YAZARLAR

İstismarı örter gibi verileri gizlemek

İstismara uğrayan bir çocuğun kendisini istismar edenle evlenmesi halinde ceza ertelemesi ya da kısmi af doğrudan “cezasızlık” algısı yaratır ve dolayısıyla istismar suçunu artırır. Bu düzenleme; cinsel istismar suçunun devlet eliyle meşrulaştırılması, normalleştirilmesi, suç olmaktan çıkarılmasıdır, devletin suç potansiyeli taşıyan kişileri istismar suçunu işlemeye teşvik etmesidir.

Geçtiğimiz hafta Adalet Bakanlığı’nın 2018 yılı cinsel istismar suç istatistiklerini yayınlamadığı ve 2002-2017 yılları arasındaki ayrıntılı verileri de erişime kapattığı yönünde bir haber okuduk.

Okuduğumuz bu haber hayra alamet değil. Biliyorsunuz; cinsel istismara uğrayan çocukların istismarcısıyla evlenmesi halinde failin cezasının erteleneceğine ve belirli şartlar dahilinde affedileceğine ilişkin düzenleme, yoksulluk nafakası ile birlikte ayrı bir yargı paketi halinde Adalet Komisyonu’na geliyor.

Bu düzenleme ilk olarak 2016 yılında önümüze koyulmuştu ve yok efendim çok mağdur var diye –tıpkı nafakada olduğu gibi- savunulmuştu. Bu mağdurlar nedense hep 2015 yılından sonra mantar gibi bitmeye başladılar. Bu mağdurlar daha önce neredeydi acaba? Ayrıca neden hep kadını ve çocuğu daha da mağdur edecek konularda türüyor bu mağdurlar? Bu mağdurlar kadınların ve çocukların tamamından daha mı önemli acaba? Bu nasıl bir mağdur kayırması? Gerçi yanlış hatırlamıyorsak dönemin Adalet Bakanı bu 286 mağdur için “Onlar bizim partilimiz, sorunlarını çözmek zorundayız!” demişti.

Bakınız o saldırdıkları İstanbul Sözleşmesi’nde kadına yönelik şiddete ilişkin verilerin devlet tarafından düzenli şekilde tutulması ve halkın bilgisine sunulması zorunlu tutulmuştur. Kaldı ki yalnızca sözleşme gereği değil, yasalar gereği de devletin bilgilendirme yükümlülüğü söz konusudur. Cinsel istismar da bir şiddet biçimidir. Dolayısıyla, cinsel istismara ve her türlü suça ilişkin verilerin kamuoyunun bilgisine sunulması bir zorunluluktur. Bizler yıllardır özellikle şiddete ilişkin verileri devletin gerektiği şekilde tutmadığını ve halkın bilgisine açmadığını dile getiriyorken, var olan kısmının da ortadan kaldırılması gerçekten akıllara durgunluk verici.

Bu düzenlemeye niçin karşı çıktığımızı yüz binlerce kere söyledik. Hakikate kulaklarını tıkamış olanların milyonların bağırdığını duymayacağını, müftülük yasasında yaptıkları gibi “Siz isteseniz de istemeseniz de bu yasayı geçireceğiz” diyeceklerini, zira demokrasinin iktidarın diline kondurulmuş bir kelimeden ibaret olduğunu çok iyi bilsek de, bizler hakikati milyonuncu kez tekrar etmeye devam edeceğiz. Bu düzenlemeye karşıyız; çünkü:

İstismara uğrayan bir çocuğun kendisini istismar edenle evlenmesi halinde ceza ertelemesi ya da kısmi af doğrudan “cezasızlık” algısı yaratır ve dolayısıyla istismar suçunu artırır. Bu düzenleme; cinsel istismar suçunun devlet eliyle meşrulaştırılması, normalleştirilmesi, suç olmaktan çıkarılmasıdır, devletin suç potansiyeli taşıyan kişileri istismar suçunu işlemeye teşvik etmesidir.

Diyorlar ki; “geriye yönelik ve bir kereye mahsus”. Biz de diyoruz ki; bu ülkenin başına ne geldiyse “bir kereden bir şey olmaz(!)” zihniyeti sebebiyle geldi. Tıpkı “idam” çığırtkanlığında belirttiğimiz gibi; insan hakları bir bütündür, bir kere o tavizi verirseniz bu temelde bir gedik açmış olursunuz ve binayı komple çökertirsiniz. Özellikle böyle hassas suçlarda ya da temel insan hakları yapısında “istisna” diye bir şey olmaz, o-la-maz. Zaten zırt pırt bu istisnalar gelip durursa, yaptırımların caydırıcılık gücü kalmaz, yasalar inandırıcılığını yitirir, toplum –şu an sürüklenmekte olduğumuz gibi- kaosa sürüklenir. O hiç sevmediğiniz suçların önünü alamazsınız, -bunu söylemeyi pek sevmeyiz ama başka dilden anlamadığınızdan söyleyelim- yarın o suçlar sizin çocuğunuzun başına gelir. Halihazırda aileler çocuklarını paranoyakça takip ediyor, her hafta bakıcı değiştiriyorlar, dayıya dedeye çocuklarını emanet etmiyorlar, babalara bile güven kalmadı. Sayenizde!

Bu düzenlemeye karşıyız; çünkü altına imzamızı attığımız tüm uluslararası sözleşmelere, Anayasa’ya ve Türk Medeni Kanunu’na aykırı. 18 yaşının altında olan herkesin çocuk olduğu ve devletin çocukları koruma yükümlülüğü, bu mevzuatlarda açık ve net şekilde düzenlenmiştir. 18 yaşın altındaki çocuklar evlenemez. Nettir. Ancak 16 yaşını doldurmuş olanlar hakim izniyle evlenebilirler, ki bana sorarsanız bu istisna da kalkmalıdır. Hal böyle iken küçük bir kız çocuğunun istismarcısıyla evlendirilmesi yasalara aykırı olduğu gibi erken yaşta evliliklerin yolunu da açmaktadır. İstismar, bir nevi erken yaşta evlilik aracı haline gelmektedir.

Bu düzenlemeye karşıyız. Çünkü istismar edilen küçüğün failiyle evlenmesi, çocuğun psikolojik açıdan da mahvı demektir. Bu çocukların özgür iradesiyle bu evlilikleri yaptığı nasıl söylenebilir? Bundan nasıl emin olunabilir? Failin ailesinin “Oğlumuz senin yüzünden hapiste!” baskısı, çocuğun kendi ailesinin “Senin yüzünden rezil olduk, çocuklarla öylece kaldık!” vs. baskısı; hatta kimi zaman canlarıyla tehdit edilmesi... Bir çocuk tüm bu baskı ve tehditlere ne kadar dayanabilir ki?

Çocuk, kendisine tecavüz eden biriyle nasıl evlenir, nasıl bir ömür geçirebilir?

Çocuk kendisine yapılan şeyin suç olduğunu bile ayırt edemez ki aslında. Tam da bu sebepten, çocuğun rızasından nasıl bahsedilebilir?

Peki ya çocuğun geleceği?

Bu çocuk belki okumak, çalışmak istiyor. Çocuğun belki hayalleri var, hayallerine ulaşmak istiyor. Siz bu çocuğu eve, kocaya ve çocuklara nasıl mahkum edebilirsiniz? Hayal kurmak da hayalleri için çalışmak da her çocuğun hakkıdır. Bu hakkı çocukların elinden nasıl alabilirsiniz?

16 yaşında birinin evlenmesi tuhaftır. Bana sorarsanız bu çağda 18 yaşında birinin de evlenmesi tuhaftır. Bu durumları tuhaf olmaktan çıkarmak istiyorlar. Ne yaparsanız yapın bu fikre alışmayacağız.

Daha evvel defalarca yazdık; nafakaya da, 6284 Sayılı Yasa’ya da başkaca kazanılmış haklarımıza saldırılar da TBMM Boşanma Komisyonu raporuyla ortaya çıktı. Müftülük yasası da bu rapordaydı. Ve elbette bu evlilik affı da bu rapordaydı!

Bunların hiçbiri tesadüf değil.

Tüm bu düzenlemeler iktidarın kadınları tahakküm altına alma, her şeye rağmen evli tutma/evlendirme/boşanmama ve çokça üremesini sağlama planlarıyla ilgili.

Hiçbiri tesadüf değil, masum değil.

Verilere gelince; bir ülkede ya da bir konuda gidişatı verilerle anlarsınız. Veriler sanıldığından çok daha önemli. Tam olarak bu yüzden verileri de gizliyorlar. Hatırlarsanız, 2018 Nisan ayında konuşulan 12 maddelik cinsel istismar yasa tasarısında “yayın yasağı” da yer alıyordu. Biz de bu yayın yasağının halkın bilgilenme hakkına engel olacak bir tehlike teşkil ettiğini, zira iktidarın artık istismar vakalarındaki aşırı artışın kendisine zarar verdiğini bildiğinden, halkın bu konuda bilgilenmesinin de önüne geçmek istediğini belirtmiştik. İşte bu veri gizleme de bu doğrultuda yapılan bir şey. Ülkede zaten doğru düzgün veri tutulmuyor. Şimdi var olanı da elimizden alıyorlar ki vahameti kıyaslayamayalım. Fakat ne olur ne olmaz biz yine de bilgiyi buraya da aktaralım, dursun bir kenarda:

Adalet Bakanlığı’nın daha önce açıkladığı raporlarda yer alan ‘çocuğun cinsel istismarı suçu için açılmış davalar’ istatistiklerine göre, 2010 ile 2018 yılları arasında toplam 153 bin 250 yargılama yapıldı.

Çocuğun cinsel istismarı suçlamasıyla 2010 yılında 16 bin 135, 2011 yılında 16 bin 828, 2012 yılında ise 17 bin 589 kişi hâkim karşısına çıktı.

Bu suç grubu için yıllara göre açılan dava sayıları şu şekilde:

2013; 17 bin 948

2014; 17 bin 104

2015; 16 bin 957

2016; 15 bin 51

2017; 16 bin 348

2018; 18 bin 290

Neticede, eğer bu düzenlemeye ve son derece planlı ilerleyen kadınların ve çocukların hayatlarını mahveden bu zihniyete engel olamazsak; korkarız ki 2019 yılının verilerini kendimiz tutmak zorunda kalacağız.

Cinsel istismar suçunun üzerini örten bu yasaları yaptıkları gibi, istismarın üzerini örter gibi, verileri gizliyorlar. İstismar suçu, halının altına itilecek pislik değildir; çözülmesi ve azaltarak yok edilmesi gereken suçlardır.

Son olarak, bir duralım ve şu tartıştığımız şeylere bir bakalım. Sanki onca açlık, kölelik, bitaplık, bitmişlik yokmuş gibi, sanki Emine Bulut’un failine ağırlaştırılmış müebbet yerine müebbet hapis verilecek kadar hukuk zıvanadan çıkmamış gibi, getirilmeye çalışılan düzenlemelere bakalım. İşte bakınca, yalnızca şunu söylemek geliyor içimden:

Siz bizim aklımızla dalga mı geçiyorsunuz?


Tuba Torun Kimdir?

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. İstanbul Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri avukatı ve Kadın Adayları Destekleme Derneği yönetim kurulu üyesidir. ‘Bayan Değil Kadın’ programını hazırlayıp sunmaktadır. Aktif olarak siyasi faaliyetlerine devam etmektedir.