YAZARLAR

‘Müslüm’ var, ‘Baba’ yok!

Müslüm Gürses, özellikle de 12 Eylül sonrasında bir araya gelmeleri, yan yana durmaları yasak olanların, Zeytinburnu’nun kokuşmuş deri atölyelerinin hastalıklı çocuklarının, sanayi sitelerinin ve yoksul semtlerin afili delikanlılarının, gururu kırılmış babaların gadrine uğrayıp onunla teselli bulmuş yüz binlerin ellerinde ‘Baba’ mertebesine yükseltildi. Örseleyen, hor gören, itip kakan, aşağılayan, hak ettiği değeri vermeyen ‘devlet baba’nın görüp de görmezden geldikleri; buyurgan babaların evlatları, o hiç istemediği halde, baba olarak seçtikleri Müslüm ile birlikte söylediler şarkılarını. Filmde hikayenin bu tarafını görmek mümkün olmuyor ne yazık ki.

Bu hafta gösterime giren ve büyük ilgi görmeye aday “Müslüm” filminin afişi bir bakıma filmin de özeti gibi duruyor. Şöyle ki, afişte büyük puntolarla “Müslüm” yazısı dikkat çekiyor. Bu yazının sağ alt köşesinde ise belli belirsiz “Baba” ibaresi konulmuş. Filmin durumu da tıpkı bu afişteki gibi. Yani filmde “Müslüm” var, fakat “Baba” yok!

Müslüm Gürses, hiç kuşku yok ki Türkiye müzik tarihinin en önemli isimleri arasında. Yalnızca yaptığı müziğin bir döneme damga vurması nedeniyle değil, aynı zamanda o dönemi anlamamızda önemli bir figür olduğu için de. Ayrıca hayat hikayesiyle de çok özel birisi olduğu kesin. Büyük bir yoksulluğun içine doğduğu Urfa’nın ardından ailesinin Adana’ya taşınması, annesi ve henüz bebek olan kız kardeşinin babası tarafından öldürülmesi, erkek kardeşinin başına gelenler, geçirdiği trafik kazasının ardından öldü denilerek morga bırakılması, yeniden hayata dönüş, kendisini sıfırdan kurması, kurdukça yeniden yıkması, yıktıkça yeniden ayağa kalkması… Bir sinema filmi için bulunmaz nimet şüphesiz. Buna kendisi gibi zorlu bir hayatın içinden gelmiş Muhterem Nur ile yaşadıkları büyük aşkı da eklediğimizde ana akım sinema için önemli bir kaynak Müslüm Gürses’in hayatı.

Öte yandan Müslüm Gürses bir sosyolojik durum aynı zamanda. Türkiye’nin ‘alt kültürü’nün kodlarını anlamamızda, 80 darbesinin yıkıntıları altında kalan en alttakilerin ona tutunacak bir dal gibi bakıp bir anda ‘Baba’ mertebesine yükseltmelerinin nedenlerini sorgulamamızda önemli bir isim. Müslüm Gürses’in üçüncü sınıf pavyonlardan çay bahçelerine, Gülhane’de on binlere verdiği konserlerden Harbiye Açıkhava’da dev bir orkestra eşliğinde orta-üst sınıflarca taltif edilmesine uzanan süreç Türkiye’nin de tarihi özetlerinden birisidir aynı zamanda.

Hakan Günday ve Gürhan Özçiftçi’nin senaryosunu kaleme aldığı “Müslüm” filminin çekileceği duyurulduğunda merak da arttı haliyle. Senaryoda Hakan Günday imzasının yanında yönetmen koltuğunda ise ilgi gören ana akım işlere imza atan ve Ketche mahlasını kullanan Hakan Kırvavaç’ın oturacak olması da beklentileri yükselten etmenlerdendi. Ancak bir süre sonra Ketche’nin filmin büyük bölümünü çektikten sonra işi bıraktığı haberleri sızdı. Onun çekemediği sahneleri “Ayla” filminden tanıdık Can Ulkay tamamladı. Öncelikle ‘birlikte tasarlanmamış’ bu ikili yönetimin filmde kendisini belli ettiğini, ton, renk ve estetik farkının açıkça bariz hale geldiğini belirtmek gerekiyor.

“Müslüm”, daha çok karakterin biyografik hikayesini takip ediyor. Çocukluk yıllarından başlayarak Halk evinde müzikle tanışmasına, küçük sahne deneyimlerinden Adana’dan çıkıp İstanbul’un yolunu tutmasına, şöhretle birlikte büyüyen çocukluk travmalarına, Muhterem Nur ile tanışıp büyük bir aşka yelken açmalarına uzanan bir hikaye bu. Süresini biraz uzun tutmasına rağmen filmin işin bu tarafını layıkıyla yerine getirdiğini söylemek gerek. Seyircinin bam teline dokunan bir hayat hikayesinin, efkârlı sesin arkasındaki acı dolu geçmişin izlerini film boyunca görmek mümkün. Bu bakımdan seyircinin ilgisine mazhar olacağını söylemek mümkün. Buna bir de farklı yönetmenlik tarzlarından kaynaklı olduğunu düşündüğüm kimi iniş çıkışlar yaşamasına rağmen Timuçin Esen’in etkili Müslüm Gürses oyununu da eklediğimizde filmin bir ayağı sapasağlam gösteriyor kendisini.

Bir türlü yerine oturamayan ise ‘Müslüm’ fenomeninin diğer özellikleri. Karakterin barındırdığı malzemenin ana akım seyirciyi çekmek için oldukça bereketli olduğunu bilen filmin yaratıcılarının yalnızca bu özelliklere yüklenmeleri ‘ticari’ olarak anlaşılır bir durum. Ancak Müslüm Gürses’i “Baba” statüsüne yükselten sosyolojik arka planı filmde göremiyoruz. Gürses’in kendisini var eden kitle ile Gülhane konseri sahnesine kadar herhangi bir temasını görme fırsatımız da olmuyor. Gayet steril, ana akım sinema estetiğini uygun bir biçimde aydınlık, ferah feza mekanlarda geçen bir hikaye bu. Müslüm Gürses gibi bir ‘yeraltı’ figürünü bu kadar parlak renkler, tiril tiril dönem kostümleri içinde anlatmayı tercih etmek ana akım seyirci alışkınlıkları için anlaşılabilir kuşku yok ki. Ancak, bu tercih Müslüm Gürses evrenini ve onunla bağ kuran sevenlerini temsil etmek yerine ‘izlenilir’ kılmaktan öteye bir işlev taşımıyor maalesef. Bu bakımdan filmin Müslüm yorumunun onu ortaya çıkaran atmosfer ve sosyolojik bir vaka haline getiren kitlelerin değil, 2000’li yıllar sonrası bir anda onu keşfeden ‘kent elitleri’nin gözünden olduğunu söylemek mümkün.

Oysa Müslüm Gürses, özellikle de 12 Eylül sonrasında bir araya gelmeleri, yan yana durmaları yasak olanların, Zeytinburnu’nun kokuşmuş deri atölyelerinin hastalıklı çocuklarının, sanayi sitelerinin ve yoksul semtlerin afili delikanlılarının, gururu kırılmış babaların gadrine uğrayıp onunla teselli bulmuş yüz binlerin ellerinde ‘Baba’ mertebesine yükseltildi. Örseleyen, hor gören, itip kakan, aşağılayan, hak ettiği değeri vermeyen ‘devlet baba’nın görüp de görmezden geldikleri; buyurgan babaların evlatları, o hiç istemediği halde, baba olarak seçtikleri Müslüm ile birlikte söylediler şarkılarını. Filmde hikayenin bu tarafını görmek mümkün olmuyor ne yazık ki.

YÖNETMEN: Ketche, Can Ulkay

OYUNCULAR: Timuçin Esen, Zerrin Tekindor, Ayça Bingöl, Erkan Can, Turgut Tunçalp, Taner Ölmez, Erkan Avcı, Güven Kıraç

YAPIM: 2018 Türkiye

SÜRE: 130 dk.

Meraklısına Not: Müslüm Gürses’i ‘baba’ olarak görenlerin anlatıldığı Vuslat Saraçoğlu imzalı “Müslüm Baba’nın Evlatları” belgeselinin linkini de şöyle bırakalım.