Ceketsiz Southgate İngiltere ile tarih yazıyor
Kupanın son 8'inde yer alacak 2 takımın maçlarını iki farklı futbol organizasyonunun Moskova'da kurdukları futbol seyir ve paylaşım alanlarında izledim. Maçlarda kazananlar İsveç ve İngiltere olurken genel olarak, bu alanlar sayesinde, futbol kültürü esas kazanandı.
Moskova'daki son günümün sabahında yapılması gereken en önemli işler evi temizlemek, çiçekleri sulamak, bulaşıkları kirli bırakmamaktı. Erken kalkan yol alır misali uyanıp ilk iş olarak tamamladığım bu görevlerin ardından valizimi de hazırlayıp kendimi öğlen 2 civarında sokağa attım.
HIZLI BİR MOSKOVA TURU
Dünya Kupası'nda son 16 maçlarının kalan 2 maçının oynanacağı günde bugüne dek yapmadığım şekilde 4 farklı noktaya gittim tek bir günde. İlk adres ana sponsor Adidas'ın Rusya'da kurmuş olduğu futbol seyir, oynama ve sosyalleşme alanıydı. Moskova Müzesi içine kurulmuş hem açık, hem kapalı alanlarda çeşitli büyüklüklerde futbol sahaları vardı. 3 kaleli kafes sahayı görünce, “Bizim Japon kaleyi alıp buraya bile koymuşlar“ diye geçirdim içimden. Konsol oyunu alanı olmazsa olmazdı tabii. Bir de normal masa tenisi ile ayak ile oynanan yeni model masa tenisi masaları da vardı. En ilginç olan ise milli takım formaları üzerine uygulanabilen özel tasarımlardı. Çeşitli tasarımcıların özel tasarımlarını milli formalara uygulayarak, formaları birer bayrak olmaktan çıkarıp insanların iletişim ve bağ kurabildiği tişörtlere çevirmişlerdi. Buna, iyi bir pazarlama yöntemi olarak bakmak da mümkün, futbolu ve milli takımı sempatikleştirmek için yapılmış güzel bir hamle olarak da. Futbolu ve milli takımı tekrar sempatikleştirmek isteyen ilgilisine, yetkilisine duyurulur!
Moskova Müzesi'ndeki bu koca alandan çıktıktan sonra Football Against Racism in Europe (FARE), Avrupa'da Irkçılığa Karşı Futbol organizasyonunun Moskova'da açmış olduğu Diversity House'a, Çeşitlilik Evi'ne giderek İsveç, İsviçre mücadelesini takip ettim. Burası sadece bir maç seyir alanı değil, futbolda ırkçılığa, ayrımcılığa ve cinsiyetçiliğe karşı mücadelenin verildiği de bir alandı. İngiltere – Belçika maçından sonra, Rusya LGBTI Sporları Federasyonu ve Futbolda LGBTI taraftarlar üzerine bir buluşma ve sohbet gerçekleştirilmişti. İsveç maçının oynandığı günün sabahında da Kızıl Meydan'da “Mülteciler Hoşgeldiniz” başlığında bir futbol maçı düzenlenmişti mesela. İsveç ve İsviçre maçından daha heyecanlı olduğuna şüphem yoktu.
İlk yarısında biraz da günün yorgunluğundan gözlerim kapanır gibi olmuştu. İkinci yarısında ise Emil Forsberg'in attığı golün Akanji'nin ayağına çarpıp girmesi ise büyük bir şanssızlıktı. İki takımın da maç boyunca mücadeleci bir oyun sergilediğini ancak yetenek eksikliğinin gol eksikliğine de neden olduğu belliydi. Maçın son dakikalarında İsviçreli Michael Lang'ın, İsveçli Martin Olsson'a yaptığı müdahale sonrasında VAR bu sefer hakem Damir Skomina'nin kariyerini kurtarmıştı.
STADYUMUN KAPISINDAN DÖNDÜM
İkinci maçı ise, benim nezdimde İngilizler'in evi olan COPA 90 futbol evinde izlemeye karar vermiştim. Ancak ekibin neredeyse hepsi Moskova'daki maça bilet bulabilmişti. Bunun başlıca nedenlerinden biri İngiltere Futbol Federasyonu'ydu. Rusya'ya 1500-2000 arasında taraftarın gitmesine izin vermişlerdi. EURO 2016'da Rus taraftarlarla Fransa'da girdikleri kavga bunda etkiliydi. Sabahın erken saatlerinde FIFA'nın sitesine girdiğimde bilet olduğunu görünce elim birkaç kere satın al tuşuna da gitti. Neredeyse bir bilet alıyordum ki, elbette sitede yalnız ben olmadığım için bir türlü ucuz kategoriden bilet alamayınca vazgeçmiştim. Gün boyu aklımda stadyum ve civarlarına giderek bilet alıp almamak konusunu değerlendirdim ama vazgeçtim. Zaten gece 03:30'da St. Petersburg'a trenim vardı. Maç uzarsa eve dönüş sıkıntıya girebilir diye düşünerek kendimi avundurmaya çalıştım.
SOUTHGATE'İN KUZENİ(!) GEORGE
COPA 90 futbol evinde gittiğimde in cin top oynuyordu! Maça da 1 saat vardı. Neyse ki henüz Rusya'daki ilk günlerimde tanıştığım George içeri giriş yaptı da en azından tanıdık bir yüz ile maçı seyredecek olmanın düşüncesi içimi rahatlattı. Maç başlayana kadar taraftarı olduğu Fulham'ın Derby County'yi 2-0 yenerek Premier Lig'e çıkmak üzere oynayacakları Play-Off Finalini (Fulham bu sene Premier Lig'de oynayacak) sahaya girerek nasıl kutladıklarını göstermişti videolarında.
Maç yaklaştıkça heyecan da, maçı izleyecek insan sayısı da artıyordu. Keyifli geçecek bir geceye benziyordu. George ile haberleşmemiştik ama ikimiz de kırmızı formalarımızla, tribünlerde önlü arkalı olarak yerimizi aldık. Maçı izlerken teknik direktör ekranda Gareth Southgate'ı gördükten sonra yavaşça George'a doğru döndüm, “Dostum, ekrandaki ben değilim ya da bir akrabalığımız yok. Ceket neden giymiyor onu da anlamıyorum” demişti. Maç öncesi gerginliğini alayım istemiştim ancak oldukça gergin geçiyordu onun için ilk yarı ve her seferinde nasibimi alıyordum bundan. Duran toplarda omzumu sıkıyor, bazı anlarda sırtımda ritim tutuyordu. Arada, “Biraz da kulunçlara doğru masaj yapıver be abi” diyerek takılıyordum. Devre 0-0 tamamlanmıştı. Karşılaşma gerçekten ortada geçmişti.
İNGİLTERE MAÇINDA ALMANYA ANALİZİ
İkinci yarıda dakikalar ilerledikçe yeşil sahadaki tansiyon da artıyordu. Kolombiya'nın ilk maçında gördüğü kırmızı kartla takımını yakan Carlos Sanchez, bu maçta da sahneye çıkarak takımını yakan adam oldu. Sahada geçirdiği her dakika zarar olan oyuncu, bu sefer de penaltıya sebep olmuştu. Harry Kane, turnuvadaki toplamda 6, penaltıdan 3'üncü golünü atıyor ve takımını 1-0 öne geçiriyordu. Penaltı atışı sırasında George biraz daha sıksa çürütecekti omzumu. Golden sonra kalan yarım saatte Almanya'dan tanıştığım Martin ile Almanya'yı ve elenişlerini derinlemesine konuşuyorduk. Özetle, ona göre turnuva öncesi Mesut, İlkay ve Recep Tayyip Erdoğan'ın bulunduğu fotoğraf eksenindeki tartışmanın takım içini etkilediğini ve bugün yaşanan elenmenin ana nedeni olduğunu söylüyordu.
MİNA YIKTI, PICKFORD DİRİLTTİ
Maçın son saniyelerine girilirken, kaçan goller, sahada yaşanan ikili kavgalar gerginliği arttırıyordu. Son dakikalarda hâlâ gol bulamamış Kolombiya'da kaleci David Ospina'nın da rakip kale önüne gelmiş olması "gol geliyor mu" soru işaretlerini oluşturmuştu benim de kafamda. Ospina'dan değil ama Yerry Mina'dan gelmişti gol. O da turnuvadaki 3'üncü golünü atmıştı. Hem de 3'ü de aynı şekildeydi. Skoru 1-1 yapmıştı bu gol 90+4'ün son saniyelerinde. Uzatmalara gidilmişti. Sonuç yarım saat boyunca değişmeyince karşılıklı penaltı atışlarına geçildi. İngiltere'de Jordan Henderson'ın 3'üncü penaltıyı kaçırmasının ardından Kolombiya'da Uribe'nin şutu direkten dönmüştü. Ardından İngiliz kaleci Pickford, Bacca'ya gol izni vermiyordu. Eric Dier son penaltıda İngiltere adına golü atıp turu takımına getirmişti.
Penaltılar sırasında George'ın yanından kalkmıştım. Onun gerginliğini bozmak istememiştim, hiçbir takımın taraftarı olmadığım bir maçın penaltılarında hikâye arayan biri olarak vereceğim tepkiler canını sıkabilirdi. Fakat galibiyet pozumuzla sanırım gönlünü almışımdır. İngilizler için “Futbol eve dönüyor” olabilirdi ama benim trenim St. Petersburg'a gidiyordu. Son 8 maçlarını takip edeceğim St. Petersburg şehrine gitmek üzere trene atlamak için hızlıca mekandan ayrıldım.
Not: Bu yazı çeşitli aksilikler, yoğunluklar ve lojistik sıkıntılar gerekçesiyle 4 Temmuz günü değil 5 Temmuz günü yayınlanabilmiştir. Yaşanan gecikme için siz sadık okuyucularımdan özür dilerim.