YAZARLAR

Nasıl 'fan' olduk?

Yıllar yılı futbol fanlarının bilinirliği değişti. Eskiden biraz daha vandal, şiddet yanlısı olan kitle (çeşitli yöntemlerle!) uzaklaştı tribünlerden ve söz gelimi daha saygın bir kitle stadyumları doldurdu. Futbolun soylulaştırıldığı süreç olarak tanımlanagelen bu süreçle tribüne gitmeden televizyon başından maç izleyen fan kitlesi bile oluşturuldu. Bir bakıma 150 yıllık süreçte fan olma durumu değişmedi ancak biçimlendi ve farklı evreler atlattı.

Bazen futbolun yüksek popülaritesini ve bu oyuna olan takıntımızı her zaman varmışçasına kabul edilmiş bir olgu olarak düşünürüz. İyi de buraya nasıl geldik? Futbol taraftarları, 'fan'ları olmaya nasıl başladık? Paul Brown, henüz Türkçe'ye çevrilmemiş olan, Goal Post Books'tan çıkan "Savage Enthusiasm: A History of Football Fans" isimli kitabında buna değiniyor.

Kitapta anlatılan tribündekinin isimlendirilişinin ve tribündekinin orayı kendisinin evi olarak belirleme sürecinin hikayesi. O neden biraz gerilere, 1800'lere doğru gidiyoruz. Yani "Sen nasıl futbolu sevmeye başladın? Gittiğin ilk maç hangisiydi?"den daha derin cevapları olan sorularla başlamak lazım. Babadan geçiyor genelde bu futbol sevdası ama daha da geriye, dedeye ya da

onun da babasına gitmek gerek, nasıl taraftar/fan olduk sorusuna cevap ararken.

Futbol taraftarı olmak hem bir ayrıcalık hem de bir yük. Yendiğin zaman dünyanın en güzel şeyi futbol ama kaybettiğinde de en kötü şeye dönüşebiliyor. Ama işte futbol taraftarlığı hiç kaybolmuyor. Futbolun bize verdiğini, ne vereceğini bilmeden kabul ettiğimizi itiraf edelim. Bunun yarattığı benzersiz duyguyu 150 yıl evvelinde büyük dedelerimiz keşfederek futbolun bugünkü halinin temellerini attılar, hem tribünde, hem kulüp başkanlığı koltuğunda, hem de saha içinde.

NEREDEN ÇIKTI BU FAN KELİMESİ?

Aslında futbola olan bağlılık ve bu fanatiklik antik çağda top ayakla buluştuğundan bu yana Çin'de, Roma'da, Yunanistan'da başlayıp sert ve vandal Briton Orta Çağ'ın içinden geçip bugünlere kadar geldi. Yani yüzlerce yıl, belki binlerce yıllık içselleştirilmiş bir bağ. 1863'te atılan kurumsallaşma adımının sonrasında da aynı yüzyılın sonlarına doğru hızlıca dönüşüm içinde olan sosyal sınıf hareketlenmeleri sırasında işçi sınıfının futbol ateşinin herkesi sarmasıyla bu oyun da toplumsallığını yakaladı diyebiliriz. Bugünlerde futbol 'fan'ları olarak tanımlanan kitle daha evvelinde destekçiler ve seyirciler olarak isimlendiriliyordu. Ancak ne kadar İngilizce bir kelime olsa da sportif bir faaliyete, kişiliğe ya da bir müzisyene olan hayranlığı dile getirirken de

dilimizde kullanılan FAN kelimesine nasıl gelindi?

BEYZBOL TARAFTARI VS. FUTBOL TARAFTARI

ABD'de 1890'larda yayınlanan bir gazete fanatik kelimesini kısaltarak 'fan' yapıp o dönemki bir beyzbol maçında taraftarları tanımlamak için kullanmış. Dialect Notes* isimli dergi de bu kelimeyi 1900'de yayınlanmış sayısında, "Fan: beyzbol tutkunu, genel anlamda destekçi" olarak açıklamış. Daha sonra 1913'teki London Sketch* isimli gazeteci " Football 'Fans' " başlığıyla ABD'li beyzbol tutkunlarıyla Britanyalı futbol seyircilerinin ateşli davranış biçimlerini karşılaştıran bir makale yazarak kelimenin futbola transferini gerçekleştirme konusundaki ilk adımı atan makalelerden biri olmuş. 1914'te Daily Express gazetesi de bu terimi Londralı futbol ligi taraftarlarından bahsederken kullanınca artık destekçiden, seyirciden; bir konu hakkında ekstrem savunuculuk yapabilen anlamındaki fanatik kelimesinin kısaltılmışı olan FAN'lara dönüştük.

FANLIK DÖNÜŞTÜ

Futbol taraftarının rutinleri de yıllardan bu yana elbette değişti. Önceleri futbol fanı nedir kimdir diye sorulduğunda, savaş sonrası jenerasyona ait, takımıyla özdeşleştirdiği bir atkısı olan, ya da

aynı renklerde bir tişört giyen, takımının rozetini takan elinde 'kaynana zırıltısı' (döndürdükçe ses çıkaran alet) taşıyan biri akla gelirdi. Sonraları işçi sınıfı ağırlıklı fanlar stadyumlara doluştu.

Yıllar yılı futbol fanlarının bilinirliği değişti. Eskiden biraz daha vandal, şiddet yanlısı olan kitle (çeşitli yöntemlerle!) uzaklaştı tribünlerden ve söz gelimi daha saygın bir kitle stadyumları

doldurdu. Futbolun soylulaştırıldığı süreç olarak tanımlanagelen bu süreçle tribüne gitmeden televizyon başından maç izleyen fan kitlesi bile oluşturuldu.

Bir bakıma 150 yıllık süreçte fan olma durumu değişmedi ancak biçimlendi ve farklı evreler atlattı. Sırasıyla olmayacak belki ancak şöyle bir sayarsak ayakta düzen, kağıt bilet, sonra barkodlu turnikeli sistem, mecburi açıdan oturmalı düzen, televizyon başındaki düzen, sezonluk kart, üyelikli kart, elektronik kart... Cebimizden ne isterse almaya ya da cebimize istesek de istemesek de sorgulamamıza izin vermeden ne türden bir kart isterse (o kartın üreticisinin herhangi bir yolsuzluğu olup olmadığını irdelemeden) sokmaya başlayan bir fanatiklik halinde, takip etmeye devam ediyoruz futbol fanları olmaya. Fakat tek bir şey değişmedi futbol fanları için. Ne kendisinin ne de kulübünün başına ne gelirse söylemeyi bırakmadığı tek şey:

Önümüzdeki maçlara bakacağız, cebimizdeki biletin biçimi ne olursa olsun...


Volkan Ağır Kimdir?

1987 İstanbul doğumlu. 2006 yılından bu yana blog yazıyor. 2008 yılında Cumhuriyet gazetesi Spor Servisi'nde muhabirliğe başladı. O günden bu yana yoğunlukla spor muhabirliği yapıyor. Serbest muhabir olarak 2014 yılında Dünya Kupası'nı Brezilya'da, 2015 yılında Copa America'yı Şili'de takip etti. 2011 yılından bu yana Açık Radyo'da her pazartesi günü 19.30'da Efektifpas isimli spor programını sunuyor. Gazete Duvar'da haftalık, zaman zaman da çeşitli yayınlara özel konularda haberler hazırlıyor. Zaman zaman da kendisine dokunan sosyal ve toplumsal olaylar hakkında da yazıları ve haberleri çeşitli medyalarda yayınlanıyor. 2016 Ekim ayından bu yana Almanya'da Köln'de yaşıyor.