YAZARLAR

Ukrayna skandalının Trump-Erdoğan ilişkisine dair düşündürdükleri

Beştepe, Ukrayna skandalının detaylarını ne kadar yakından takip ediyor bilinmez ancak son dönemde Washington’da Trump-Zelensky ilişkisi üzerine yapılan siyasi muhabbetler sırasında Trump-Erdoğan ilişkisi de mutlaka gündeme geliyor. Büyük Amerikan gazetelerinin sıklıkla yanıtını aradığı soru şu; ‘Trump S-400’lerle ilgili yaptırımları ötelemenin ve kuzeydoğu Suriye’ye son harekat için yeşil ışık yakmanın karşılığında Erdoğan’dan ne aldı?’

Amerikan siyaseti iki aydır Latince bir deyiş olan ‘quid pro quo’ ile yatıp kalkıyor.

‘Quid pro quo’; Türkçeye birebir çevrildiğinde karşılığı ‘bir şey karşılığında bir şey’. İnsan ilişkisine uyarlandığında ‘sen benim için bir şey yaparsan ben de senin için yaparım’ şeklinde bir anlam barındırıyor. Çoğunlukla ‘al ver’ üzerine kurulu bir ilişki dinamiğini tanımlamak için kullanılıyor. Hem semantiğe hem de Amerikan siyasetine çok hakim bir diplomat dostuma göre bizde halk arasındaki kullanımda en iyi karşılayan ifade ‘al gülüm ver gülüm’ olabilir.

Son dönemde ABD’de arama motorlarında en çok bakılan deyiş olmasının sebebi malum. Tarihin en tartışmalı Amerikan başkanı unvanı için açık ara önde yarışan Donald Trump’ın Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky ile 25 Temmuz 2019’da yaptığı telefon konuşmasında fütursuzca talep ettiği iltimas. Öyle basit bir iltimas ya da devletler arası ilişkiler çerçevesinde gündeme gelebilecek olağan bir jest değil. 2020 başkanlık seçiminde ikince kez seçilebilmek için yarışacağı en muhtemel Demokrat aday olarak gördüğü eski Başkan Yardımcısı Joe Biden’ı ekarte etmeye dönük sinsi bir plana yabancı bir ülke liderinin ortak edilmesi girişimi.

Sonradan CIA’de çalışan bir istihbaratçı olduğu ortaya çıkan bir devlet görevlisinin 12 Ağustos’ta Trump-Zelensky görüşmesine ilişkin endişesini rapor etmesiyle başlayan süreç 24 Eylül’de Trump hakkında azil soruşturmasının resmen başlamasıyla yeni bir boyut kazandı. O günden beri soruşturmanın ilk aşamasının devam ettiği ABD Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi, Trump’ın Zelensky’den Joe Biden’ın daha önce Ukrayna’daki enerji şirketi Burisma’da yöneticilik yapan oğlu Hunter Biden’a yönelik bir yolsuzluk soruşturması başlatılmasını talep ederken karşılığında bir şey vaat edip etmediği sorusuna yanıt arıyor.

Komite önünde önce kapalı kapılar ardında, 10 gündür de kameralar önünde ifade veren Ukrayna dosyasından mesul Amerikalı diplomatların anlattıkları Trump’ın Zelensky’den beklediği iltimas gelene kadar Ukrayna’ya yönelik askeri mali yardım paketini askıya aldığını teyit eder nitelikteydi. Oysa ABD Kongresi 2019 mali yılı için Ukrayna’ya gönderilmek üzere toplam 400 milyon dolarlık askeri yardımı onaylayarak Trump’ın önüne göndermişti. Tesadüf bu ya Trump yönetimi tam da Trump’ın Zelensky ile 25 Temmuz’da yapması planlanan telefon görüşmesinden bir hafta kadar önce mali yardım paketini dondurmuştu.

Bugüne kadar Kongre önünde tanıklık yapanların hiçbiri –ki aralarında Tim Morrison gibi Trump tarafından bizzat Ulusal Güvenlik Konseyi’ne atanan kendisine yandaş isimler de vardı– Ukrayna’ya askeri yardımın neden dondurulduğuna dair farklı bir izahatta bulunamadı. Altın vuruş ise Trump’ın 2016’daki başkanlık kampanyasına yaptığı yüklü bağış sayesinde radarına giren ve Haziran 2018’de ABD’nin AB nezdindeki büyükelçisi olarak atanan Gordon Sondland’den geldi.

Trump, kendi siyasi ataması olan Sondland’i Kiev’de görev yapan kariyer diplomatlarını neredeyse by-pass ederek Ukrayna’dan beklenen iltimasla ilgili pazarlıkların içine sokmuştu. Sondland’ın ta Brüksel’den müdahil olduğu Zelensky üzerinde baskı kurma sürecinde kritik rol oynadığını zaten İstihbarat Komitesi’ne ifade veren diğer devlet görevlileri anlatmıştı. Ancak kimse bizzat Sondland’ın 20 Kasım’da bütün dünyanın canlı yayında izlediği oturumda Biden’lara soruşturma açılması için yürüttükleri süreçte talimatı bizzat Başkan Donald Trump’tan aldığını söylemesini beklemiyordu. Başkan Yardımcısı Mike Pence ile Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun da her şeyden haberdar olduğu bilgisini de araya sıkıştırdı. Dahası ‘Zelensky nezdinde yürütülen baskı kampanyası bir şey karşılığında bir şey verilmesi üzerine mi kuruluydu?’ sorusuna net bir biçimde ‘evet’ yanıtını verdi.

ABD başkanının görevden azledilmesine ilişkin koşulları belirleyen ABD Anayasası’nın 2. Maddesi’nin 4. bölümünde azle neden olabilecek suçlar ‘vatana ihanet, rüşvet, ağır suçlar ve görevi kötüye kullanma’ olarak sıralanıyor. Anayasada elbette ‘bir şey karşılığında bir şey’ diye bir azil gerekçesi yok. Ancak Demokratların bu ifadeye bu kadar konsantre olmalarının nedeni rüşvet girişimini kanıtlama çabası.

Aslında Sondland’ın ifadesinden sonra kimsenin Trump’ın oturduğu koltuğu ve devletler arası ilişki zeminini kişisel avukatı Rudy Giuliani’yi bizzat devreye sokarak kişisel çıkarı için kullandığına şüphesi kalmadı. Mesele Cumhuriyetçilerin bunu görmezden gelerek Trump’ı kurtarma noktasında ısrarcı olup olmayacağına kalmış görünüyor.

Beştepe, Ukrayna skandalının detaylarını ne kadar yakından takip ediyor bilinmez ancak son dönemde Washington’da Trump-Zelensky ilişkisi üzerine yapılan siyasi muhabbetler sırasında Trump-Erdoğan ilişkisi de mutlaka gündeme geliyor. Büyük Amerikan gazetelerinin sıklıkla yanıtını aradığı soru şu; ‘Trump S-400’lerle ilgili yaptırımları ötelemenin ve kuzeydoğu Suriye’ye son harekat için yeşil ışık yakmanın karşılığında Erdoğan’dan ne aldı?’ Bu sorunun bu kadar revaçta olmasının sebebi ise ABD’nin ulusal çıkarlarına ters düşmesine rağmen Trump’ın Erdoğan’a jest yapma çabasını klasik diplomasinin parametreleriyle açıklamakta zorlanıyor olmaları.

Yerleşik diplomatik teamüller umurunda olmasa da Donald Trump, ülkesini tüccar kafayla yöneten bir başkan olduğunu defalarca kanıtladı. Trump’ın ‘al-ver’ kavramı üzerinden tanımladığı ilişkilerin en çarpıcı bazı örneklerini İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri politikalarında gördük. Tüm bu ilişkilerde hep iki isim kilit rol oynadı; Beyaz Saray’a danışman olarak atadığı damadı Jared Kushner ile kişisel avukatı Rudy Giuliani. Washington’daki yerleşik siyaset kurumlarının Trump-Erdoğan ilişkisine derin şüphelerle bakmasında Kushner ve Giuliani’nin Ankara ile de arka kapıları tutan isimler olmasının etkisi büyük. Zira biliyorlar ki ne zaman devletler arası ilişkinin ötesine geçen bir beklentisi olduysa Trump hep bu iki ismi devreye soktu.


Cansu Çamlıbel Kimdir?

Ortadoğu Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezundur. Yüksek lisansını Britanya’daki Cardiff Üniversitesi’nde Uluslararası Gazetecilik bölümünde yaptı. 2002 tarihli master tezi ‘Türk medyası ve oto-sansür sorunsalı’ başlığını taşıyor. NTV’de diplomasi muhabirliği ve 2005-2008 yılları arasında Brüksel muhabirliği yaptı. 2008 yılından 2019 Şubat’ına kadar Hürriyet ve Hürriyet Daily News gazetelerinde muhabirlik, haber müdürlüğü, yazı işleri müdürlüğü, köşe yazarlığı gibi pek çok farklı görevde bulundu. Yaklaşık beş sene boyunca ‘Yüz Yüze Pazartesi’ köşesinde Hürriyet’in haftalık siyasi röportajları ona emanetti. Son olarak Nisan 2017-Şubat 2019 döneminde Hürriyet’in Washington Temsilcisi olarak görev yaptı. 2015-2016 döneminde ABD’deki Harvard Üniversitesi’nin prestijli Nieman Bursu’nu kazandı.