairleri seçerken de aynı şekilde, imkânların getirdiği zorunlu kısıtlamaya uyduk.

Yazımızın konuyu daha ayrıntılı araştırmak, incelemek isteyenlere işaret fişeği olmasını umarız.