YAZARLAR

Türkiye ve Rusya: Rehin domateslerden S-400’lere

Yıl boyunca ikili ilişkiler “parça parça” iyileşti. Yıl sonunda iki ülkenin dışişleri bakanlığı arasında “Esad terörist mi değil mi?” tartışmasına tanık olduk. Neyse “Türk Akımı”na kaldığı yerden devam edildi, Akkuyu için Türk bürokrasisi “yeşil ışık” yaktı, hatta S-400 füze sevkiyatı onaylandı... Tanrıya şükür, 16 Kasım'da “semboller savaşı” sona erdi. Türkiye’den domates getiren ilk TIR Rusya sınırını geçti.

2017’de Putin’le Erdoğan o kadar sık sık görüştü ki kimi muhabirler ve yorumcular müzakere sayısını şaşırıyordu.

Bize gelince ikili ilişkilerin en önemli tarihi, Soçi, Ankara, Hamburg veya başka bir yerde iki liderin görüştüğü gün değil, 16 Kasım günü oldu. O tarihte uzun aradan sonra Türkiye’den domates getiren ilk TIR Rusya sınırını geçti. Uçak krizi patlayınca Putin’in (Türkler) “sırf domatesle kurtulamaz” demesi ile afiyetle yediğimiz Patlıcangiller ailesinden Solanum lycopersicum, tesadüfen Rus-Türk ilişkilerinin hem sembolü hem “rehinesi” oldu. Putin’in ağzından “sırf salatalıkla kurtulamaz” çıksaydı 16 Kasım'da salatalık dolusu TIR Rusya’ya giriş yapacaktı. Domates ambargosunu izah etmekle görevlendirilen Rusya tarım bakanının, “domates imalatına çok para yatırdık, yaptırımı kaldıramıyoruz” cümlesi, “salatılık imalatına çok para yatırdık...” olarak değişmiş olurdu.

Yıl boyunca ikili ilişkiler, birçok sembolik adımla “parça parça” iyileşti. Türkiye Kırım’dan gelen gemileri limanlarına sokmadı, başta buğday olmak üzere bir sürü gıda ürünlerine “yasaklayıcı” gümrük vergisi koydu, Rusya vizelere kısıtlama getirdi vs. Yıl sonunda iki ülkenin dışişleri bakanlığı arasında “Esad terörist mi değil mi?” tartışmasına tanık olduk. Neyse “Türk Akımı” Projesi'ne kaldığı yerden devam edildi, Akkuyu Santrali için Türk bürokrasisi “yeşil ışık” yaktı, hatta S-400 füze sevkiyatı onaylandı... Fakat Ruslar, kaçak Türk domatesini Belarus, Azeri, İran malı adı altında tüketmeye devam ediyordu. Hepimiz biliyoruz, coğrafyamızda semboller aşırı önem taşıyor. Tanrıya şükür, 16 Kasım günü “semboller savaşı” sona erdi.

Komşuyu seçemezsiniz. Geçen sene iki ülkenin hem işbirliğine hem de rekabete adeta mahkum olduklarını açık açık gördük.

Ocak-ağustos döneminde ikili ticaret hacmi, 11 milyarı Türkiye’nin ithalatı 2 milyarı ihracatı olmak üzere 13 milyar dolara çıktı. Öte yandan Erdoğan’ın verdiği bilgiye göre kasım itibarı ile 3.5 milyon Rus turist, Türkiye’de tatil yaparak ekonomiyi biraz iyileştirdi. Mart ayında kurulan Rus-Türk Yatırım Fonu’nun da ekonomik ilişkilere ivme kazandırması bekleniyor.

12 Eylül'de askeri mi yoksa politik mi nitelikte olduğunu bilemediğimiz S-400 sözleşmesi imzalandı. Sözleşmenin “spesifik ve hassas” olduğu için detaylarını bilemiyoruz. Ancak Türk tarafından sızan bilgilere göre sevkiyatın iki sene içinde olacağını söyleyebiliriz, o kadar. Füzelerle beraber ne ölçüde teknolojinin sevk edileceği hâlâ tartışma konusu. Ama şöyle veya böyle bu alışveriş ile Türkiye, S-400’e karşı çıkan NATO’ya “hesap vermek” zorunda olmadığını açıkça gösterdi.

Bu arada Erdoğan Batı ile çekişmesini Rusya ile dengelemeye çalışırken Batı ile aynı şekilde karşı karşıya gelen Moskova, Ankara ile var olan ilişkilere büyük önem veriyor.

Neticede IŞİD’i de bitiren her iki ülke şimdilik Suriye’de istediklerini almış gibi. Rusya Esad’ı güvenceye alırken Türkiye, Suriye Kürtlerinin hızını kesti. Bugün itibariyle iki ülkenin askerleri İdlib’de yan yana nöbet tutuyor. Ne var ki TSK İdlib’e girdikten sonra Rus askerlerinin bulunduğu Afrin operasyonu defalarca dile getirildi. Gene de Moskova-Ankara-Tahran üçlü ekseninin çatışmasızlık bölgelerini kurması muazzam bir başarıydı. İran’ın Türkiye gözünde Rusya’ya alternatif bir hidrokarbon yakıtı kaynağının, Rusya’nın gözünde ise Ortadoğu’da Türkiye’ye bir denge unsurunun olmasına rağmen.

Putin’in ortaya koyduğu “Suriye Halkları Kongresi” ayrı bir kördüğüm. Ne PYD ne PKK’yi terör örgütü saymayan Moskova’ya göre Rojava’da en çok destek alan PYD kongreye katılmazsa Kürtlerin büyük çoğu fiilen temsil olmayacak. Ankara ise “teröristlerle müzakere yapılmaz” diyor. Neticede Türk basını “Moskova’nın PYD’yi davet etmekten vazgeçtiğini” bildirirken Reuters’e konuşan YPG Komutanı Sipan Hemo, Rusya’dan kongreye davet sözünü aldığını anlattı. Sonuç ne olursa olsun büyük ihtimal ile bu karmaşanın “tercüme hatasından” kaynaklandığını duyacağız. Bundan iki yıl evvel gördüğümüz gibi Rus-Türk ilişkilerinde “tercüme hatasının” yeri büyük. Özellikle buna ihtiyaç duyulursa.

Peki, ya bulunduğumuz senede neler bekleniyor? Yakında bir şey olmaz ama orta ve uzun vadeli tahminde bulunmanın faydası yok, geçen iki sene zarfındaki gelişmeler bunu açık gösterdi. “Tük Akımı” bunun örneği: proje en başta bürokratik engellere takıldı, sonra yapımına başlandı, sonra rafa kaldırıldı, şimdi yeniden yapımına devam ediliyor. Güzel, ama boru hattının Avrupa’ya gitmesi planlandı ve projenin Türkiye sınırının ötesi hâlâ meçhul.

Amerika’nın Sesi’ne konuşan 21'inci Yüzyıl Türkiye Enstitüsü araştırmacılarından Haldun Solmaztürk. Putin ve Erdoğan’ın birbirlerine güvenmediklerini vurguluyor. Putin’in Erdoğan’ı “ne yapacağı kestirilemez biri olarak” düşündüğünü söyleyen Solmaztürk’e göre, bu da uluslararası ilişkilerdeki en temel sorunlardan biridir.

Buna benzer bir yorumda bulunan Çağdaş Türkiye Araştırma Merkezi uzmanlarından Yuriy Mavaşov da “Türkiye tüm yumurtaları tek bir sepete koymamaya özen gösteren ülkelerden biri. Gözü kapalı Rusya’nın cebine atlamaz. Politikada kullandığı Şark usulü pazarlık yöntemi sizi sinirlendirebilir ama onun sayesinde itibarını güçlendirdi, gözle görülür atılım yaptı” dedi.

Ankara’nın amacı, Fas’tan Pakistan’a kadar uzanan Büyük Ortadoğu’da lider olmak ise bölgedeki baş rakipleri İran ve Suudi Arabistan. Birincisi (Türkiye gibi) Rusya’nın müttefiki, diğeri ile Moskova, çıkarılan petrol hacmi konusunda anlaşarak ihracat gelirini artırıyor. Bunun sonucu ne olacak bilemiyoruz.

Suriye de bir bilmece. Savaş bitiyor, bundan sonraki dönem, nüfuz alanları belirleyip paylaşma dönemi olacak her halde. İşte o süreç ilişkilerimize gerginlik katabilir.

Gene de Moskova ile Ankara gerektiğinde anlaşabildiklerini ispatlamış oluyor. 2018’i büyük kayıp vermeden atlatır gibiyiz. Sonrasına ise yıl sonunda bakarız. Mutlu yıllar hepimize.


Andrey İsaev Kimdir?

Moskova Devlet Üniversitesi Türkoloji Bölümü'nden mezun. Rusya Bilim Akademisi Şarkiyat Enstitüsü ile Kazan Devlet Üniversitesi'nde çalıştı. Toplam 17 yıl çeşitli görevlerde Türkiye’de bulundu, Çin ve Hindistan’da çalıştı. Gazetecilik, araştırmacılık ve çevirmenlik yapıyor. RS FM radyosu kurucularından ve ilk genel müdürü.“Eski Çağ Türkiye tarihi” ve “Hint-Avrupa Mitolojisi: bir inceleme denemesi” adlı kitapları var.