YAZARLAR

Cambridge Analytica seçimleri nasıl etkiledi?

Cambridge Analytica’yı dükkan kapatmaya götüren skandal, 50 milyon Facebook kullanıcısının profilinden izinsiz olarak toplanan kişisel bilgileri, ABD seçimlerinde psikolojik profillemeye dayalı bir kişiselleştirilmiş siyasi reklamcılık sistemini kurmak için kullanmış olması üzerinde yükseliyor. Yani siyasi reklamcılık ve propaganda normalleşiyor, ama Cambridge Analytica’nın kişiselleştirilmiş siyasi reklam ve propaganda içeriğini üretmek için kullandığı kişisel verileri izinsiz toplaması sorunsallaştırılıyor.

Geçen hafta Cambridge Analytica tüm operasyonlarını durdurduğunu ve iflas başvurusunda bulunacağını açıkladı. Şirket 2017 başında adını Trump’ın seçim kazanmasındaki payı ile adını duyurmuş, daha sonra Brexit ile de ilişkisinin olduğu ortaya çıkmıştı. 2013 yılında faaliyet alanı stratejik iletişim ve askeri operasyonlar olan SCL Group’un altında kurulan Cambridge Analytica, sosyal medya ve diğer kaynaklardan topladığı büyük veriyi analiz ederek, hem siyasi hem de ticari müşterileri için “veriye dayalı davranış değişikliği” teknikleri kullanarak hizmet veriyordu. İş tanımı böyle yapılınca bile kulağa son derece şaibeli gelen şirket, son aylarda Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg’in ABD Senatoso önünde ifade vermesine kadar uzanan karmaşık ve fırtınalı skandalın da bir parçası olmuştu.

Cambridge Analytica, ABD başkanlık seçimleri ve Brexit dışında Meksika ve Malezya'dan Brezilya, Kenya, Avustralya ve Çin'e kadar dünyanın dört bir yanındaki siyasi ve ticari kampanyalarda çalışmıştı ve en son Türkiye’de de AKP ile anlaşmış olduğuna dair iddialar vardı. Geçtiğimiz hafta iflas ettiğini açıklayarak dükkanı kapatırken tüm bunları yalanladı ve ABD başkanlık seçimi sonrasında hiç sözleşme imzalamadığını iddia etti.

Cambridge Analytica hakkındaki temel soru ise şu: şirket bugüne kadar uygulanan reklamcılık ve propaganda tekniklerini teknolojik gelişmeler sayesinde kişiselleştirerek genişleten bir operasyon mu yürütüyor, yoksa temsili demokrasinin en önemli unsuru olan seçimleri bir takım şaibeli yöntemlerle manipüle mi ediyor?

1928’de Sigmund Freud’un yeğeni olan Edward Bernays Propaganda isimli kitabında “yönetiliriz, zihinlerimiz biçimlendirilir, zevklerimiz oluşturulur, fikirlerimiz telkin edilir, hem de büyük ölçüde duymadığımız adamlar tarafından” cümlesini yazdığında, psikolojinin insan hakkındaki tasarımını alıp onu kitleleri yönlendirmek için kullanmayı öneriyordu. Mesele mesajları insanların bilinçdışı arzularıyla ilişkilendirerek, onları ikna etmek, yönlendirmekti. Bunun ticari anlamı insanları tüketmeye yönlendirmek, neyi tüketeceklerine ikna etmek, siyasi anlamı kimi seçeceklerine, hangi sorun hakkında ne düşüneceklerine ikna etmekti. Ancak bu aynı zamanda da Batı uygarlığının temeline yerleştirilmiş olduğu varsayılan demokrasi fikrini, geçici bir şeye, insanlara iyi hissetmeleri için ilaç vermek gibi, acil isteklere ve acil acılara müdahale edecek, ama nesnel koşulları zerre kadar değiştirmeyecek ve varolan toplumsal düzeni ve ilişkileri koruyacak bir şeye dönüştürmek anlamına geliyordu. Bernays’ın fikirleri ve yöntemleri önce ABD’de, sonra da tüm dünyada kabul gördü. Reklamcılık giderek büyüyen bir sektöre dönüştü, siyasi reklamcılık ve propaganda ise hem seçim süreçlerinin, hem de normal zamanların en önemli unsuruna dönüştü. Hatta öyle ki halkla ilişkiler adı altında kurumsallaştı.

Peki Cambridge Analytica’nın operasyonlarının bütün bunlardan farkı neydi? Tek fark, Cambridge Analytica’nın bu yöntemleri teknolojinin olanakları ile daha işler hale getirmesi gibi görünüyor. Daha önce az sayıdaki örneklemden yola çıkarak elde edilen verilerle profil çıkaran ve kampanyalarını ve mesajlarını bu profillere dayandıran geleneksel siyasi reklam ve propaganda işleyişinin yerine, Cambridge Analytica muazzam bir örneklemle çalışıyor. Trump’ın seçildiği ABD başkanlık seçiminde Facebook’tan edindiği 50 milyon kişisel hesabın verisi ile profilleme işini gerçekleştirdi. Elinde 50 milyon insanın verisi olunca, propaganda mesajlarını kısa süreler içerisinde oluşturabildi. Ayrıca yine sosyal medyanın sağladığı olanaklarla bu mesajlara tepkiyi hızlı bir biçimde değerlendirebilme ve bir sonraki mesajı tasarlayabilme şansı buldu.

Eğer siyasi reklamcılık ve propaganda konusunda bir sorun yoksa, burada da bir sorun olmadığı söylenebilir. Ama ortada bir sorun olduğu açık. Bu sorun, bugüne kadar temsili demokrasiye dayalı siyasi sisteme dair tüm varsayımların yeniden gözden geçirilmesini gerektiriyor. Siyasi reklam ve propaganda süreçlerini, bu süreçlerin temelindeki varsayımları yeniden gözden geçirmeyi gerektiriyor. İletişim denilen ve bence ayrı bir araştırma alanı olmaktan ziyade, tüm bilimsel alanların görünür ya da görünmez bir biçimde temelinde yer alan süreci, iletişime dair kavrayışları gözden geçirmeyi gerektiriyor.

Genel olarak bakıldığında, insanın dünya ile olan ilişkisinin, dünyayı anlama ve anlamlandırma sürecinin kitle iletişim medyası ile dolayımlanmaya başlamasından bu yana, iletişim sürecinin basitçe etki, insanın dünyaya dair ne düşüneceğinin, onu nasıl algıladığının belirlenebileceği bir süreç olarak kavranması yaygın kabul gördü. İletişim alanını kuran araştırmaların etki araştırmaları olarak, kitle iletişim medyası ile kitlelere iletilen mesajların onlarda yarattığı etkiyi ölçme amacıyla şekillenmiş olması da büyük ölçüde bundan. Reklamcılık ve propaganda da aslında bu iletişim sürecine dair problemli kavrayıştan temelleniyorlar. Ama iletişim sürecine dair bu problemli kavrayışın, aynı zamanda insanın, toplumun, siyasetin, ekonominin yani içinde yaşadığımız dünyayı anlamlandırırken başvurduğumuz tüm kavramların en temel unsuru olduğunu yeniden hatırlamak gerekiyor.

Bu zorlu çabaya girişmektense Cambridge Analytica ile ilgili mesele, ABD seçim yasalarının ihlal edilmiş olması olasılığı üzerinden tartışmaya açılıyor. Bahsi geçen ihlal, ABD seçimlerinde ABD vatandaşı olmayan kişilerin seçim kampanyası ile ilgili karar alma süreçlerine katılamayacaklarına dair bir maddeye dayandırılıyor. Cambridge Analytica’nın seçim kampanyalarında tüm araştırmaları, tüm veriyi, tüm çözümlemeyi ve hedef kitlelerin belirlenmesini gerçekleştirdiği, tüm dijital kampanyaları, televizyon kampanyalarını ve kampanya stratejilerini elde ettiği bu bilgi üzerine temellendirdiği, o halde karar alma süreçlerine katılmış olabileceği vurgulanırken, tüm şirketlerin uluslararasılaştığı günümüzde Cambridge Analytica’nın yabancı sayılıp sayılamayacağı bir soru işaretine dönüşüyor. Yani mesele bir “olası yasa ihlali” halini alıyor.

Cambridge Analytica’nın Brexit kampanyasında nasıl bir rol oynadığı ise hâlâ araştırılıyor. geleneksel siyasi reklamcılık ve propaganda yöntemlerine kıyasla Cambridge Analytica’nın propaganda yönteminin şeffaf olmadığı, insanların sosyal medyada kendilerine özel olarak üretilmiş mesajlarla karşılaştıklarında bunların bir reklam mesajı ya da propaganda içeriği olduğunu bilmedikleri söyleniyor.

Cambridge Analytica’yı dükkan kapatmaya götüren skandal, 50 milyon Facebook kullanıcısının profilinden izinsiz olarak toplanan kişisel bilgileri, ABD seçimlerinde psikolojik profillemeye dayalı bir kişiselleştirilmiş siyasi reklamcılık sistemini kurmak için kullanmış olması üzerinde yükseliyor. Yani siyasi reklamcılık ve propaganda normalleşiyor, ama Cambridge Analytica’nın kişiselleştirilmiş siyasi reklam ve propaganda içeriğini üretmek için kullandığı kişisel verileri izinsiz toplaması sorunsallaştırılıyor.

Cambridge Analytica’nın Trump’ın kampanyasındaki rolünün Rusya ile ilişkisi de bir başka tartışma konusu. Trump’ın başkan seçilmesinden sonra yükselen Rusya’nın ABD seçimlerini manipüle ettiği iddiaları üzerine şekillenen bu şüpheye dair hiçbir delil yok. Ayrıca bu iddia, Bernays’ın 1950’lerde müşterisi olan United Fruit şirketi için düzenlediği kampanyayı hatırlatıyor. Bernays’ın Guatemala’da müşterisi olan United Fruit şirketinin çıkarlarını korumak için başvurduğu “kızıl tehdit” anlatısı, bugün Trump’ın seçilmesinden (haklı olarak) memnun olmayanların elinde yeniden şekilleniyormuş gibi görünüyor.

Aslında “kızıl tehdit” anlatısı eşiliğinde Guatemala’da yaşananları ve bu yaşananların ABD tarafından pek çok yerde tekrarlandığını düşünürsek, Bernays’ın United Fruit için yaptıklarını basitçe kampanya diye adlandırmanın incitici olduğunu baştan belirtmekte yarar var. Olay şöyle: Bernays’ın reklam şirketinin en önemli müşterisi olan United Fruit isimli şirketin Guatemala’da muz tarlaları var ve yıllardır ülkeyi kontrol altında tutuyor. 1950’de ülkedeki Latifundia sistemine, büyük toprak sahiplerinin ve United Fruit Company’nin kazançlarına önemli ölçüde darbe vuracak bir toprak reformu vaat eden genç bir subay, Albay Arbenz seçim yoluyla iktidara gelir. United Fruit, Arbenz’den kurtulmak için Bernays’a başvurur. ABD’lilerin Soğuk Savaş koşullarında, “kızıl komünizm” tehlikesine verdiği tepkiyi kullanarak Bernays, Guatemala’da Arbenz’in iktidarda olmasının ABD demokrasisi ve değerlerini tehdit ettiğini, ABD’nin burnunun dibinde bir komünist tehdidin açığa çıktığını iddia eden bir kampanya başlatır. Bu kampanya basitçe bir karalama kampanyası değil, aynı zamanda Bernays tarafından kurulan bir haber ajansı yoluyla ABD medyasının, Guatemala’da ABD karşıtı gösteriler düzenlenmesi yoluyla da ülkenin iç unsurlarının manipülasyonunu içeren bir kampanyadır. Sonuçta dönemin başkanı Eisenhower, Arbenz rejimini devirmek gerektiğini kabul eder, CIA bir darbe organize etmesi için görevlendirilir. United Fruit’in desteğiyle CIA’in bizzat içinde olduğu bir darbe gerçekleşir. Guatemala bombalanırken, Bernays propaganda kampanyasını sürdürür ve Amerikan halkını Guatemala’nın özgürlük savaşçıları tarafından kurtarıldığına inandırır.

Yani aslında Cambridge Analytica’nın siyasi reklamcılık ve propaganda yaparken geleneksel olana göre bazı şaibeli yöntemler kullandığını iddia ederken bile, siyasi reklamcılığın ve propagandanın tarihsel rolü yeniden ve yeniden ortaya çıkıyor. Cambridge Analytica hakkındaki, tüm bu meselenin kenarından dolaşan haberler, yorumlar, meseleyi çerçeveleme çabaları, ona yöneltilen suçlamalardan daha temiz olmayan bir propaganda kampanyasının parçaları haline geliyor.

Cambridge Analytica’nın iflasını açıklaması ve kapanması, bu süreci başından beri takip edenler açısından bir anlık bir rahatlama duygusuna neden olmuş olabilir. Ama açıktır ki onun kapanması, geri kalan her şeyin normalleşmesi, olduğu gibi sürmesinden başka bir anlam taşımıyor. Cambridge Analytica’nın yaptığı işi yapan, onunla aynı yöntemleri kullanan daha kaç tane şirket olduğu şimdilik bilinmiyor. Diğer yandan Cambridge Analytica’nın eski yöneticileri tarafından 2017’de kurulmuş olan Emerdata isimli şirketin aynı işlevi yerine getirmeye devam edeceği, yani hem şirketler hem de siyasiler için kitleleri manipüle etmeyi sürdüreceği de açıkça görülebiliyor. Propaganda ise hâlâ insanın şeyler hakkında sahip olduğunu düşündüğü, ancak asıl olarak gerçek bilgiden tamamen farklı olan boş inanışların ve efsanelerin, gerçeklerin kendi varlığından çok daha büyük gerçekler yerine geçişi ve bunların bir siyasal kontrol aracı haline gelişi anlamına geliyor.


Funda Başaran Kimdir?

1990 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Bilgisayar Mühendisliği bölümünü bitirdi. 1995 yılının Eylül ayında Yüksek Lisans öğrencisi olarak başladığı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde 1996 yılının Ocak ayında araştırma görevlisi oldu. 7 Şubat 2017 tarihinde 686 nolu KHK ile ihraç edilene dek, 21 yıl boyunca aynı fakültede sırasıyla araştırma görevlisi, yardımcı doçent, doçent ve profesör ünvanlarıyla çalıştı. Akademik çalışmaları yanında TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi'nde Yönetim Kurulu üyeliği, yine TMMOB’ye bağlı Bilgisayar Mühendisleri Odası’nın kurucu yönetim kurulu başkanlığı yaptı. Hala TMMOB Bilgisayar Mühendisleri Odası’nın Onur Kurulu üyesidir. Ayrıca Alternatif Medya Derneği ve Halkevleri Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevlerini yürütmektedir. İşçi Filmleri Festivali’nin başlangıcından bu yana değişik süreçlerinde gönüllü olarak yer almıştır.