Ayçiçeklerinin eliyle Dêran’ın annesine
Yedi renkli çiçekler bir serinliğe açılıyor yaylalarda. Istıraplı dağlarımız yağmuru dansa kaldırmış. Gamlı rüzgâr, bulutları sürüklüyor senin Silvan’ına doğru.
Dêran’ın annesi,
Sen de biliyorsun, insan anne ya da baba olduktan sonra, anne ya da baba olmaklıkla tanınır. Çocukların hayatı başlar çünkü, bizimki onların muhafızlığına evrilir.
Parmakları vardır onların, gözleri ve kirpikleri, sesleri ve gelecekleri. Bir de bakarsın hayat tarlasının ortasından yükseliverir, uyuşuk kanatlarını çırpıp uçuverirler.
Gel gör ki sen kanadı kırık çocukları gösterdin efendilere. Atları bir başına dönen çocuklar. Eyer boştur, gem kan içinde.
Gerçekler çıplaktır, ancak bazen, herkesin sağır olduğu yerde, gerçeğin ne ve nasıl olduğu söylenmeli. Kahramanlık değildi seninki, cesaretin yankısıyla yükselmiyordu. Dêran’ın kulağına fısıldadığın ninniler gibiydi.
Barbarlığın beslenip palazlandığı yer… İkinci kez işgal edilen yer… Efendiler hamlede bulunup acıttılar canımızı. Senin ninninin yankısı gelirken o karanlıktan. Kan aktı şehirlerin eşiğinden.
Artık sen ve Dêrancığın bir başınasınız. O doğmadan önce ona bir kader çizmek istedin daha güzel bir kader için. Şimdi sıra sende, kaburgalarından dışarı çıkar bebeğini. Bırak ağaç dallarında büyüsün. Göklerde uçsun… Sen ve Dêrancığın bir başınasınız. Kimse yok sana güç verecek. Çünkü ihtiyacın yok ve bir güç de yok gücünün üstünde.
Bi destê gulberojan bo dayîka Dêranê
Bu mektubu sen ve Dêran’ın için Bingöl yolunda yazıyorum. Zoveser, Rûtik, Mereto dağları ile Şerefdîn yaylası ve Muş ovası yağmurun arkasındalar. Yedi renkli çiçekler serinliyor yaylalarda. Yakılmış dağlarımız dansa kaldırış yağmuru. Gamlı rüzgâr, bulutları sürüklüyor senin Silvan’ına doğru.
“Dêran” ezgisini dinliyorum. Şakiro, bir şimşek yankısını yokluyor sesiyle. Dört yürekli kahramanlar görüyorum, “eyerleri boş, boğazları kan içinde.” Ah düşüyor kalbime; ki seninki de dişi kekliğin sedasıdır “hey wayê.”
Gözü dönmüş barbarlar talan ettiler yuvayı. Ne diyeyim? Bahar geldi ve yaralar iyileşiyor desem duvarlar bir zindanın ilk gecesiyle cevap verecek. Sana verecek ne gücüm ne de yollayacağım bir nasihat var. Yağmur altındaki bir badem ağacı gibi güzellik diliyorum sana ve küçük Dêran’a. Kalkanım paslı, güllerim solgun; Dara Hinê kapısının eşiğindeyim.
Kimse Dêran’ın babasını görmedi. Kimi düşkünler gibi çıkmadınız zalimlerin karşısına ve niyaz istemediniz kimseden. Dêran’ın babası belirsiz bir gölge gibi ardınızda durdu. Çünkü bu “hikâye” senle Dêran’ın hikâyesi.
İki ayağının üstünde durdu yürük gözleriyle. Yüreğini üstüne sayarak ayaklandırdın yürek ve alnı. Dişi kekliksin, Van Gölü kıyısında öten.
Bingöl’den Muş Ovası'na döndüm, Dota Gurcî’nin (Gürcü Kızı) yurduna. Ülke, gittikçe genişliyor. Dinle. Nasıl da gönül ölüm sayıklamasından kalkıp uçmaya başlıyor. Kavruk alınlar parıldıyor, sular salkımlara yürüyor. Dêran’ın baharıdır.
Bitlis vadisinin selamı var size. Van “denizi”nin selamı var size. Süphan Dağı selam ediyor size. Zamanın ülkesinde yüksek bir ses yetişiyor senin, Dêran’ın ve Siyabend’in için.
Yüzlerce “yaşa!” size.
Türkçesi: Mehmet Said Aydın – Süleyman Sertkaya
Not: Deran bebek bu yazı yayınlandıktan sonra cezaevinden alındı. Dün de Ayşe Çelik tahliye edildi.