YAZARLAR

Belediye başkanları ve 'Lider rejimi'

Bundan böyle, Lider’in en adanmış savunucuları dahil kimse beş dakika bile güvende olmayacak, partide sözü geçen, sözü geçmesi “tehlikesi” bulunan, hele, bütün ideolojik vs. fantezileri boş verin, Türkiye’deki sağ politikanın ve bunun toplumsal desteğinin aslî temeli, çekirdeği, amacı, her şeyi olan akçeli işlerin âlemi belediyelere basarak kalabalığın arasından baş uzatmaya ve iktidar selfie’sinde büyük çıkmaya niyetlenenler, ayak öpseler bile budanacaklar. Ayak öpme, boğdurulmayı veya başının vurulmasını geciktirmekten öte işe yaramaz.

Ben bu satırları yazmaya çabalarken, AKP’nin, bir yandan isyankâr olup olmadıklarını, öbür yandan neden istifa etmeleri gerektiğini ve niye etmediklerini günlerdir anlayamadığımız belediye başkanlarıyla ilgili spekülasyonlar -yine günlerdir olduğu üzre- havada uçuşuyordu. Yazıyı bitirip yolladığımda belki istifa etmiş olurlar; ya da Saray’da görüşüyorlardır ya da ne bileyim işte…

Belediye başkanlarının vaziyeti şüphesiz saçma görünüyor. Hem alışılmadık haller bunlar hem de mevcut alışılmadık genel halin giderek bildikleşen özelliklerine göre bile tuhaf. Evet, bu cümle de tuhaf. Fakat kabul buyurunuz ki, tasvir ettiği duruma yakışıyor.

Belediye başkanlarıyla ilgili süreci, yaklaşmaya, hele hele dokunmaya çekinerek, gelip aramıza yerleşirse bize rahatsızlık vereceği duygusunu yaratan bir yabancı nesnenin etrafında tutuk adımlarla dolaşır gibi izleyişimiz boşuna değil. Cumhurbaşkanı+Parti Başkanı’nın -kısaca Lider diyelim- çok yakınındakiler hariç AKP’lilerde de aynı tutuk adımlar görülmeye başlandı, dikkat ederseniz. Nesnenin orasına burasına ürkek ürkek dokunuluyor, herkes yanındakiyle işaretleşiyor, kaş-gözle, “Nedir acaba?” - “Bilmem”…

İKTİDAR CEPHESİNDE OLANLAR DAHA AYDINLATICI

Bendeniz dahil yazar-çizer tayfasından kimilerimiz, Lider’in kurmaya çalıştığı yeni rejime dair bazı tahmin ve öngörülerimizi zaman zaman dile getiriyoruz. Belediye başkanları ve iktidar partisi AKP’nin örgütleri, alt düzey yöneticileri ile ilgili olarak yaşananlar, bizim gibilerin uyduruk gerekçelerle yargılanması, rehine alma aracı niteliğindeki cezalara çarptırılması, hapse atılması gibi, iktidar açısından “karşı cephe”ye yönelik sayılabilecek tedbirlerden daha aydınlatıcı, kurulan rejimin karakteri hakkında. Tek elden, tek irade tarafından yönetilecek, kimsenin, o iradenin tercihi dışında dayanak ve güvencesinin olamayacağı, dolayısıyla aslında mekanizma da denemeyecek bir mekanizma hedefleniyor. Bunu yönetecek merkezî kudret, paylaşılabilir bir iktidar kuvveti olmayacak.

Aslında şu anda yarı yarıya varmış sayılabileceğimiz aşamada oluştuğu kadarıyla yeni iktidar aygıtı, Tayyip Erdoğan istese dahi paylaşılmaya elverişli değil. Lider, danışabilir, görüşebilir, ama her şey onun kararı olarak tanınmak ve uygulanmak durumunda. Bu, kurulan iktidar aygıtı için olmazsa olmaz koşul. Çiğnenirse aygıt teklemeye başlar.

PARTİ "ÖRGÜTÜ": BİR SAATLİ BOMBA

“Kendi partisi” diye bir kavram, yeni koşullarda, tedavülden bir an önce kalkmak zorunda. Parti örgütü, durmadan yeni yeni taleplerle kapı aşındıracak, hoşnutsuz olursa kahvelerde mırıldanacak, hoşnutsuzluk hissini kasaba çarşılarına yayabilecek tabanıyla, yükselmek, büyümek, nam ve beraberinde para kazanmak, mal-mülk edinmek, kasabanın beyaz eşya ağına hakim olmak, küçükşehrin gözde arsalarına, yapılacak inşaatlara vs. sahip olmak veya büyükşehire ve bir üst sınıfa kapağı atmak isteyen yerel yöneticileriyle, gözü milletvekilliğinde, belki giderek bakanlıkta olan orta seviye etkili elemanlarıyla, Lider için aslında hiç de güvenli ordu, sağlam zemin, yıkılmaz dayanak değildir.

Yukarıdan aşağıya, parti örgütü, istedikleri her şeye ancak bir lidere “gönül vermek”le kavuşabileceklerini kavramış elemanlardan meydana gelir. Bu, şu an için, haliyle, mevcut liderdir. “Peki yarın?” sorusunu azıcık erteleyelim. Bu liderin yanı başında, bizzat ona hizmet ederken, tehlike halinde kendini ona siper ederken kendini örgüte sevdirmiş, lidere ulaşabilen, dolayısıyla bazen birilerinin birtakım işlerini halleden, orta seviye ve tabanın içinden çıkamadığı zorlu hadiseleri, işlerin geri planını, iç yüzünü bilen mahir yönetici özgüveniyle aydınlatan, çözen birileri olur.

Bütün ipleri elinde toplamak zorunda olan otoriter Lider açısından, işleri yürütmek için mecburen ihtiyaç duyulan bütün ikinci kademe adam ve kadınlarıyla -şüphesiz daha çok adamlarıyla- parti örgütü, bu adamlar-kadınlar ve birdenbire onlardaki bazı başka cevherleri keşfedebilecek, onları her zamankinden daha fazla sevebilecek taban; Lider hakkında, çevresindekiler hakkında tıpkı övgü dolu sohbetler gibi dedikoduların da yapılabileceği, hoşnutsuzlukların kulaktan kulağa dolaşarak yaygınlaşabileceği, derinleşebileceği parti ilçe binaları, il örgütleri, bunların alt katındaki, yanı başındaki kahveler… Hiç de tekin varlıklar ve ortamlar değildirler. Hepsi birer potansiyel tehdittirler.

LİDER UNUTMAZ!

Eşi dostu ve okurları bıktırmışımdır artık, lâkin şu küçük testi burada da bir defa daha tekrarlayacağım. Soru şu: Putin’in partisinin adı ne? Bunu, güncel gelişmeleri mecburen yakından ve ayrıntısıyla izleyen meslektaşlar dahil pek çok kimseye sordum. Kimse cevap veremedi. Açıkçası, ben de bilmiyordum, baktım özel olarak.

Mesele bilgi ölçmek değil; öbür soru, esas soru: Neden bilmiyoruz? Veya: Nasıl oluyor da bilmiyoruz…

Parti örgütü, adı üstünde, bir örgüt. Sadece toplaşma alanı değil, etkileme-etkilenme, yalnız başına asla cesaret edilemeyecek işlere topluca kalkışabilme ortamı. Baştaki otorite için potansiyel olarak tekinsiz. Bugün Lider’e körü körüne bağlı, öl dese ölecek gözüken kitlenin, daha dün başka bir lidere aynı şekilde bağlı olduğunu o kitle kendi unutsa, şimdi başta olan unutmaz. Yarın kendisine karşı ortaya çıkabilecek birinin taban tarafından benimsenebileceğini, örgüt tarafından desteklenebileceğini unutmaz.

KOLAYLIK AYAĞA DOLANABİLİR

Türkiye’nin bugününde, sadece parti örgütünü değil, Lider’i destekleyen bütün mekanizmayı daha da şaibeli ve güvenilmez kılan etkenler var. Elbette bunlar başka hiçbir yerde hiç varolmayan şeyler değil, ama bizde bürünebildikleri şekiller ve uzanabildikleri derinlikler, sahip olduğumuz bazı hasletler sayesinde benzersiz bir ihtişama kavuşuyor.

Genel cehaletimiz, dünya hakkındaki bilgisizliğimiz, bunun yanı sıra, iktidarın seslendiği toplum çoğunluğunun, kendine “yabancı” gördüğü her türlü azınlık hakkındaki derin bilgisizliği, yalan söylemeye ve yalana inanmaya meylimiz ile bütün bunları hem biraz mümkün kılan hem işin fecaat boyutunu artıran, muhakeme kabiliyetinden yoksunluğumuz -ki aile içi, mahalle içi terbiye ve başta bizzat okuldaki eğitimle edinilmiştir-, “kamuoyu” denen şeyin muazzam kolaylıkla yönlendirilebilmesini sağlıyor. Bugün göğe çıkardığını yarın yere çalmayı ve bundan asla kişisel rahatsızlık duymamayı mümkün kılan âdetlerin neredeyse yerleşik kültür halini almış oluşu, en güçlü konuma sahip liderin bile yarınından emin olamayışının zeminidir. İnsan onurunu aşağılayıcı bütün bu mekanizma bugün Lider’in liderliğini tesis ve koruma amacıyla ulu orta kullanılıyor olabilir. Ama bu aynı zamanda, şu ya da bu sebeple duygular değiştiğinde, talepler başkalaştığında, işler ters gittiğinde o liderin alaşağı edilivermesi için aynı mekanizmaların aynı kolaylıkla kullanılabilmesi demek.

Biz aşağıdakilere, kudretsizlere, yetkisizlere, mağdurlara asla muhtemel görünmüyor olabilir, ama kudret sahipleri, yetkililer, zalimler bu ihtimalleri pek iyi bilir, varsayar, koklar, hissederler. Zaten aslolan, ihtimalin varlığını hissetmeleridir.

ONLAR DA GÜVENDE OLMAYACAK

Bu yüzden, değil parti örgütü, iktidar propaganda aygıtının parçası olan gazetelerin, televizyonların iç örgütlenmesi bile her an tehdit altında olmak, varlığını tek bir yerde yoğunlaşmış otoriteye, bazen de lûtfa borçlu olmak durumundadır.

Velhâsıl, bundan böyle, Lider’in en adanmış savunucuları dahil kimse beş dakika bile güvende olmayacak, partide sözü geçen, sözü geçmesi “tehlikesi” bulunan, hele, bütün ideolojik vs. fantezileri boş verin, Türkiye’deki sağ politikanın ve bunun toplumsal desteğinin aslî temeli, çekirdeği, amacı, her şeyi olan akçeli işlerin âlemi belediyelere basarak kalabalığın arasından baş uzatmaya ve iktidar selfie’sinde büyük çıkmaya niyetlenenler, ayak öpseler bile budanacaklar. Ayak öpme, boğdurulmayı veya başının vurulmasını geciktirmekten öte işe yaramaz.

“Lider düzeni”nin ne olduğunu anlamak için eski alışkanlıklara göre düşünmeyi bırakmamız lazım. Şu anda muhalifleri imhaya yönelmiş ezme-biçme aygıtının hunharlıklarını “devrim” diye alkışlayan şuursuz bîçareler, o “devrim”in ne olduğunu ancak düştükleri yerden tâ yukarıdaki bir avuç gökyüzüne bakarken belki idrak edebilecekler, belki edemeyecekler. Biz biçilenler şimdiden edelim bari.