YAZARLAR

Tek adam rejimi, arzu, demokrasi…

Seçimler, içine Nazi kaçmış olanların maskesini düşürmüş, bu arzuyu iyice görünür hale getirmiş gibi. Artık “ileri demokrasi” sözünü pek duymuyoruz. Açık açık tek adam rejimini yıkıp demokrasi getirmek isteyenlerle mücadeleden dem vuruyorlar.

Bu aralar Cumhur ittifakının temsilcileri sırayla arz-ı endam edip “ileri demokrasi” yolunda cümle alemi nasıl da yayan bıraktığımızı, bütün dünyayı kendimize nasıl imrendirdiğimizi kanıtlamaya girişmişler sanki. Siyaset Bilimi literatürüne yeni, ilginç, tümü oksimoron kavramlar kazandırdılar yine mesela. Seçime “murdar” dediler; “sandıkta darbe” olduğunu iddia ettiler. “Yokken var, yok gibi de var gibi de kanunsuzluk”, “hissiyatla kanıtlama”, “suçlusu olmayan (ya da sonradan icat edilecek olan) organize suç”, “seçimi kazanmak için bölgelere, adaylara göre değişken yeterli oy farkı”, “seçime girmesinde sakınca olmayan ama seçilmesi yasak aday”, “oy kullanması sakıncalı KHK’lılar oy kullandığı için geçersiz hale gelmiş olması gereken seçim”…. Bence yıllar boyu anlamaya çalışsak hikmetini çözemeyeceğimiz bu türden bir dizi inci, Binali Yıldırım’dan AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz’a, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den iktidara kendini yamamış medyada fanteziler kurgulayanlara kimi şahısların ağzından sapır sapır döküldü. Mantık sayelerinde yerle bir oldu. Aklımız durayazdı.

Ne yazık ki ağzını açan konuşuyor işte diyerek arkanızı dönebileceğiniz sözler değil bunların hiçbiri. Her biri iktidarın bizi demokrasi maskeli bir oyunun parçası haline getirme arzusunu açığa vuruyor. Faşizme duyulan arzu bu. Kabından kontrolsüzce taşan bir arzu… Seçimler, içine Nazi kaçmış olanların maskesini düşürmüş, bu arzuyu iyice görünür hale getirmiş gibi. Artık “ileri demokrasi” sözünü pek duymuyoruz. Açık açık tek adam rejimini yıkıp demokrasi getirmek isteyenlerle mücadeleden dem vuruyorlar. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adını verdikleri bu ucube rejime denge-denetleme mekanizması yerleştirmeye niyetli densizler (!) olduğundan yakınarak demokrasiden çoktan vazgeçmiş olduklarını ilan ediyorlar. Kanunsuzluklara kendi işlerine yaradığı sürece göz yumduklarını itiraf mahiyetinde açıklamalar yapıyorlar. KHK ile kamu görevinden çıkarılmış olanların seçilme haklarını yadsımakta, seçme haklarını tartışmaya açmakta beis görmüyorlar. Aslında bir grup insanı ayırıp işaretliyorlar. Kanun hükmünde kararnamelerin vatandaşlıktan çıkarma belgesi olarak düşünüldüğünü de göstermiş oluyorlar. Kısacası faşist arzularını dizginlemek, gizlemek için artık çaba harcamıyorlar. Hızla duvara karşı koşuyorlar…

Bu aralar düşlerim karmakarışık. Kabus gibi başlayıp güzel biten de var. İçime zıvanası bozulmuş musluk gibi yavaş yavaş sıkıntı sızdıran da. Ama her birinde ne hikmetse mücadele edecek bir figür yaratıyor bilinçdışım. İçine Nazi kaçmışlar dedim ya kimileri için, işte düşlerimde bunlardan biri mutlaka boy gösteriyor. Taşkın iktidar arzusunun simge figürleri. Her düşüm bunlarla mücadele hikayesi. Kiminde kolayca, kiminde güçlükle ama hep açık denizlere, hep ışıklı günlere çıkıyorum. Düşlerimde bile direniyorum.

İki hatırlatmayla bitireyim: 2015 yılındaki sokağa çıkma yasakları sırasında Beyaz Show’a bağlanarak “Çocuklar ölmesin” diyen Ayşe Çelik, 15 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Şimdi 1,5 yaşındaki çocuğunu geride bırakıp yeniden hapiste. Barış istemenin suç haline geldiği, beka adına savaşın yüceltildiği, bireyin devlete feda edildiği, yurttaşlık denen şeyin artık esamesinin bile okunmadığı bir ülkede yaşadığımızı göstere göstere hapse girdi Ayşe öğretmen.

Bunun bir başka kanıtıyla daha karşı karşıya kalacağız çok yakında. Bir süredir evrensel hukuk katledilerek yargılanan Barış Akademisyenlerinden biri olan Prof. Dr. Füsun Üstel de “barışı”, “yaşamı” savunduğu için hapse girecek.

İstanbul sadece bir başlangıç. Daha yapacak çok şey var.


Nur Betül Çelik Kimdir?

Ankara’da doğdu ve yetişti. 1978’de Cebeci Kampüslü oldu, 1986 yılında asistan olarak girdiği Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinden Barış Akademisyeni olduğu için 7 Şubat 2017 tarihli 686 no.lu KHK ile haksızca ihraç edilişine kadar da öyle kaldı. Yükseköğretim Kurulu bursuyla gittiği İngiltere Essex Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümünden, 1996 yılında, “Kemalist Hegemony: From Its Constitution to Its Dissolution” başlıklı teziyle doktora derecesini aldı. Kemalizm, hegemonya, söylem kuramları, politik ontoloji alanlarında makaleleri, İdeolojinin Soykütüğü I: Marx ve İdeoloji başlıklı bir kitabı var. Ayrıca Ernesto Laclau’nun Popülist Akıl Üzerine başlıklı kitabını çevirdi. Metodoloji, bilim felsefesi, postyapısalcılık, ideoloji kuramları, söylem kuramları, siyasal düşünce alanlarında çok sayıda ders verdi. İhraç sonrasında ADA (Ankara Dayanışma Akademisi) Kitaplığı bünyesinde iki arkadaşıyla birlikte Türkiye Siyasetinde Popülizmin İzini Sürmek başlıklı bir kitap çalışmasının hazırlıklarını sürdürüyor.