YAZARLAR

Hatay buluşması, Suruç ve Afamya

Kaç akademik çalışma vardır acaba Alevileri, Sünnileri, Hıristiyanları, Süryanileri, Lazları, Asurileri, Ezidileri, Kürtleri, Arapları, Türkmenleri tarihiyle, dili ile, kültürü ile, acıları, sevinçleri, kutsalları ile bihakkın araştırıp bize anlatan? Siyasetin, sömürünün anlattığı çerçevenin dışına çıkarak kendi kendilerini tarifleri üzerinden yaklaşmak, anlayabilmek, empati kurmak bu kadar mı zordur?

Film sahnesi gibi: Halep ve çevresinde kurulu Alevi devleti Hamdaniler ile Bizanslılar Afamya için savaşıyor. Mısır toprakları üzerinde kurulu Fatimiler Hamdanilere yardım için askeri birlik gönderiyorlar. Savaş sırasında bir Kürt Suriye’nin kuzeyini ele geçirmek için savaşan Bizanslıların komutanı Dalassenos’u öldürünce savaşın seyri değişiyor.

Savaş yaklaşık bin yıl önce (MS 19 Temmuz 998) bugünlerde Türk-Rus devriyesinin bulunduğu bölgede, İdlib’in güneyinde (Hama’nın yaklaşık 50 km kuzeyi) yaşanıyor. Bu savaş herkes tarafından bilinmeyebilir elbette. Acı olan savaşın bugüne kadar bir şekilde varlığını devam ettiren aktörlerini tanımıyor, bilmiyor olmamız.

Afamya Savaşı'ndaki aktörlere bakın. Bizans, Hamdaniler, Fatımiler, Kürtler. Tarih savaştan bahsediyor ama bu savaş bize başka bir şeyi de anlatıyor: Anılan aktörler biz görmek istemesek de kimimizin haberi olmasa da kadimden bu yana bu topraklarda varlar.

Haftasonu HDP’nin düzenlemiş olduğu “Halklar ve İnançlar Buluşması” için Hatay’daydık. Kimler yoktu ki!

Türkmen, Kürt, Arap, Ermeni, Çerkes, Laz, Sünni, Alevi, Hıristiyan topluluk/oluşum temsilcileri toplantıda yer aldı. Böyle bir toplantının Türkiye tarihinde (siyasal bir parti tarafından düzenlenen) bir ilk olması ayıbımız değil mi? Ama bu ülke açısından daha da ayıbı katılımcıların kendilerini (mensup oldukları topluluğu) tanıtma çabaları(ydı). Düşünün, yüzyıllar boyu komşu olduğunuz, yan yana yaşadığınız, sokakta karşılaştığınız bu topluluklardan, inançlardan, insanlardan haberiniz yok, onların da birbirlerinden haberi yok! Oysa unutturulduğu için kendi dilini, dışlandığı için resmi dili konuşamayan bu insanların geçmişinde koskoca kütüphaneleri dolduracak bir tarih var.

Yüzbinler kendi coğrafyasında kendi devletinden gizlenerek yaşamak zorunda! Bizatihi içinden geldikleri topluluklar için korunmanın bir yolu. Kendilerini anlatmaya kalkıştıkları anda o buz gibi yüzünü gösteren siyaset, ırkçılık, faşizm tarih boyunca bu insanlara nasıl davranacaklarını, kendilerini tarif ederken bile nerede nasıl konuşacaklarını acı deneyimler ile öğretmiş çünkü.

Bu insanların inançları ile, hikayeleriyle, efsaneleriyle, şiirleriyle bize kazandırdığı birikimi kara toprakla örtmüş faşizm, şimdilerde bize IŞİD ve benzeri insanlık düşmanı örgütler eli ile korku filmi izletiyor. Güzelim renkler bastırılmış, faşist, dinci çetelerin sesi, bombaları var gücüyle çıkıyor.

IŞİD terörüne, inkarcılığa, faşizme karşı toplanan güzel insanların Suruç’ta bomba ile katledilmesinin de yıldönümüydü dün.

Ümitvar olmamızı sağlayan, bin yıl önce de yaşanan, halen süren savaşa, Suruç Katliamı gibi katliamlara rağmen bu coğrafyanın asli unsurlarının bir araya gelebiliyor olmaları.

Savaşlara, azalmalarına, bastırılmalarına rağmen bu coğrafyanın her yerine yayılmış, kaybettirilmiş toplumlar/topluluklar sistemli faşizmin karşısında ne kadar güçlü olduklarını göstermeye devam ediyor.

Yapılacak çok iş var elbette. Ne büyük kayıptır Amerika’nın vahşi saldırısı öncesinde Irak’ı ve muhteşem tarihini gör(e)memiş olmak. Ne büyük kayıptır şimdilerde İran’ı görememek. Ve ülkemizin sağı, solu, akademisyeni, tarihçisi için ne büyük ayıptır zenginliğini saya saya bitiremeyeceğimiz yanıbaşımızdaki bu coğrafyayı muhteris siyasetçilerin, küresel sömürgenlerin bize dayattığı sosyoloji ve tarih üzerinden okumak.

Kaç akademik çalışma vardır acaba Alevileri, Sünnileri, Hıristiyanları, Süryanileri, Lazları, Asurileri, Ezidileri, Kürtleri, Arapları, Türkmenleri tarihiyle, dili ile, kültürü ile, acıları, sevinçleri, kutsalları ile bihakkın araştırıp bize anlatan? Siyasetin, sömürünün anlattığı çerçevenin dışına çıkarak kendi kendilerini tarifleri üzerinden yaklaşmak, anlayabilmek, empati kurmak bu kadar mı zordur?

İçimizde yaşayan bu insanlara hak ettiklerini vermek ve bu coğrafyayı herkesin kendini rahatlıkla ifade edebildiği, ürettiği, zenginlik kattığı topraklara çevirebilmek çok mu büyük bir hayal?

“Tanışma” bu coğrafyanın egemenlerinin tarih boyunca en çok korktukları şey olmuş. Bu alışkanlık kırılmalı. Umarız HDP’nin bu çalışması diğer siyasal partilere ya da Türkiye’dekiler başta olmak üzere toplum mühendisliği yapanlara örnek olur. Savaş(lar)ın bitirilmesinin ilk adımlarından biri de bu çünkü.


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.